5
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2738
Okunma

Mehdi Aksu
25 Eylül 2012
Yeni Mesaj Gazetesi
Nur ve nr’ın furkanı
Ehl-i Beyt imamlarının velayet, imamet ve meveddetleri hakkında ayet ve hadislerden anlaşılan şudur ki; Allah ve Peygambere varmanın ve ilahi gerçekleri anlamanın sadece bir tek yolu vardır. O yol da Ehl-i Beyt İmamlarına tabi olmaktır. Sadece, "ben de Ehl-i Beyti seviyorum" demek, yeterli değildir. Zira her sevginin bir mazharı ve tecellisi olmalıdır. İslam adına Ehl-i Beyt’in dışında yol arayanlar gerçekte yolsuzluğa düşmüşlerdir.
Tarihte şöyle bir olay nakledilir; bir gün İmam Cafer Sadık (a.s)’a bazıları, bir şahıs hakkında ilim ve takva ehli olduğuna dair övgüyle bahsettiler. İmam Sadık (a.s) o mezkûr şâhısı görmek istiyordu. Günlerden bir gün İmam Sadık (a.s) sokakta bir kalabalık ve kalabalığa konuşan, hadis anlatan birisini gördü. İmam Cafer Sadık (a.s)’a konuşan kişinin anlatılan şahıs olduğu söylendiğinde İmam Sadık (a.s) kalabalığın yanına vardı ve dinlemeye koyuldu. Mezkûr şahıs İmam Cafer Sadık (a.s)’ı görünce sohbetini yarıda kesip oradan ayrıldı. İmam Cafer Sadık (a.s) da o kişiyi takibe koyuldu. Mezkûr kişi önce bir ekmek fırınına girerek iki ekmek ve sonrasında da bir manavdan iki tane nar çaldı. Bunları gören İmam Cafer Sadık (a.s) çok şaşırmıştı. Derken o kişi bir harabeye girerek çaldığı ekmek ve narları fakirler arasında bölüştürdü. Bunları gören İmam Cafer Sadık (a.s) mezkûr kişinin yanına giderek ona şöyle buyurdu; Seni bana övgüyle anlattılar. Ama duyduklarımla gördüklerim kesinlikle birbiriyle bağdaşmıyor. Kişi İmam Sadık (a.s)’a; "Ey Peygamber evladı, sen Kur’an-ı Kerim’deki şu ayeti bilmiyor musun; "Kim bir hayırla gelirse o hayırı on olarak kabul ederiz, kim de bir günahla gelirse onu da bir olarak hesap ederiz". Ben iki ekmek, iki de nar çaldım. Bu dört günah eder. Daha sonra onları fakirlere dağıttım. Bu da kırk sevap eder. Dört günahı kırk sevaptan çıkarsak geriye otuz altı sevap kalır. Dolayısıyla ben kârlıyım." Bunları duyan İmam Cafer Sadık (a.s) daha da şaşırdı ve şöyle buyurdu; "İnsan eğer yoldan saparsa Kur’an’ı böyle yanlış tefsir eder." Sonrasında o kişinin söylemiş olduğu ayetin gerçek manasını beyan etti.
Bu olayda da görüldüğü gibi Kur’an-ı Ehl-i Beytsiz anlamaya çalışmak insanın sapmasının ilk adımı olur.
İmamet ve velayet kavramı İslam dini kaynaklarında var olan metinlere göre çok önemli olup dine hayat kazandırır. İmamet ve velayet peygamberlik makamı gibi ilahi bir makam olup imam, Allah tarafından tayin edilir ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) kendisinden sonraki imam ve halifeyi Allahın emri ile açıklayarak belirtir. Bu konunun delillerinden bir tanesi velayet ayetidir.
Velayet ayeti Hz. İmam Ali (a.s)’ın imametine delalet eden ayetlerden de bir tanesidir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; "Sizin veliniz, ancak Allah ve onun resulü ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir." (Maide, 55).
