19
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
2024
Okunma

SELAMLARRR..DİYAR İ BEKİRDEN TÜM DOSTLARIMA....EMA
Diyarbakır surlarını anlatmak, kör bir kuyuya taş atmaya benzer. Kuyunun duvarlarına çarparak, belirsiz bir derinliğe inen taşın çarptığı her noktadan bir uygarlığın yankısı yükselir. Bu dipsiz kuyunun görünen kısımlarında, karanlığında ve kör karanlığında, dünya uygarlığının izleri saklıdır. Nazım, “Saman Sarısı” şiirinde; “Sesleniyorum seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları” diyor. Diyarbakır’a ve surlara seslendiğinizde aynı duyguya kapılırsınız. Sur duvarlarında yankılanan sesiniz size neredeyse bu dünyada yaşamış bütün medeniyetlerin belli belirsiz izleriyle geri döner. Diyarbakır’da yaşayan eski uygarlıkların sayısıyla ilgili muhtelif rakamlar atılır ortaya. Kimi ölçülü olmak gayretiyle 24, 25 der; kimisi gönül hoşluğuyla bu rakamı 40’a kadar çıkarır, kimi bu belirsizlikten kaçmak için “kadim kent” cümlesine sığınır. Ancak, surların üzerinde yer alan kabartmalar, kitabeler, figürler ve desenler ile diğer izlerden bu şehirden 33 medeniyetin geçtiği tespit edilebiliyor. Diyarbakır’ın hangi medeniyetlere ev sahipliği yaptığını kronolojik olarak yeniden hatırlarsak; 1-Hurriler (Subartu), 2-Hitit, 3-Hurri-Mitanni, 4-Aramiler, 5-Asur, 6-Urartu, 7-İskit, 8-Medler, 9-Pers, 10-Büyük İskender (Makedonya-Helen), 11-Selevkos, 12-Part, 13-Büyük Tigran, 14-Roma, 15-Bizans, 16-Araplar (Bekr Bin Vail Kabilesi), 17-Emevi, 18-Abbasi, 19-Şeyh Oğulları, 20-Hamdaniler, 21-Büveyhoğulları, 22-Mervaniler, 23-Büyük Selçuklular, 24-Suriye Selçukluları, 25-İnaloğulları, 26-Nisanoğulları, 27-Artuklular, 28-Eyyubiler, 29-Anadolu Selçukluları, 30-Mardin Artukluları, 31-Akkoyunlular, 32-Safeviler ve 33-Osmanlılar’dan oluşan 33 uygarlık karşımıza çıkar.
Ah....
Diyar-ı Bekir
Surlarında takılı kaldı mavilerim
bir güneş tanrısı eli değdi yüreğime
her bir burcunda yazılı adım
hoş bir esinti serildi döşüme
geçmişinden geleceğine bin gülümseme
gonca dudaklarımda adın bir hece
serilmiş sereserpe yar serime
sıra sıra ziyafetler melodilerle bu gece
Nazım, “Saman Sarısı” şiirinde;
“Sesleniyorum
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları” diyor.
bense bir çırak emeklemelerde
yitirilmiş yok ki ...kalemim öyle diyor..
bin tufanın en azgınından geçen şehir
hayat tufanlarımın baygınından yitik o şehir
uzak kalmalı ,davul dengi dengine
ben aşkı boyamam seninle pembe rengine
Adad-Nirari’ye nin elinde bir kılıç
kılıç kabzasında şehrin adı "Amid"
Çayönü Tepesi bizim ,aşk/ı bölen kılıç
Dicle akıyor bak sulanıyor Amid
ey aşk tanrısı
kes saçlarını dök kahkülünü Dicleye
belki yıkanır da temizlenir dil heceye
boynunda boncuk boncuk dizili yalandan çiçekler
hangi bozkır/ındır cami duvarına işeyen eniğ
varır mı geceye...
bir cengi başlatacak aptallıkla bezeli ise us
maskarası olur ,dost diye inandığı rezilin
Amid ,sen yılların mağrur başı,işte gerçek bu ortaya kus
acınası zavallılar ,izlerim nazenin nazenin
bakırın bolluğunda madensel cevherin
bileziklerim kolumda,ayağımda halhalım
bir Diyar i Bekir surunun
zirvesinde ben yanımda ise helalim..
vız gelirken dünya alem yalan ve talanı
başım dik ,gururum mağrur acırım pespeya düşlere
alamazken hızını terkedilmiş şehir bolca dil yalanı
bir mermer saflığında ben onurumla gülerim,pespaye sözlere..
Aramiler Bit-Zamani Kabilesi
aklınca onarıyorlar viranlığı
yıkılmazken bir sur un engin sesi
yok olmaya mahkumdur klavuzu karga olanın dibazlığı
ey...
yüce Rahman/ım
ey...
yüce Rahim/im
yakıp kavurduğun kavimler
örneğimiz olmalı ,susmalı yalancı zalimler
bir Diyarbakır güncesinde
selam olsun tüm eşe dosta
emeklerken ben duygu hecesinde
verdim yazdığımı alın dostlarım, size bu posta
...................................................EMA
5.0
100% (27)