4.3.2018 23:37:04
Hiç gitmeyecek sandığım Canım Babam...!
Aşure kasesi gibi çeşit çeşit hastalığın yuvalandığı,
evimizin direği,
koca çınar gövdeni içime mıhlayıp,
Gittin ya...
Çooooook canım yandı.
Gidişinle birlikte, kayan yıldızlar mezarlığına, içimden bir Dünya kaydı
Ve Güneş’in girdiği pencerem kapandı.
Bir bulutun kaderi vardı sende,
Gittin ya...
Düşlerim bağ bozumu,
Senden sonra bozkıra döndü bahar.
Omuz arayınca boş duvarları göstermeyecek,
acıları kucaklayacak biri yok artık.
Un ufak oldu yaslandığım dağlar.
Nefesiyle üstümüzü örten,
ipek seccade misali kucağını seren.
Ekmeğine aşına kaşık çaldığım,
taşına toprağına kök saldığım.
Kimi zaman korku-saygı, dost-düşman ikileminde kaldığım.
Çelik yürekten yufka yüreğe,
Baston yutmuşluktan baston tutmuşluğa dönen...
Medcezir babam yoksun artık.
Gittin ya...
İnsan kendini yoksul hissediyor.
Ölüm uykuların en seslisidir derdin ama.
Boşalttığın koltuğunda,
şimdi sessiz sedasız koca bir yalnızlık oturuyor.
Aslan pençesi demir ellerinle başımı okşayınca,
güneş gözlerini açardı.
Oysa şimdi, karanlık en çok babasız çocukları vuruyor.
Bir tek senin ceplerinde...
umut hangi çocuğun kapısını çalacak şıngırtısı arardım.
Gerçi sen inanmazdın benim çocukluk mucizelerime ama.
Çocuklara en güzel lolipopu, senin gülüşünden yapardım.
.
Ağlamaz sanırdım kekik kokusuna babalar.
Öğrendim hazan canımı yakınca.
Göğsünden çimenlerin fışkırdığı taşın da bir yüreği var.
Ve gittin ya,
kaldım bir dar boğazda.
Bana da konacak yer ayır, ihtiyacım var dalına yaprağına.
Unutma ki...
bir oğul gözyaşı eker toprağına.
1990
*düşünmek yaşamın pasını silmektir, karina yayıncılık, ank, 2018
"