12.3.2018 15:18:22
[ italik ]bu bir yangın öyküsüdür, ateş böcekleri iyi bilir
bir çığlık meselidir, yankısı uçurumlardan gelir
[ /italik ]
bir deniz kavminin unutulmuş diliyle, kadim efsaneler yazıyor gökyüzüne
salkım saçak yıldızlar…
gecenin tılsımlı mührünü yırtıp, derin uykuları böldüğüm
doğrudur…
peri padişahının kızını düşlediğim
olmayacak duaya amin dediğim
her kabusu hayra yorduğum
doğrudur…
besmele ile yüzüne baktığım
oruçlu bir mümin gibi susadığım
yasak elmayı ısırırcasına dudaklarından öptüğüm
define bulmuş korsanlar gibi döke saça
vahşi çöl eşkıyaları gibi vura kaça
güzelliğini yağmaladığım
doğrudur…
gözlerinin denizine rotalar çizip
tenin kıvrımlarına yelken açtığım
Acem illerinden gümüş halhal getirip ayak bileklerine taktığım
doğrudur…
Sfenkslerden gizli gizli, Nil’in sularından harç karıp
içimin çölünde ona saraylar kurup
Tac Mahal’ı çatır çatır çatlattığım
doğrudur…
doğrudur...
adını bir mermi gibi ağzımda tuttuğum
doğrudur...
ondan bir adım ötesinde uçurumlara koştuğum
doğrudur...
ona doğrulttuğum her silahta kendimi vurduğum
ateş kusan bir ejderha ayrılık
yokluğunda vurgun yemiş balıklar gibi ters dönüp
yüzgeçlerimden tut, pullarıma dek kanadığım
doğrudur...
o olmayınca…gözyaşımı içe içe ağladığım
kırk derece ateşte adını sayıkladığım
ölüm gibi uykulara daldığım
doğrudur…
o gidince… Azrail’i buyur ettiğim
Albatroslar gibi kollarımı açıp ölümü beklediğim
yedi boğum akrepler gibi ateşe teslim olup
kendime kıydığım
doğrudur…