12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2131
Okunma

İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 21
Arkadaşı biraz bocaladı. Delikanlı ısrarla bakınca konuştu…
-Hiç kimse…
Sırıtır gibi gülüyordu hem de.
-Neden beni çağırdın ya? Önemliydi toplantı.
-Bak! Biz hepimiz kardeşiz. Oradaki arkadaşlar istedi seni çağırmamı. Geçen yıl zorla geçtin sınıfı. Bu yıl sen geride kal. Orda kalanlar da geri duracak. Yeni arkadaşlar yönetsin biraz…
-Bu hiç bir arkadaşlığa dostluğa sığmaz! Bunu bana söyleyebilirdiniz adam gibi!
Bu sözleri söyleyip uzaklaştı hızla. Okula gidip, deniz kıyısına indi. Maviliklere baktı. Yaşamak güzeldi. Mavi güzeldi. Hayat güzeldi. Mavilerin ufuktaki kesişimi çok daha güzeldi. Yaklaşık üç saat gezdi kumsalda. Kendi hayatı için önemli kararlar aldı.
Üç saat kadar sonra, o beş kişi geldiler yanına. Ellerinde bir yazılı kâğıt vardı. Okulun yeni yönetimi yazılıydı. Okudu delikanlı. Kendisini onur başkanı yapmışlardı. Döndü baktı arkadaşlarına. Güldü. Elindeki kâğıtta kendisi ile ilgili bölümü çizerek sildi. Kısa konuştu…
-Hayırlı olsun!
Herkes boynuna sarıldı. “Bu senin içindi” dediler. Aslında delikanlı da biliyordu. Hepsi candan dost idi. Ancak yine de zoruna gitmişti. Demek ki siyaset böyle bir şeydi. Hırs kaplıyordu insanı.
………………….
O yıl arada bir derneğe gidiyor, arada bir okuldaki toplantılara katılıyordu. Kendisini ısrarla çağırsalar da gitmiyordu. İşin garibi dersleri de çok iyiydi. Öğretmenler bile şaşırmışlardı. Kız arkadaşıyla bir münakaşa sonucu küsmüşlerdi yarıyıl tatili başlarken ve yılsonu gelmek üzereydi, hala küslerdi. En çok da bu sıkıntı veriyordu delikanlıya.
Yıl boyunca okulda ve şehirde birçok kavgalar olmuştu. Neyse ki hiç birinde ağır sonuçlar yoktu. Artık okul bitiyordu.
Havalar iyice ısınmıştı. O yıllarda mezun olmak için yılsonu sınavlarına katılmak lazımdı. Bu arada girdiği yüksekokul sınavını kazanmıştı ve okul idaresi de kendisine tebliğ etmişti bunu. Kazasız mezun olursa eylül sonunda gidip kaydını yaptıracaktı yüksek okula.
Ders yılı bitmiş, sınavlar başlamıştı. Beden Eğitimi dersi ona çok uzaktı. Bir türlü iyi olmamıştı araları. O gece sınav için kasa ve minder çalışması yapıp, o dersten de geçmek istedi. Çünkü çok istiyordu yüksekokulu. Arkadaşlarıyla minderde taklalar atmaya başladılar. Geceydi. Delikanlı birden ters düştü ve belinin acısıyla haykırdı. Arkadaşları hemen yanına geldiler, masaj yaptılar beline. O gece sıcağı sıcağına rahat uyudu. Sabahki yazılı sınava acılar içinde girdi. Ama Beden Eğitimi sınavına girecek hali yoktu. Hastaneye sevk kâğıdı aldı. Doktoru kendisine beş gün istirahat verdi. Bu demekti ki dört sınava giremeyecek. Raporu değiştirtmeyi de düşünemedi ve dört desten bütünlemeye kaldı. Diğerlerinin tamamında başarılıydı.
Kız arkadaşı doğrudan mezun olmuştu. Sınavlar biter bitmez, vedalaşmadan memleketine gitti.
Birden tüm ülkede bazı dernekler kapatılmaya başlandı. Kendisinin üyesi olduğu dernek de kapatılmıştı. Buna çok üzülüyordu. Memleketinde, o derneğin yerine başka bir dernek kurma hazırlığı başlamıştı bile. Kendisi de bu kuruluşta yer alacakken zamanı yetişmedi ve bütünleme sınavları geldiği için okula gitmek zorunda kaldı.
Artık kız arkadaşıyla görüşemiyordu. O mezundu ve okula gelmiyordu. Diğer candan arkadaşları okuldaydı. Sınavlar artık başlıyordu. Beden Eğitimi en korktuğu sınavdı.
Ertesi gün spor salonunda kasa ve minderler geldiğinde delikanlı içinden derin bir “Eyvahhh!” dedi. Yapamayacağı belliydi. Önündeki on beş kadar öğrenci başarıyla yaptı; sıra kendisindeydi. Ürkerek gidiyordu mindere. Biraz hızlandı; ama ayakları titriyordu. Tam mindere iki adım kalmıştı ki, hocanın gür sesi duyuldu.
-Minderi teğet geç!
Yanından yürüdü minderin ve içinden “Bittim ben!” dedi. Sıra kasa hareketlerindeydi. Yine herkes yaptı. Sıra delikanlıdayken tam koşmaya başladı; hocanın sesi duyuldu:
-Kasayı da teğet geç!
“Artık her şey bitti.” dedi içinden. Teğet geçerek yerine gitti. Sırada sporla ilgili nazari bilgiler vardı. Hoca herkese üçer soru soruyordu. Sıra delikanlıya geldi ve hoca sordu:
-Hemen en iyi bildiğin soruyu kendine sor benim yerime ve cevapla!
Düşündü delikanlı. En zor soru bu olmalıydı. Ne soracağını şaşırdı. Ve buldu bir tane soru…
-Münih Olimpiyatı’nda madalya alan sporcumuz kimdir hocam?
-Bana mı soruyorsun sen? Kendine soracaksın. Peki! Kimdir hemen söyle…
-Vehbi Akdağ…
-Hangi madalyayı aldı?
-Altın…
-Git başımdannnnn! Gittttt! Değerin altındı, düştün gümüşe… Gümüş almışken altın dedin.
Delikanlı umutsuzca gidip giyindi. Kafası yerde yürüyordu.
Ertesi günkü sınavı başarıyla verdi. Birkaç gün aradan sonra, üçüncü sınava hazırlanmak için, sakin olur diye dersliğe gitti. Epeyce çalıştı, ışığı kapatıp aşağı iniyordu. Loştu koridor. Merdivenden inerken ayakları takıldı ve yuvarlandı. Bir süre öyle kaldı. Zaten kimse yoktu etrafta. Canı çok yanıyordu.
Ayak sesi duydu kısa bir süre sonra. Yaklaştığında, okulun bekçisi olduğunu gördü. Seslendi.
-Abi bir yardım etsene.
Bekçi geldi, zorla ayağa kaldırdı. Ayaklarına basabiliyordu. Ama sağ bileği hareket edemiyordu.
-Of yaaaa offff! Yarın sınav var!