18
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
4412
Okunma

RAMAZAN EĞLENCELERİ-Erşan Asar Sunumuyla....
"Karagöz Oyunu(Kanlı Kavak) -Aşuk ile Maşuk Hikayesi-Ramazan ve Davulcu Manileri
KARAGÖZ OYUNU-KANLI KAVAK
KANLI KAVAK
Karagöz
Hacivat
Karagöz’ün karısı
Zenne
Aşık Hasan
Muslu
Cin
Bayram Ağa
Ramazan Ağa
Hacivat: Hay hak! İşte çıktık sahneye, seyirci bizi izleye!
Karagöz: Hoş geldin ıspanak suratlı!
Hacivat: Diyelim işimizi mevlam rast getire
Yar bana bir eğlence meded
Aman bana bir eğlence meded
Karagöz: Geliyorum, geliyorum
Hacivat: Aman bana bir eğlence meded
Karagöz: (Atlar, boğuşurken) Dur Hacivat, şaka yaptım
Hacivat: Bırak birader, sakalımı yoldun.
Karagöz: (sırt üstü yatar) Aman, öldüm, bayıldım, eski hasırlar gibi yerlere yayıldım. Seni gidi utanıp arlanmaz, bacası çökmüş, çatısı yıkılmış, kiremiti kalmamış kerata!
Hacivat: Vay Karagözüm, maşallah maşallah; akşam-ı şerifler hayırlar olsun.
Karagöz: Olsun bakalım olsun!
Hacivat: Akşam-ı şerifler hayırlar olsun, derim.
Karagöz: Senin de sinsileni sansarlar boğsun (tokat)
Hacivat: (Hiddetli) Bak Karagöz, beni böyle gelir gelmez hırpalamaya hakkın yok.
Karagöz: Sen de şu yumruğu al da burnuna sok. (tokat)
Hacivat: A birader, ben şuraya gelir gelmez bir vaveyladır koptu.
Karagöz: Nerden koptu?
Hacivat: Ne?
Karagöz: O mor leylak.
Hacivat: A külhani, ben sana şimdi mor leylak sordum mu? (tokat)
Karagöz: Ya ben de sana taze açmış zambak sordum mu? (tokat)
Hacivat: A birader, hep lafların setrepeki.
Karagöz: On paralık da bana al.
Hacivat: Neden?
Karagöz: O sert tömbekiden.
Hacivat: A birader, ben senden sert tömbeki sordum mu? (tokat)
Karagöz: Ya ben senden taze Bafra tütünü istedim mi? (tokat)
Hacivat: Bak Karagözüm, bu akşam Ramazan-ı şerifin 18. gecesi, cnab-ı hak cem-i cümleyi çok senelere yetiştirsin.
Karagöz: Amin…
Hacivat: Sen davul çalmasını bilir misin?
Karagöz: Haydi doğru hapse!
Hacivat: Ne hapsine Karagözüm?
Karagöz: Bekçinin davulunu çalayım, polisler yakalasınlar.
Hacivat: Yani Karagözüm, manicilerin çaldığı gibi.
Karagöz: Haa, onu yaparım.
Hacivat: Davulun var mı?
Karagöz: Var ya.
Hacivat: Haydi al da gel.
Karagöz: Ne olacak?
Hacivat: mahalle mahalle dolaşır, sen davul çalarsın, ben de maniler söylerim. Beş on kuruş para kazanırız. Haydi git, davulunu al da gel.
Karagöz: Olur (perde kapanır. Karagöz eve gelir.)
Karagöz: Yahu!
Karısı: Huu!
Karagöz: Şu davulu ver.
Karısı: Aaa, ben onu kırdım, kasnağında su ısıttım, çocuğun bezlerini yıkadım.
Karagöz: İyi halt ettin.
Karısı: Ne yapacaksın?
Karagöz: Hacivat’la sokaklarda mani söyleyip para kazanacaktık. Sana da fistanlık alacaktık.
Karısı: Öyleyse şaka söyledim. Kömürlükte duruyor, git de al.
Karagöz: Ha şöyleee! (Perde kapanır, davulla meydana gelir.)
Karagöz: Geldik Hacivat!
Hacivat: Hadi Karagözüm, şurdan aşağı mahalleye gidelim, gel benimle. (birkaç kere giderler)
Karagöz: Daha gidecek miyiz? Yoruldum be! (yere oturur)
Hacivat: Kalk canım, işte geldik, başla çalmaya.
Karagöz: (hem söyle hem çalar)
Hacivat: Size geldim size geldim
İnci mercan size geldim…
Karagöz: (çalar)
Hacivat: Benim güzel komşularım,
Arzulayıp size geldim
Karagöz: (çalar)
Hacivat: Havaya attım fişeği
Döndü dolaştı köşeyi
Arkadaşımı sorarsanız
Paçacının kör eşeği
Karagöz: Bunda halt ettin. Tokmak kafana gelecek ha!
