13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2418
Okunma


" Gülfidan! Hadisene anam babam otobüsü kaçıracağız! "
Şehriban bu. Benim tezcanlı arkadaşım. Her sabah ille de böyle telaşe müdürlüğüne soyunacak, boğazı yırtılırcasına bağıracak, sadece beni değil tüm mahalleliyi de cama, kapıya dökecek.
Sabahın kör seherinde yollara düşeceğiz her sabah olduğu gibi. Tıklım tıkış otobüslere doluşup her birimiz başka bir evin kapısından içeri gireceğiz ve akşama kadar alnımızda boncuk boncuk terler, elimizde bezler, elektrikli süpürgelerle gittiğimiz evleri pür-ü pak edip çıkacağız.
Gündelikçiyiz biz. Şimdiki moda tabirle " ev yardımcılığı" işimiz. Bizde geleneksel olmuş artık bu meslek. Ben icazetimi annemden aldım mesela çoğumuzun olduğu gibi. Ortaokulu bitirdikten sonra okutmadı beni o gavur babam! " Kız kısmının neyine gerek okumak, seni besleyecek halim mi var benim" diyerekten daha 15 yaşındayken anamın yanına katıp işe yolladı beni.
Bir fabrikada gece bekçiliği yapardı babam. Dı-lı geçmiş zaman kullanıyorum çünkü; işi gece fabrikayı kollamak olan babam gizli saklı demlendiği yetmezmiş gibi birde o hayırsız arkadaşlarını bir gece içeri alıp eni konu çilingir sofrası kurunca daha önce haberi olmadığı gizli kameralardan birine yakalanıvermiş ve kapının önüne koyuluvermişti.
Zaten çalışıpta ne yapacaktı. Bir yandan annem bir yandan ben eve yeterince para getirmiyor muyduk? O bize böyle günler için bakmamış mıydı bugüne dek! Şimdi sıra bizdeydi.
Haftada bir kör Agop’un meyhanesine gider, sabaha karşı yalpalayarak, dilini ağzının içinde çeviremeyecek bir halde eve gelirdi. Bakmayın böyle dediğime o küflü diliyle anacığıma sinkaf giderken hiçte zorlanmazdı ama.
18 yaşıma geldiğimde gençliğimin ve eliçabukluğumun sayesinde neredeyse annemden çok işe gider olmuştum. Güçlü kuvvetli ve titiz bir kızdım. Ya Allah, Bismillah! deyip şöyle bir kolları sıvadım mı en ağır işler bile çocuk oyunu gibi gelir olmuştu. Gündeliğe gittiğim evsahipleri ille de Gülfidan gelsin diyor başka birini istemiyorlardı.
Babama aldığım ücreti eksik söylüyorduk. Bu annemin fikriydi " Gencecik kızsın ihtiyaçların olur güzel kızım. O baban olacak zalım elinden almasın bütün kazancını" demişti.
Haftada bir gün tek arkadaşım Suzan’ la gezmeye gönderirdi beni. O gün benim için bayram gibi olurdu. Sinemaya ya da çay bahçelerine gider gönlümüzce eğlenirdik. Elbet babam beni yine işe gidiyor bilirdi, yoksa Alimallah bacaklarımı kırardı " Kız kısmı gezmez, kahpe olur" derdi. Ama çocuk yaştan itibaren çalıştırıp, elimden alnımın teriyle kazandığım paraları alırken onun en kıymetlisi olurdum o başka!
Gündeliğe gittiğim evlerden biri de kendi aramızda "kokoş Selma hanım" diye isim taktığımız kadınındı. Akşama kadar kucağında kendi gibi süslü bir it kuaförde, konkende, alışveriş merkezlerinde gezer dururdu.
Kocası Tarık bey karısının bu hallerinden bıkıp usanmış olmalıydı ki; sürekli kavga eder dururlardı. Bir gün yine ben mutfağı temizlerken salonda kızılca kıyamet koptu. Yeter artık diye bağırıyordu Tarık bey.
