0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
746
Okunma
Çok olmuştur yitirileli
arasındaki ufuk çizgisi,
gerçeklerle rüyanın.
El yordamıyla
aranılan
huzurun rengi,
kalbindedir güneşin.
Uzan,
yetiş;
dokunabilirsen...
Yüzleştirdiğinde hayatla,
hep elinde kalan yargıların;
kıvılcım bile değildir,
mazinin
karanlık mahzeninde,
zımparalanır ruhun
her köşe taşında.
Gir,
dolaş;
çıkabilirsen...
Ölmeye vakit bulamadığından,
çelik yongası,
billur kırılganı
yaşayan bir bedenin,
şuursuz telaşıdır bu.
İşitilmez sesi
kan çiçekleri açmadan.
Bağır,
çağır;
duyurabilirsen...
Dedik ya;
çoktan yitirilmiştir...
O ziyan olmuş
vakit aralığında
aldığın her nefes;
saydam bir nakarattır,
bulut kuşlarının kanadında.
Ara,
bul;
görebilirsen...
Başladığından beri
sonsuzluk,
zirvesiz dağlar
ve zeminsiz uçurumlar
arasında
sürüklediğin şu hayat
ve kendini ait hissetmediğin
bu dünya;
ışıksız gecelerde
-varlığı meçhul-
siyah gül dalındaki,
kara bülbül gibi;
görülmediği,
dokunulmadığı,
duyulmadığı için
hükümsüzdür...
5.0
100% (3)