Hacivat: Aman Karagöz çal, bak hanımlar gülüyor.
Karagöz: Ben eşek olduktan sonra herkes güler.
Hacivat: Canım sen aldırma, çalmana bak.
Karagöz: Olur (çalar)
Hacivat: Ayna camlar açılır
Çil paralar saçılır
Beyimin gönlü olunca
Kesenin ağzı açılır
Karagöz: Açılır…
Zenne: (içerden) Bekçi baba? Biraz gelebilir misiniz?
Hacivat: Geleyim efendim. (gider)
Zenne: Alınız şu parayı, size kayık değil ama kusura bakmayınız.
Hacivat: Aman efendim, ne zahmet ne zahmet…
Karagöz: Parayı alıyor, bir de kedi gibi ne zahmet ne zahmet diyor.
Hacivat: Ben söyledim, bahşişimi aldım, sen de söyle sen de al. (gider)
Karagöz: Şey… Hacivat… Gitti kerata (çalar)
Zenne: (İçerden) bana bak davulcu, başımız ağrıyor git başka yerde çal…
Karagöz: Hacivat paraları aldı, savuştu gitti. Bana metelik vermedi.
Zenne: Sen ne istiyorsun?
Karagöz: Bana da para verin.
Zenne: Aşçıbaşı, o bulaşık tenceresini getir, şunun kafasına dök de gitsin.
Karagöz: Hay inayetinizle yerin dibine geçin(gider)
(sahneye ağaç konulur, karagöz ağaca çıkar, oradan düşer.)
Karagöz: Aman! Kolum kanadım, başım gözüm, vay vay vay!
Hacivat: Ne oldun Karagözüm?
Karagöz: (Ayağa kalkar) bu ağacı kim dikmiş?
Hacivat: Ne oldu?
Karagöz: Ne olacak, atlayım dedim, üstüne düştüm, az daha kafam patlayacaktı.
Hacivat: Bunun adına Kanlı Kavak derler, bu ağaç Hozat’la Ovacık arasında ünlü bir ağaçtır.
Bunun altına çift gelen tek gider; tek gelen hiç gider. Sen bunun altında çok dolaşma, sonra karışmam.
Karagöz: Vay uydurucu herif vay! Bir alay yalandı, uydurdu gitti.
(Ağaca bakarak) Ooo… burada bir çeşme var, şurdan bir su içeyim. (ağzını çeşmeye yanaştırırken, başına vururlar.)
Karagöz: Aman kafama kim vurdu? (Arkasına ve yukarı bakarak)
Burada kimseler de yok. Ama kafama kim vurdu? Belki çocuklar taş atmışlardır. Su da soğukmuş, hele biraz daha içeyim.
Karagöz: (Tam su içerken vururlar.) Vay anam, gene vurdular, neme lazım buradan gitmeli.
Hacivat burada durma demişti.
Perde kapanır.
Aşık Hasan: Bana bak oğlum Muslu, öyle bir yere geldik ki buradan çift gelen tek gider, tek gelen hiç gider. Sen şöyle önüme geç oğlum.
Muslu: Babacığım, arkandan geliyorum, hiç küçükler büyüğünün önüne geçer mi?
A. Hasan: Sen şimdi beni dinle, geç önüme, burası bir netameli yerdir. Sonra seni çalarlar.
(Cin gelir, Muslu’yu götürür.)
A. Hasan: Haydi oğlum Muslu, geç önüme! Oğlum Muslu? ? ?
Karagöz: Vay hemşerim, burada musluk yok, şurada çeşme var, orada takılı musluk.
A Hasan: Ah, zalim kavak! Dalın budağın kırılsın, yaprakların solsun! Oğlum Muslu?
Karagöz: Baba, burada musluk filan yok.
A Hasan: Musluk değil, benim oğlumun adı Muslu, bu zalim kavak aldı gitti. Benim ciğerimi dağladı.
Karagöz: Yaa, demek bu kantorlu kavağın hırsızlığı da var ha?
A Hasan: Sazımla şu zalim kavağa yalvarayım, belki insafa gelir de oğlumu bana bağışlar.
Kavak: Niçin feryat edersin Aşık Hasan? N’idelim, senin Muslu’nu behey avanak!
A Hasan: Hak dost!
Tutar seni intizarım, kurusun dalın budağın zalim kavak
Ne ittin ebnim Muslu’mu?
Kavak: intizar etme aşık, bende oğlun yoktur, var yürü git altımdan; bende Muslu’n yoktur.
(Cin Muslu’yu getirir.)
A Hasan: Ah oğlum, Muslu; nerelerdesin acep?
Muslu: Buradayım baba!
A Hasan: Oğlum, neredesin, geç önüme.
Muslu: Peki babacığım. (önüne geçer
A Hasan: Nerelere gittin oğlum?