" Bıktım senin bu boşvermişliğinden! İşin gücün gezmek tozmak. Bir evin, eşin olduğunu ne zaman idrak edeceksin be kadın! Şu köpekle bile benden daha fazla ilgileniyorsun ona döktüğün paralarla kaç insanın karnı doyar haberin var mı! "
" Ay Tarık ona köpek deme lütfeen! Onun bir adı var Lulu o tamam mı!"
" Hey Allahım bana sabır ver! Bana bir çocuk bile veremedin neymiş efendim vücudu bozulurmuş, göğüsleri sarkarmış! "
Bu kavgaya şahit olmaktan rahatsız olmuştum lakin öyle avaz avaz kavga ediyorlardı ki duymamak mümkün değildi. Az sonra hızla çarpan bir kapı sesinden sonra bir sessizlik hakim olmuştu eve. Derin bir oh çekip işlerime devam ederken Tarık bey mutfağa gelmiş ve benden su istemişti. Hemen bir bardak su doldurup verdiğimde hala sinirden ellerinin titrediğini gördüm.
" Görüyorsun değil mi Gülfidan" dedi bardağı uzatırken. Başımı öne eğdim cevap veremedim. Öyle ya beni ne ilgilendirirdi. " Olur öyle şeyler evlilikte Tarık bey " dedim kekeleyerek.
" Olmaz Gülfidan olmaz! " dedi. Bakışları mı değişmişti bana mı öyle geliyordu anlayamadım. Ne diye gitmiyorduki mutfaktan! Arkamı dönerek sırf bir şeylerle meşgul olayımda başımdan gitsin diye belki onuncu seferdir bezi yıkayıp mutfak tezgahını siliyordum.
" Kaç yaşındasın?"
Anlaşılan gitmeye niyeti yoktu. Ne fesatım diye kızdım kendime. Belli ki adamcağızın dertleşmeye ihtiyacı vardı az önce olanlardan sonra.
" 19 olacağım bir kaç ay sonra"
" Yazık ediyorsun kendine buralarda. Halbuki öylesine güzelsin ki! Sen benim karım olsan elini sıcak sudan soğuk suya sokturmazdım"
Bu seferde aptallığıma kızmıştım. Adam resmen yeşilleniyordu bana! Biraz sonra arkama geldiğinde soluğunu ensemde hissetmiş, mermer heykeller gibi taş kesilmiştim. Elini kalçalarıma koyduğu an yaradana sığınıp öyle bir tokat nakşettirdim ki sırtının üstüne düşüverdi tıynetsiz! Hırkamı kaptığım gibi soluğu sokakta aldığımı bugün gibi hatırlıyorum. Bir daha da o eve gitmediğimi söylememe gerek yok sanırım.
Bir gün aynı işi yaptığım ablalardan biri olan Ayşe bana haftada iki günlük bir iş bulduğunu ama ev sahibesinin aşırı titiz, temizlik takıntısı olan bir kadın olduğunu bu yüzden her gelenin en fazla 1 ay tahammül edebildiğini anlattı. Eğer işi kabul edersem adresi verip görüşmeye gitmemi söyledi. Tamam deyip ertesi gün Ayşe ablanın verdiği adrese gittim.
Leman hanım gerçekten hastalık derecesinde titizdi. Beni neredeyse bir polis edasıyla adeta çapraz sorguya aldı. Nedense herkesin çekinerek bahsettiği bu kadını sevmiştim bu yüzden sorularına sakinlikle cevap verdim.
" Benimle çalışmak zordur. Bu gözünü korkutursa hemen şimdi gidebilirsin."
" Zoru severim. Kolay olanı herkes yapar ama zor benim çok az vaktimi alır."
" Bana öyle bir şey söyle ki; seni hiç düşünmeden işe alayım" dediğinde hiç düşünmeden cevap verdim :
" Çok dikkatliyimdir. Bazılarının göremediği ayrıntıları çok kolay yakalarım."
" Mesela?"
