26.6.2018 04:58:47
isyanlı siyah kalem- imgesiz sesiyle öksürdü buz beyazına
ekside üşürken tenimde terlerdi toprakaltı şiirler
havale tutmadan geceyi
silin gözümün önünden
hangi zorluğun gerekçesiyle yargılansa
alıp veremediğin dehlizli aklımı mazgallara vereli
sözümü sele kaptıralı
suskunum
-
sana doğru koşan ak gövdeli bahar kadındı
çiçeklerini dökmeden gelmişti huzura
ismini kazımak vardı kuzeye
ellerimle dikebilseydim heykelini kendi kentime
eskimo konaklarının sıcağında ısıtacaktım yalnızlığını
bütün kabahat somonlarda- akıntıya karşı yüzemediler ki
bir otobüs biletine savurduğun ılıman gülüşüne
buzul alfâbemle kavrulmuş sözcükler yazarken
stay with me forever
/benim sevdiğim olmaktan başka bir anlamın yoktu senin/
sökerek düşlerimi aşkın hücrelerinden
tükür kaldırımlara geçici sevdaları
bırak düştüğü yerde kalsın tütün kokulu geceler
ağzıma şiir boşaltan yağmur kokulu Sarayburnu
kaç kez vuruldum kaç kez düştüm kucağına
kurşun ağırlınca teper talih geri- tarih tekerrür eder ileri
ilâhî adalet mezarlığında böyledir hep bu ürperiş unutma
usareme yüksünen dilinle doksan dokuz el ateş ederken içine içine
bildiğin her şeyi yinele-
hakkın nefse açtığı ateş ve ateşkesti bu
gerçek iki ileri- yalan bir geri
gerçeğimde her ne varsa doldur gözlerinin çukuruna
-
geçmiş zamanlarda- yanmış geçmiş
gelecek ve gamsız geniş zamanları sereli göğsümüze
şiirler sürüklerken gökyüzünde o hayali
Güneş nefsimizin ve alnımızın ateşinde kavrulurken
yeryüzünde bir babanın sılaya dönüş vaktiydi
gündüzün ışığı
gecenin öte yarısıydım kendime aynada bakan
gittiğinde töton şövalyelerinin uğradığı memlekete
eyleme hazır soruları şifâhen cevaplamaktı seninki
oysa- yarası bütün açık yarısı yarım kapalı
özlemedin beni değil mi- diyagnozu ile başlayıp sayrılığa dönüşen
dönülmez sözler verip de döndüğümde
bayram arefesi önümü kesen akla zarar uyarının
sınırlarını çizdigi şehir oldu kaderim
-
her seferinde Memet- her seferinde öptüm ağzını
dudaklarımın ekseninde daireler çizerken deli tatlısı dilin
iki çılgındık Asya ve Avrupa gecesinin orta yerinde
bir defa değildi ettiğim kaza- her gece her vakitte
iki siyah inci tanesi gibi kabarırken günah göğsümde
kaç kez soyundu kadınlığım morötesi ışınlarda
ağrı ve sancı tenime bulaşınca
anlamsızlığımdı Marmara
her seferinde defalarca sana
gümüş rengi bir pınara eğmişken şeyda başımı
vaktidir şimdi saldır gövdeme hadi
tam orta yerinden kabart ve karıştır özsuyunu
içimden taşan suya
bana fazla gelip kendine eksik kalırken akıl oyunun
diriyken ölülerle beraber yıkanıyorduk Ganj ırmağında
insanoğlu hayr-ı istediği kadar şerri
ben- şerri istemediğim kadar hayr-ı ve seni
ömrün iki durağında iki kez vurulduk tek kurşunla
ikincisi-
doldurup doyuramadığım gözlerinin çukuruna vursun şimdi
kısaltıp kıvırdım kelimeleri
uzattım şiirlerimin baldırını açan etek payına
Meryem’in İsa’yı dölsüz doğurduğu güne yakın bir günde
affettirdim ateşe taşı ve bir şiir heykeli
yıkık dökük bir şehri
İstanbul’u ve yağmuru affettirdim
yanmak fuzuli işiydi- benimki de öylesi
aşk maşuka varmaktır şiir kucaklar gibi
sular da yanmayacak artık
kendi tapınağında
---
sen hiç duymadın şiirlerimle seni yaktığımı gecelerde
ve hiç görmedin mum ışığında söndürdüğüm gözlerimi
ses vermeden
sessizce alıp gittim seni
---
/ r.t.