24
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2548
Okunma
Bilge kağanımızın bengü taşlara Türk anayasasını yazdırdığı zamanda başlayan yazı dilimiz, Türk devletini yöneten asil kanın kendine has yazı karakterlerini üreterek dilimizin ilk ana temelleri atılmış ve kendi yaşamında ürettiği halis türkçe kelimelerle mükemmel lisanımız meydana getirilmiş.
O dönemlerde Türk boyları arasında gelişen dilimiz, hiç bir zorlanma ve yabancılaşma olmadan birbirlerini anlamakta zorluk çekilmemiş ve soy birliğinin yanında dil birliğimizde kuvvet kazanmıştı. Kendi özümüzdeki birlikteliğimiz asırlar sürmüş ve bu zaman içinde büyük Türk devletleri oluşturulmuş, zaferlerden zaferlere koşulmuş ve nice büyük yurtlar yaylaklarımız haline dönüştürülmüştü...
Fakat ne zaman iyi niyetimizi cömertçe kullanmaya başladık, işte o günden sonra konuştuğumuz mükemmel dilimizi, birlikte yaşadığımız komşuların lisanlarındaki kelimelerden azar azar dilimize sökün etmiş ve gönlü büyük Türk, ileriki asırlarda kardeşleri birbirine yabancılaştıracağının farkına varmadan kabullenmişlerdir. Bu, zamanla alfabe değişikliğine kadar gidilmiştir. Bizde sandık ki; lisanımız gelişiyor, büyüyor (!)... Tam tersine; milletimiz yüz yılların içinde kan ve soy bağı bir olanlar birbirlerini anlayamaz ve daha da ileriye gidilerek; birbirlerini başka millete ait olduklarını savunarak, soy ve akraba, kan bağı birliğinden kopar olmuşlardır. Birbirlerine yabancı gözü ile bakılmış, horlanmışlar hatta kardeş kardeşe karşı savaş bile açılıp savaşılmıştır.
Karadeniz’den Bulgaristan yaylaklarına gidip yerleşen Bulgar adlı Türk boyu, orada bir avuç slavların arasında kendi örf,adet,gelenek-göreneklerini, dilimizi onlara aşılaması gerekirken tam tersi olarak; kendileri onların dil,din,kültürlerinin potası içinde erimişlerdir!
Ne ilginç!
Peki Selçuklular döneminde, İran kültür ve dili adeta kendi dilimizi hiçe sayarcasına kabullenilmiş ve şairlerimiz, yazarlarımız farsça yazı dilini kullanmışlardır! Mesela Hz. Mevlana, mesnevisini farsça yazmıştır! Neden? Bu benim kafamda hep soru işareti olmuştur. Ulema ve din alimleri, şairler kendi dilimize karşı hasımca davranarak dilimizin gelişmesinde ve Türk boylarının birbirleri ile anlaşmalarına büyük engel teşkil etmişlerdir!
Bereket; o dönemlerde dilimize sahip çıkan Yunus Emreler, Karamanlı Mehmet Bey gibi kendi soyunun dil ve kültürüne aşık yarenlerimiz, erenlerimiz ve beylerimiz sahip çıkarak dilimizin dimdik ayakta kalabilmesini sağlayarak gelecek kuşaklara ulaştırmışlardır...
Yalnız dilimize karşı cahili durum Osmanlı Türk Devletinde’de aynı talihsizliklere uğrayarak pek çok arap kelimeleri islam adına dilimize yerleştirilerek; dilimiz adeta yok edilir duruma sokulmuştur. Hatta; sinsice yunanca, ermenice ve Osmanlı’nın son yüz yılı içinde, o zamanlar revaçta olan fransızca, kısmen ingilizce kelimeler sokulmuştur o mükemmel dilimizin içine...
Neden bu kadar basitleşmişler? Anlamak mümkün değil!..
Yukarıdaki dönemlerimizde özümüze,dilimize yapılan fahiş hatalar,gaflet,delalet ve hiyanetlerin son bulmuş olmasını istedik ve mavi gözlü bozkır delikanlısı Mustafa Kemal’in önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken öncelikle dilimize önem verilerek yeniden ihyasına girişilmiş ve Atatürk’ümüzün büyük gayretleri ile Türk Dil Kurumu kurdurulmuştur. Yabancı dil istilasına karşı dil bilimcilerini göreve çağırarak hayırlı adımlar atılmıştı. Dilimize girmiş ve sahiplenemediğimiz kelimeler ayıklanmaya alınmıştı...
Mustafa Kemal’in hakka intikal etmesinin ardından, dilimize gerçek anlamda sahip çıkılmamış;aksine, düşman eline terk edilircesine, Türk Dil Kurumu,özüne yabancılaşmış garabetlerin eline geçmesine seyirci kalınmıştır. Her ne kadar mücadele etsede büyük yazarlarımız başarı elde etmeleri mümkün olmamıştır tek partili TEK ŞEFLİK DÖNEMİNDE... Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek üstadımız, Hüseyin Nihal Atsız, kardeşi Necdet Sancar ,Kemal Tahir vs gibi değerli yazarlarımız dilimizi geliştirme ve koruma savunmalarını yapsalarda, dil makamında olamadıkları için de, o kurumun içine kümelenmiş çömezlerin haince gayretleri dilimize darbeleri vurmuşlardır. Kimi sosyalistlik adına, kimi Amerika,Avrupaya FİNOLUK adına türkçemiz bir kuşa bile benzetilememiş...
