11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2103
Okunma

Şehâdet Haberi...
Yılan sana dokunmadan ne bilirsin ki zehir nasıl yayılır da, alır canını !
Hakkari’ den Ankara’ya senelik izine geldiğimizde olmuştu ilk Dağlıca baskını. Yine sadece sayı olarak aklımızda bile kalmayacak bir haberdi çoğumuza göre. Sıhhıye’de Adliye Sarayının önünden geçerken aldığım haberin şokuyla tek tek insanların yüzlerine baktım, kulak verdim sohbetlerine. Yanımda teyzem vardı doktora gidiyorduk, Hakkari’de doktor olmadığından Mevlam izin verirse şayet 7 ay sonra doğacak bebeğimi kucaklamak için Ankara’ya geliyordum kontrole. Hayatımın anlamını değiştirecek bir can taşıyordum karnımda. Sonra birden oturduk bir banka teyzemle ve dedim ki;
-“Teyze şu gördüğün kaç kişinin haberi vardır ki doğudaki terörden, kaçı kimliğini ayakkabısının altına saklayıp binmiştir Van’dan Hakkari’ye giden otobüse?”
-“Canım sen hamilesin düşünme bunları” derken bile düşünceliydi o biliyordum.
Şemdinli olayları olduğunda dayamam diye annemle değil teyzelerimle helalleşmiştim ağlaya ağlaya, Hakkari yollarında taş yağarken üzerimize ve evlerimize molotof kokteyli atılırken evin tek güvenli yeri olan koridorlara canhıraş koşuşturan komşularımız ve yeni doğan bebeklerini sarmalayışları hala bir kabusun orta yerinden uyanamamışım gibi gelir bana. İlk olaylar patlak verdiğinde işyerinde hamile olduğum için tek başıma bırakılmak zorunda kalmıştım, tek düşündüğüm elbette kendimden evvel bebeğimizdi. Eşim sürekli telefonla yalvarıyordu “ kendine dikkat et, odandan sakın çıkma” diye. Sonra bir polis ekibi geldi ve beni eve götürmeye uğraştı. Şehrin göbeğinde poşularını yüzlerine maske yapmış ellerinde molotoflarla, lastik yakanları hatırlıyorum, alevlerin içinden ekip arabasıyla geçtiğimiz o günü. Nerdeyse bebeğimi kaybedecek kadar korkmuştum. Daha 7-8 ay evvel geldiğim şehir yerle bir olmuştu. Korkunun ecele faydası olmadığını hatırlayarak ve hiç unutmayarak devam etmişti kalan 16 ayım. Olayların sıcaklığına alıştıkça her yer olmak istediğim yerdi sadece sevdiklerimi delice özlediğim.
Hep annemi düşünürdüm bana bir şey olursa ne yapar diye !
Bir terör şehidi olursam hakkımı helal edecek miydim katilime?
Şimdi yıl 2012…
Yine Hakkari,
Yine Dağlıca
Yine (ruhları şâd olsun) şehadet haberleri kapımızda…
Ve bugün, 9 ay karnında taşıdıkları yavrularının, ciğeri beş para etmez terör örgütü üyesi adı altında birileri tarafından öldürülen anaları düşündüm. Sadece Allah’a inancı acısını dindirecek ve yüreğine oturan o koca taşın ağırlığını hafifletecekti şehit analarımızın…
Hangi ana bilseydi yavrusun şehâdet haberini alacağını ölüm yarısı uykulardan uyanmayı isterdi bu acı dolu sabaha?
Ve hangi ana isterdi evladının vatan aşkıyla can siperhane duran Mehmetçiğin faili olmasını?
Ağlarken içi giden anaların, kundağını alıp sinesine sardığı aynı yavruyu “Vatan sağolsun” diyerek al bayrağa sarışını düşündükçe ürperdim insan oluşumdan.
Nihayetinde bir insanın canına kıyanın öyle veya böyle adı; insan değil miydi?
Seçil Nimet...