masum suçlar pasajı...
10.6.2018 06:21:25
[ italik ][ikiyanayasla]
mahrem bucaklı sokaklarda başladım
kendimi keşfetmeye
bir kimyager tüpünde koca koca gözlerimin saf merakı vardı
dedemin bavulunu karıştırırken
akşam işten geldiği vakit yiyeceğim bağlıklara eş tarifsiz heyecanım
bastırırdı tüm korkumu dudağımı yerken
o gizemli alet çantalarını karıştırmak dedemin
ayrı bir delilikti benim için
yaşım üç dört...
kepçe kulak diye severlerdi küçük mahallemizin
bazı yaşlı ihtiyarları beni
köy çocuğu olmak özgürlüktür
çok kimseler bilmez dağlarda mantar aramayı
yağmurdan sonra toplanıp mahalle bebeleriyle
villa soymayı...
soymak dediysem
eşyasız terk edilmiş bir villadan
atılmış kağıtları diyorum
hırsızlığı bile masumdu çocukluğun
atılmış kağıtlardan sayısız ok yapıp
borulardan üfleyerek oyun oynardık birbirimizi vurup
özgürlük buydu bizim için...
o kadar zengindik ki
ayakkabıya dahi ihtiyaç duymazdık
o kadar mutluluk vardı ki cebimizde
taşardı ayaklarımızın altındaydı dünya
büyüklerimiz kızardı bize
çünkü mutluluğumuzu kıskanırlardı
bunu kimse anlamaz
büyükler çocuklara kıskandıkları için kızarlar
anlayamadılar anlayamazlar...
sonra hatırlıyorum
anneannem beni çok sever
gözünden sakınırdı
elinde büyüdüğüm o temiz kadın
altı evlat büyütmüş hayatın en iğneli yerinde
her söz kalbinden dökülürdü bu yüzden
okuma yazmaz bilmeyen
doğal bir şairedir anneannem
her maniyi yaşantısıyla anlatır
her manayı özüyle dillendirir kalbinden
öksüz yetim büyümüş
tam bir dert kadını ama sapasağlamdı tebessümü...
tevekkeli bana okumayı ilk söktüğüm vakitler
kuran meali okutturur gözünü kapatır dinlerdi...
dağlarda gezdirdiğim çocukluğum
meraklı gözleriyle kocaman
kocaman kulaklarıyla
dünyanın en masum kalbiyle çocukluğum
sonra yağmur yağdı mevsimlerce
çamurlara yuvarlandı çocukluğum
o dağlardan çukurlardan çalılardan yırtıla yırtıla
kan kusa kusa büyük kayaların altında
kurtaramadım...
can-i