Bu ayet Şia ve Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre Hz. İmam Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur. Ayetin nüzul olayı tarih, hadis ve tefsir kaynaklarına göre şöyledir; Bir gün fakir birisi mescidi Nebiye gelerek orada olanlardan yardım istedi. O esnada rükû halinde olan Hz. İmam Ali (a.s) parmağını oynatarak fakire bir işaret verdi ve fakir gelip onun parmağından yüzüğü çıkardı ve böylelikle Hz. İmam Ali (a.s) namazdayken yüzüğünü ona sadaka olarak verdi. O sırada bu ayet Cebrail vasıtası ile Hz. Peygamber (s.a.a)’e evindeyken nazil oldu. Resul-i Ekrem mescide doğru yol alırken kendi kendine ayeti tilavet ediyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) mescide geldiklerinde o hazret şöyle sordu; Acaba birisi rükû halindeyken sadaka mı verdi? Fakir adam yüzüğü Resul-i Ekrem (s.a.a)’e göstererek şöyle dedi; "Bu sadakayı namaz kılan şu şahıs, namaz da rükû halindeyken bana bağışladı, bende yüzüğü onun parmağından çıkardım." Peygamber (s.a.a) böyle bir şahsın kendisinden sonra müminlerin veli ve koruyucusu olarak tayin edildiği için Allah’a hamd ettiler. Bu rivayeti sahabelerden birçoğu naklettikleri gibi ehlisünnet âlimleri de nakletmişlerdir.
Bu ayetin tarihi belgelere göre Hz. İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğu bir gerçektir. Ayette geçen veli kelimesi, mesul, rehber, dost, yardımcı v.s gibi anlamları ifade eder. Ayette velayetten, müminlerin emirliği ve rehberliği kastedilmiştir. Zira ayette Allahın ve Resulünün velayetinden sonra, rükû halinde zekât verenin (Hz. Ali) velayetinden söz edilmektedir. Resul-ü Ekrem ve rükû halinde zekât verenin (Hz. Ali) velayeti Allah’tandır. Dolayısıyla Hz. Peygamberin müminler üzerinde olan velayet ve rehberliğinin aynısı Hz. Ali için de söz konusudur.
Gadir Hum İle İlgili Ayetler
Tebliğ Ayeti
Allah-u Teala"nın, dinin koruyucusu olan Emir-ül Mü"minin (a.s)"ın elinde büyük bir kanıt bulunması için, Gadir Hadisinin meşhurlaşmasında, dillerde dolaşmasında ve ravilerin onu nakletmesinde özel bir inayeti vardır. Bu hedef için Peygamber (s.a.a)"e Hacc-ı Ekber"den döndüğünde binlerce insanın içerisinde velayet meselesini tebliğ etmesini emretti.
Allah-u Teala bununla da yetinmedi, Gadir Hadisinin taptaze kalmasını ve zamanın onu yıpratmamasını istedi. Bu nedenle ümmetin sabah-akşam okuması için, Gadir"le ilgili apaçık ayetler indirdi. Allah-u Teala, o ayetlerden her biri okunduğunda, okuyan kimseye hilafet konusunda Allah"a itaat etmekle ilgili farz olan şeyi hatırlatmaktadır.
O ayetlerden biri, Maide suresindeki şu ayettir:
Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, Onun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.[1]
Bu ayet, Haccet-ül Veda yılının (h. 10) zilhicce ayının 18. günü nazil oldu. Peygamber (s.a.a), Gadir-i Hum"a vardığında öğleyi beş saat geçerken Cebrail inerek şöyle dedi: Ey Muhammed! Yüce Allah sana selam göndererek şöyle buyurmaktadır:
Ey Peygamber! (Ali hakkında) Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Bunu yapmayacak olursan, O"nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.
Yüz bin veya daha fazla olan insanların bir kısmı ilerleyip Cuhfe"ye yaklaşmıştı. Allah-u Teala ileri gidenlerin geri dönmesini, geride kalanların da bu mekanda durdurulmasını ve Ali (a.s)"ı halka gösterip onun hakkında nazil olan ayeti onlara tebliğ etmesini Peygambere emretti ve onu halktan koruyacağını kendisine bildirdi.
Bu naklettiğimiz sözler, İmamiyye alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri sözlerdir.
İkmal Ayeti
Gadir-i Hum"da Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olan ayetlerden biri de şu ayettir:
Bu gün size dininizi kamil ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam"ı seçip beğendim.[2]
İmamiy"ye ilk baştan beri ikmal ayetinin, Peygamber (s.a.a)"in açık lafızlarla, Emir"ul Mu"minin Ali (a.s)"ın velayetini açıkladıktan sonra, Gadir nassıyla ilgili olarak nazil olduğunda ittifak etmiştir. Bu ayet, gayet açık bir nassı içermiş, sahabe onu bilmiş, Araplar onu anlamış ve kendisine bu haber ulaşanlar onu delil olarak kullanmışlardır. Ehl-i Sünnetin tefsir ve hadis alimlerinin birçoğu da, bu manada İmamiyeyle aynı görüşe sahiptirler.