Kimileri; bizim yüz yıllarca kullandığımız ’mesela’ kelimesini atarak, ermeniceden ’örneğin’i dilimize sokmuşlar. Birileride; ’nesil’ kelimesini atarak yerine ’jenerasyon’ dilimize konduruvermişlerdir! Binlerce örneklerini sıralamak mümkün.
Son elli yıla bakarsak, öztürkçeciliği savunanlara bakıyoruz, uydur babam uydur kabilinden anlaşılmaz kelimeler çöplüğüne dönen dilimize birde, ingilizce ve diğer batılı ülkelerin kelimeleri sokulmuş, ikiyüzellibin kelimelik dev Türkçemiz; adeta kabile dili haline getirtilmiştir!
Peki, bunda bizim suç payımız yok mu? Olmaz mı? Sanırım en büyük suçta biz Türklerin... Her yapılan ihanete tepkisiz kaldığımız gibi, dilimize karşı girişilen haçlı saldırısına karşıda umursamaz tavırlarımızla görmemezlikten geldik! Başkalarına kızmadan önce kendimizi sorgulamalıyız!.. Dilimize biz sahip çıkmaz isek, başkaları mı sahip çıkacak? Kesinlikle HAYIR! Dünyadaki zalimlerin derdi, bizi tarihten silmek gayesine odaklanmışken, kendimizi toparlamalıyız... Ağzımızda sakız, çingeneler gibi göbek havasında ömrümümüzü geçirirsek; ne dilimiz kalır, ne de vatanımız! Ve dilimize karşı hücumlara tavırlarımız tavizsiz sert olmalıdır!
Son on yıldır bilgisayar örgün ağında dilimizi öylesine basite indirgediler ki; akla,hayale gelmeyen kelimeler kullanılır oldu. Sohbetlerdeki yazışmalar bir göz atarsanız görürsünüz! V harfimizin yerine W harfi kullanılarak ’EWETT’ tamam kelimesinin yerine ’OK’ kullanılır olduk! Halbuki ’OK’ kelimesi,bildiğimiz ok demektir ve biz Türklerde silah olarak kullanılmış ucuna sivri metal takılmış çubuk olup,yay gerilmiş kirişle atılan savaş aletidir. Bir çok anlaşılmaz kelimelerle dilimiz berbartlaştırılıyor...
Ya dükkanların isimlerine, beyazcam kuruluşlarına,gazete ve dergilere verilen ingilizce isimlere ne demeli? Radyolarımızda, hatta dilimizin yüz akları olarak gördüğümüz edebiyat sitelerindeki radyoların ingiliz dilinde müzik dinletmelerini nasıl yorumlayabiliriz? Siz hiç ingiliz, amerikan, alman sitelerinde Türkçe dilinde müzik çaldıklarını, büyük sanatçımız Zeki Müren’i üyelerine dinlettiklerine rast geldiniz mi? Eminim ki, yanıtınız HAYIR olacaktır! Öyleyse; bizim insanımız kendini neden aşağılanmışlık duygusuna düşürüyor? Bazılarınız ’ ne var bunda’ derlerse eğer, büyük yanılgı içinde olduklarını söylerim...
Biz Türk isek; dilimizin yozlaştırılmasına, hakir görülmesine asla müsade etmemeliyiz. Dile yapılan gafletin ve ihanetin affı olmaz! Olursa, bu şanlı millet tarih sahnesinden silinmeye mahkum demektir. Bu da, bizim intiharımız olur. Kesinlikle buna müsade edemeyiz. Böyle bir soysuzluğu asaletimize yediremeyiz!
Şuna hiç dikkat ettiniz mi?
Bu hükümetin çıkardığı bir kanunda, dilimizde olmayan yani, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜMÜZÜN ve şanlı milletimizin kabul ettiği yirmidokuz harfimizin içine ’W,X,Q’ harfleri ilave edildi. Peki bu Cumhuriyetimize İHANET değil mi? Bir siyasi partinin TBMM’de çoğunluk sağladı diye dilimizide bozmaya, alfabemizi değiştirmeye ne hakkı vardır?! Millet olarak neden tepki vermedik?! Bizim Atatürk’ü yere göğe sığdıramayan o meşhur sol tantanalı fikir babacıkları neden tepkilerini koymadılar? Hani devrimciydiler ya! Bir toplum; bu kadar iki yüzlü hale getirilemez! Dilimiz için çırpınıp duran alim Oktay Sinanoğlu hocamıza doğru dürüst destek bile vermedi..
Şunu asla unutmayın!
Dilini kaybeden millet vatanınıda kaybeder! Tarih örneklerle doludur,bakınız zahmet olmazsa!..
Kısaca diyeceğim şudur;
Bir ülkeye ihanet sadece fikriyatla, eline silahı alıp sağa sola ateş ederek insanlarını, askerini, polisini katletmekle olmaz, milletin ahlakını bozmakla olmaz, en büyük İHANET DİLİNE yapılanıdır! Uzun vadeli bir ihanettir bu!
Neye mal olursa olsun, dilimizi korumak için ölmek gerekiyorsa ölürüm, ya SİZ?!!!
Şanlı Türk, tarih sahnesinde onbin yıldır vardır ve dilini 450 milyonluk Türk dünyası konuşmaktadır ve nice onbin yıllar daha milletimiz ve dilimiz yaşayacaktır.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ne mutlu Türk dilini konuşana!
Gelecek yazımızda buluşmak üzere...
Türk Dünyasına derin saygılarımı sunuyorum...
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin sevgili dostlarım...
Bahar Tülay Kıran