7
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
901
Okunma
Bazen, sebebi gene bizlerin olduğumuz belirsizliklerimiz vardır ya, bir ağrı gelip saplanır tam da alnınızın ortasına, o an bir şeye tutunmak istersiniz, daha doğrusu o andan sıyrılmak, canlı cansız fark etmez, yeter ki beyniniz kurtulsun o ağrıdan istersiniz, bir kuş cıvıltısı, bir kedinin kuyruğuyla oynaması veya bir çocuk sesi yetecektir bu cendereden çıkmanıza ama yoktur... İşte tam bu anda kendinize sarılırsınız gene, kendi yüreğinize, en çok da çocukluğunuza.... şiirin öyküsü bu ve böyle bir duyumsama neticesinde döküldü sayfaya...
Kışın ayazına,
Yazın kavurucu sıcağına aldırmayan,
Kendisiyle kâh dargın kâh barışık,
Bir kız çocuğu olduğum,
Dünlere çağırıyorum seni...
Ve kırlarda papatya toplamaya,
Derelerdeki çınar ağaçlarında,
Kuş sesleri dinlemeye,
Gönül bahçemizden,
Yediveren gülleri dermeye,
Çağırıyorum seni...
Denizlerde martı,
Dağlarda ceylanlara yoldaş olmaya,
Kekik kokularını,
Birlikte solumaya çağırıyorum seni...
Ve göl kenarlarında,
Sazlıklara atılan taşın suda bıraktığı izi gibi,
Yüreğimizde dalga dalga,
Sevgi çoğaltmaya ve umutlar ekmeye,
Tüm tezatlarına başkaldırıp,
Hayatı dolu dolu yaşamaya çağırıyorum seni...
Haydi...! Kulak ver bu davete,
Yarın çok geç olur belki de,
Hiç tükenmeyen sevgimize,
Şimdi hemen sımsıkı sarılmaya,
Çağırıyorum seni...
Tut ki olmadı, hiçbirini yapamadık,
Hayal kurmak da yasak değil ya,
Sonsuza kadar geçerli bu davet,
İster geri çevir, ister icabet et...
Hatice Ak/04.07.2012
5.0
100% (5)