Akıl ve nakil"de bu görüşü desteklemektedir. Tefsir-i Fahr-i Razi"de,[3] eser sahiplerinden aktarılan nakillere bakabilirsiniz. Örneğin, şöyle demişlerdir: Bu ayet (İkmal ayeti) Peygamber"e nazil olduktan Seksen bir veya Seksen iki gün sonra, Peygamber bu dünyadan göçtü. Ebu"s-Suud, tefsir"inde bunu belirlemiştir.[4] Onların tarihçileri de[5] şöyle diyorlar: Resulullah (s.a.a) Rebiulevvel"in on ikisinde vefat ettiler. Gadir ve vefat günlerini çıktıktan sonra seksen iki günden bir gün fazla kalması, güya dikkatsizlikten ileri gelmiştir. Her halukâr da bu nakil, ikmal ayetinin Arefe günü nazil olduğu görüşünden hakikate daha yakındır. -Nitekim Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim vb. kitaplarda böyle nakledilmiştir.- Çünkü Arefe günü nazil olduğunu kabul etmiş olursak, o zaman birkaç gün (dokuz gün) fazla çıkmış olur. Üstelik bu (İmamiye"nin ittifak ettiği şey), birçok naslarla da te"yid olmuştur.
Azab-ul Vaki Ayeti:
Gadir nassından sonra nazil olan ayetlerden biri de Mearic suresindeki şu ayetlerdir:
İstekte bulunan biri, gerçekleşecek olan azabı istedi. Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek kimse yoktur. (Bu azap) yüce makamlar sahibi olan Allah"tandır.[6]
Şia, bu ayetin Gadir nassından sonra nazil olduğunda ittifak etmiştir. Ehl-i Sünnetin büyük alimleri de bu ayete tefsir ve hadis kitaplarında yer vermişlerdir. Örneğin:
1- Hafız Ebu Ubeyd-i Herevi (ö. h. 223 veya 224) Garib-ul Kuran tefsirinde bu konu hakkında bir hadis nakletmiştir.
2- Ebu Bekir Nakkaş-i Musili el Bağdadi (ö. h. 351) Şifa-us Sudur tefsirinde Ebu Ubeyd"in mezkur hadisini zikretmiştir.
Şeyh Zeyn-ud Din-il Menavi eş-Şafii (ö. h 1301) Velayet hadisinin şerhinde onu rivayet etmiştir.[7]
3- Seyyid b. İdris-i Hüseyni el Yemeni (ö. h. 1041) el İkd-un Nebevi ve"s Sırr-ul Mustafevi kitabında o hadisi nakletmiştir.
4- Şeyh Ahmed b. Baksir-il Mekki eş-Şafii (ö. h. 1047), Vesilet-ul Meal Fi Addi Menakıb-il Al kitabında mezkur hadisi nakletmiştir.
5- Şeyh Abdurrahim-i Safuri eş-Şafii, Kurtubi"nin hadisini rivayet etmiştir.[8]
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- Maide/67.
[2]- Maide / 3.
[3]- Tefsir-i Razi, c. 3, s. 529.
[4]- Tefsir-i Fahr-i Razi"nin hamişi, c. 3, s. 523.
[5]- Tarih-i Kamil, c. 2, s. 134, Tarih-i İbn-i Kesir, c. 6, s. 332, Siret-ul Halebiyye, c. 3, s. 382, İmta-ul Makrizi, s. 548.
[6]- Mearic/1-3.
[7]- Feyz-ul Kadir, fi Şerh-il Cami-is Sağir, c. 6, s. 218.
[8]- Nezhet-ul Mecalis, c. 2, s. 242.
GADİR, İMAMETİN SESİ
GADİR-İ HUM OLAYI
Her haline nur yağdı, ilim dağıttı bize
Bunu gören şer kaçtı, şeytanlar geldi dize
Kâbe doğumlu Ali, Allah’ın sevgisidir
En büyük Melek bile, secde etti bu gize.
Yüzlerce ayet indi, konuşan Kur’an Ali
Ali oldu Muhammed; Muhammed oldu Ali
Rükûda yüzük verdi, muhtaç olan bir kula
Her gün bin rekât kıldı; Ya Allah diyen Ali.
İslamiyet özeldir, her anı çok güzeldir
Kalp ile dil ayrıdır; kalpten gelen güzeldir
Yürek ister dil söyler; eylerse Mevla eyler
İmam Ali’dir bilim; hem özel hem tüzeldir.
İsmail Peygamber kök; Nebi İbrahim gibi
Peygamber iki kardeş; Muhammed Ali gibi
Allah böyle istedi, İmam oldu nur Ali
Allah aşkıdır namaz, kılalım Ali gibi.
5.0
100% (5)