" Mesela siz şu an üstünüzdeki siyah elbiseyi görüyorsunuz bense, koltuk altınızdaki çok küçük söküğün beyaz iplikle dikilmiş olduğunu"
Bakışları şaşkınlıkla açıldı ve kolunu yukarı kaldırarak söylediğim yere baktı. Az sonra yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeyle bana dönerek her hafta Salı ve Cuma günleri beni beklediğini söyledi.
Leman hanım bana hatırı sayılır bir para veriyor ama canımı da alıyordu tabiri caizse. Bazı günler adeta çıldırıyor " Olmamış Gülfidan yerler hala tozlu bir daha sil " diyerek bana o gün 3. kez yer sildiriyordu.
İşe giderken mahallemizdeki ana duraktan otobüse binerdim. Tahsin o otobüslerden birinin şöförüydü ve babamın meyhane arkadaşı Hasan amcanın oğluydu. Annesiyle de komşuluk ederdi annem. Hafize teyze namazında niyazında bir kadındı kocasının aksine. İki kadın biraraya geldiğinde aynı dertten muzdarip olmanın üzüntüsüyle Allah ıslah etsin temennilerinde bulunurlardı kocaları adına.
Tahsin’ i tanırdım iyi bir gençti. Bildiğimiz kadarıyla kötü bir alışkanlığı yoktu babalarımız gibi. Her karşılaştığımızda bana saygılı davranır, halimi hatırımı sorar hatta bilet atmama izin vermezdi.
Babam yine bir çilingir sofrasında vermişti sözümü Tahsin’ in babasına. Ertesi gün anneme Hasan amcaların bana dünürcü geleceğini söylemişti. İtiraz etmeye hakkım yoktu tabi ki. Babam delikanlı adamdı elbet ve sözü sözdü!
Bir kaç gün sonra geldiler beni istemeye. Bir kulunun alnına nasibini yazan mevlam o gece sevdirdi bana Tahsin kulunu. Oysa ben bu genci neredeyse her sabah görmüyor, kullandığı otobüse binmiyor muydum? Nasip işte!
Söz, nişan, nikah derken 1 yılı bulmadı davullu zurnalı evlendik Tahsin’le ve senesine varmadan oğlum dünyaya geldi. Artık evimin hanımefendisi olmuştum. Vaktimi kendi evimin işleri ve oğlumla ilgilenerek geçiriyordum.
Ta ki; tahsin trafik kazası yapıncaya dek! Rabbim’e şükürler olsun ki onu bize bağışlamış, sadece ayağı kırılmıştı. Lakin belediye 8/2 oranında kusurlu bulunan eşimi kaza yaptığı için işten çıkardı.İlk aylar elde avuçtaki birikmişlerle idare ettik. Evimizin kirasını ve faturaları ödedik ama ne yazık ki hazıra dağ dayanmıyordu ve Tahsin hala iş bulamamıştı.
Tam bu vakitlerde yetişti imdadıma Şehriban. Bana şimdi yaptığım bu işi buldu sağolsun. Yaşlı, tonton bir teyze olan Fahrünisa hanımın evinde işe başladım. Konsolos olan eşini kaybettikten sonra yalnız kalan bu eski İstanbul hanımefendisi ev işlerini yapmak ve en çoğu da kendisine yarenlik, ahir ömrüne eşlik etmesi için evine yardımcı aradığında sağa-sola haber salmıştı. Gündelikçi dünyasında haberler nasıl çabuk yayılır, işsiz arkadaşlara elbirliğiyle nasıl iş bulunur tahmin edemezsiniz. Ve en nihayetinde bu haber Şehriban’ın kulağına kadar geldiğinde aklına gelen ilk isim ben olmuştum.
Fahrünisa teyze Allah’ ın yeryüzüne insan suretiyle gönderdiği meleklerden biriydi. Hayatıma maddi manevi katkıları çok büyük oldu. Kısa sürede beni tanıdı, sahiplendi. İlk iş olarak bana kendisine hanım dememi zinhar yasakladı ve teyze olarak hitab etmemi istediğini söyledi.
