7
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1379
Okunma

Hayal kurup;
Nakışlı beyaz bir kundağa sarıp
Bir tahta beşikge belemiştim
Yünden ördügüm kınalı bebeklerimi,
ve;
Yorğanımın bir ucunu üstüne atıp
Diğer ucunda kalan sıcaklığın tadındaydı hepsi
gece karanlıkta gök yüzüne bakışlarım
sanki ayın on beşi gibiydi
kurduğum hayallerle
Damla damla akan
bir musluğun altında bıraktığım
Sabır kabımdı dolması için beklediklerim.
O nadide çiçeklerimi yetiştirmek içindi hepsi
her sabah sevğim ile suladığım
Dolu taneleri gibi düşen
rahmetle yağan yağmurun altında
kanatlarıma sakladığım
yavrularımdı hepsi birer birer .
Yarı uyur, yarı uyanık gibiydi gecelerim
Günler, aylar, yıllar, geçti su gibi akarak
hiç farkında değidim gecen zamanın
ve yaşadıkca
Bir çuval un, iki kova su ve erimiş kaya tuzu ekli
Taş fırın ekmek hamuru gibi yoğrulmuştum
dünya denilen kazanın içinde
Yakıp pişirmeye başladılar
Oh ne lezzetli dercesine
kemik gibi bedenimi kemirdiler
gelen kış ve esen yel ;
Kıyametin habercisiydi sanki
Öyle bir esişi vardı ki dal aradım tutmaya dal,
ya da tutacak bir el.
Rüzgar yel kovan dikeni gibi savurdu
yerden alıp göklere
Bu tepeden öbürüne,öbüründen, öbürüne
Vurdu geçti göğsünü, göğsüme
otağımı üstümden uçurup
Toz duman etmişti silip süpürürcesine
Bir hoyrat eli değmiş gibiydi sanki
kavrulan çatlak dudaklarım
bir yudum su istiyordu
avucumla içmeye
Ardından,
Dokuz şiddetindeki
peş peşe gelen tusunami dalğaları
Ne olduğunu anlamadan,
alıp götürdü beni insafsızca
denizin bu ucundan taaa öteki ucuna
suskunluğum soktu sanki;
Kelimei şahadeti bile okuma fırsatını vermedi zalim
Kusurlarım tövbesiz kaldılar,
ve;
Tekbirsiz, ezansız, kefensiz
ve duasız gömüldüm yerin dibine
bir daha çıkmamak adına.
Leyla Yıldırım (Leylican)
5.0
100% (7)