27.11.2017 22:10:51
Kapı eşiğine saklanmış o meşin muskalar iyi bilir
Cehennem kaçkını iblisler uzaktan bile tanır beni
Ben ki; şerbetliydim çingene beddualarına
Şeytanın şerrine kafa tutan bir derviştim
O lanetli fal taşlarını kırdım
Sahtekar medyumların kristal kürelerini yumruğumla parçaladım
Dilimde tekbir ile papaz büyülerini felç ettim
Bir senin yamaçlarında tökezledi atım
Bir senin güzelliğine işlemedi pusatım
Ne yaptım sa o efsunlu bakışlarına direnemedim
Güzelliğinin celladına gönüllü teslim oldum
Kör bıçakla kesildim
Gög ekin gibi biçildim
Seni gördüm…
İsmail gibi kurban seçildim
Bir sana çözüldü kalbimin buzulu, bu yüzdendir avuçlarında erimişliğim
En çok gözlerine inandım
Gittiğinde değil, gözlerini kaçırdığında başladı gurbetim
Beni bir başkasıyla kıyasladığında
Sevdamı paslı terazilerde tarttığında
Koptu kıyametim
İşte orada tam orada
Sen bir taş gibi sustuğunda
Başladı iç kanama
Azrail’in ayak sesini dinledim
Bombalanmış şehirler gibi inledim
Vazgeçmenin kuzgunları üşüştü başıma
Sen sustukça, pişmanlığın zehri yürüdü damarlarıma
Çivileme daldım şüphe denilen o kirli denize
Lime lime doğradı beni meddücezirler
Can havli ile uzattım ellerimi
Tutmadın
Kendimle dövüşe dövüşe
Kan revan geldim kapına
Açmadın
Bin yıldır aradığım hep sendin oysa
Kadim denizlerde define arayan bıçkın serüvenciler gibi izini sürmüş
Sen daha doğmadan sana şiirler yazmıştım
Ayağımda manda derisi bir çarık
Elimde ceviz ağacından bir asa
Çöl artığı şehirlerde seni aramıştım
Şimdi ne ben kuyulara düşecek Yusuf’um
Ne sen yollarımı bekleyecek Züleyha
Öyle bir savurdun ki...
Acının alıcı kuşları tırnak vurdu gövdeme
Upuzun bir erteleme oldu aşk
Ne çağırdım seni, ne uğurladım
Seni kaybettim
Kendimi bulamadım
Bağırdım…
Bağırdım…
Duyuramadım