Her gün işlerimi bitirdikten sonra mutlaka kitap okutturuyordu bana sesli olarak. Gözleri iyi görmediği için doktorlar gözlükle bile 10 dakikadan fazla okumasını yasaklamışlardı.
Sayesinde sayısız kitap okumuş ufkumu genişletmiştim. Bir gün beni yanına çağırtıp karşısına oturttu. Anaç bir tavırla ellerimi tuttu ve benim çok zeki bir kadın olduğumu söyledi. Durup dururken böyle bir şey söylemesinin şaşkınlığı ve konunun nereye varacağının merakı ile onu dinlemeye başladım.
" Bak kızım seni ne çok sevdiğimi ve değer verdiğimi biliyorsun. Allah şahit kendi kızımdan ayırmıyorum seni. Bilirim ki sende beni sever ve sayarsın. Benim senden bir isteğim var kabul eder misin?"
" Ne isterseniz yaparım Fahrünisa teyze elbet imkanım dahilinde"
" Yaparsın elbet! Dedim ya sen çok akıllı bir kadınsın."
Neydi acaba benden istediği? Akıl ile başarılabilecek bir şey olduğunu anlamıştım. Acaba bankaya gönderip yüklü miktarda para mı çektirecekti? Ama hayır bunun akılla ne ilgisi vardı? Bu olsa olsa güvenle alakalı bir şeydi.
" Senin tahsilini devam ettirmeni istiyorum çocuğum."
Fahrünisa teyze yaşlı olmasına rağmen akli melekeleri gayet yerinde bir kadındı. Lakin bu sözler üzerine korkuyla yüzüne baktım acaba aklını mı yitirdi diye. Öyle ya ne tahsilinden bahsediyordu? Evli barklı, kaç yaşında kadındım. Üstelik ortaokulu bitireli 10 yıldan fazla olmuştu bu yaşta forma giyip Lise’ ye gidecek halim mi vardı?
Benim bu saf hallerime güldü Hayrünisa teyze. Okula gitmeyeceğimi sadece belirli aralıklarla yapılan sınavlara gireceğimi ve liseyi dışardan bitirebileceğimi söylediğinde onun heyecanı bana da geçmişti.
Akşam olup bunu Tahsin’ e söylediğimde ne yazık ki bendeki heyecanın zerresi yansımadı yüzüne.
" İşin mi yok Gülfidan, ne gereği var bu saatten sonra" dedi bir de üstüne üstlük.
Görümcem olacak o şirret Gülşen ise alenen dalga geçmiş " Ne güzel diplomalı yaşlı bakıcısı olursun yenge " demişti.
Tüm bunlar beni daha da kamçılıyordu. En kısa sürede kaydımı yaptırıp kitaplarımı aldım ve deli gibi çalışmaya başladım. Bir kaç ay sonra ilk sınavıma girdim ve bir ay sonra sonuçlar açıklandığında sevincimden Hayrünisa teyzeye sarılıp hüngür hüngür ağladım.
Yaşlı kadının da gözleri dolmuştu. " Tebrik ediyorum evladım ben biliyordum zaten böyle olacağını. Sana güvenimde beni yanıltmadın aferin sana! " dedi.
Yakında okul bitecek hayırlısı ile. Memur sınavlarına girmeyi düşünüyorum yine Hayrünisa teyzenin önerisiyle elbet.
Hala onun yanında çalışmaya devam ediyorum. Yıllar geçtikçe ana-kız sevgisine dönüştü ilişkimiz. Gün gelip ondan ayrılmaktan ya da onun bizleri bırakıp gitmesinden çok korkuyorum.
" Gülfidan de hadi bacım otobüsü kaçıracaz!"
Ah Şehriban! Ah benim tezcanlı arkadaşım!
" Geldim anacım geldim!"
Vakit yollara düşme vakti. Vakit işine, umuduna dört elle sarılma vakti.
Ve vakit hiç bir şey için geç kalınmamış bir vakit.
" Ya Allah, Bismillah! "
Bu öykü Aynur Engindeniz’ e verilmiş bir söz üzerine yazılmıştır...