Muslu: Beni götürdüler, şeker verdiler, şerbet verdiler; tekrar buraya getirdiler.
A Hasan: Haydi oğlum, buralardan gidelim. (Karagöz sahneye gelir.)
Karagöz: Ey Kantorlu Kavak, sen adamın musluğunu çalarsın, benim de enseme konarsın.
(Cin gelir, Karagöz’ü alıp götürür, çarpık olarak geri getirir.)
Hacivat: Karagöz, bu halin ne?
Karagöz: Sorma Hacivat, sorma; bir zırıltı geldi; aldı götürdü, bu hale koydu. (ağlar)
Hacivat: Ben sana demedim mi buralarda dolaşma diye, bu ağaca ilişme diye, var halini gör.
Karagöz: Kuzum bana bir çare bul.
Hacivat: öğütle uslanmayanı tekdir ederler, tekdirle de uslanmazsa döverler, benim öğüdümü tutmadın dayak yedin.
Karagöz: Kuzum Hacivat, bana bir çare bul!
Hacivat: Gene senin bu haline acıdım. Ben dua ederim, sen yalnız amin de.
Hacivat: El-cinni mela cinni, kör cinni… estane mestane kuzu kuzu kestane…
Karagöz: Amin amin, kabak çekirdeği, sarı leblebi, amin.
Hacivat: Aman Karagöz’üm başka söz söyleme, cinler kızarlar, beni de senin gibi yaparlar, sonra ben yaparım?
Karagöz: Karıştırmam daha beter olursun inşallah, amin!
Hacivat: El-cinni mela cinni, kör cinni
Karagöz: Şu herifi de götür cini! (cin gelir, Hacivat’ı da götürür, çıplak olarak getirir.)
Karagöz: Ha ha haay! Aman Hacı cav cav, kuyu çengeline dönmüşsün.
Hacivat: Sahi mi? Eyvah, ben ne olmuşum yahu?
Karagöz: Gülme komşuna gelir başına.
Hacivat: Ben sana demedim mi aminden sonra söz söyleme diye! Senin yüzünden bakar mısın ne hal oldum? El cini mel cini!
Karagöz: Amin amin… (cin, Karagöz’ü götürür, eski haliyle getirir)
Hacivat: Haydi Karagöz’üm geçmiş olsun.
Karagöz: Allah müstahakını versin.
Hacivat: ya Karagöz’üm iyiliğe karşı kemik ha?
Karagöz: Bugün de yarın da… Ey kantorlu kavak, ben senin kökünü kurutmazsam bana da Karagöz demesinler. (perde kapanır, Karagöz eve gelir.)
Karagöz: Yahu!
Karısı: Hu!
Karagöz: Benim eski bir baltam vardı, şunu ver bakalım.
Karısı: Ne yapacaksın?
Karagöz: Sana kışlık odun keseceğim. Şimdi sen görürsün kantorlu kavak. (Ağacı kesmeye başlar.)
Hacivat: Aman Karagöz, bindiğin dalı kesiyorsun, düşersen kafan gözün patlar.
Karagöz: Sen karışma defol oradan! Şimdi kafana baltayı atarım.
Hacivat: Yazıklar olsun, güzelim ağacı kesmişsin, elin ayağın kesilsin. (gider)
Karagöz: Nasıl, bizi çarpar mı? Ben de onu parçalayım da görsün gününü! (keserken ağaçtan düşer)
Vay kafam… Vay kafam… (Korucu Arnavut Bayram gelir)
Bayram: Morey çim çecmiştir bu kavayi?
Karagöz: Ne bileyim ben?
Bayram: Tüü, Allah belasini versin, morey doğru söyle çim çesmiştir bu kavayi?
Karagöz: Görmedim.
Bayram: Ne yaparsin sen burada brey?
Karagöz: Ben yolcuyum, işime gidiyorum.
Bayram: Ne var o elinde?
Karagöz: Çubuk, çubuk!
Bayram: Ver onu bana bir çekeyim.
Karagöz: Delikleri tıkalı.
Bayram: Doğru söyle morey, nedir o elindeki?
Karagöz: Kaval kaval!
Bayram: Ver onu bir çalayım.
Karagöz: Çatlak, çatlak.
Bayram: (Arkadaşı Ramazan’a seslenir) Ho morey Ramezaan!
Ramazan: Ne var morey Bayram?
Karagöz: (Arkasına dönerek) Eyvah, Arnavutlar birdi iki oldu ne etmeli?
Bayram: Ne var bu adamin elinde?
Ramazan: Balta more kardeş.
Karagöz: Şimdi hapı yuttuk!
Bayram: Demek sen çestin bu kavayi!
Karagöz: Hayır, ben kesmedim, bu balta kesmiş.
Bayram: Tüü, Allah müstahakını versin!
Karagöz: Tükürme be, suratımı mahvettin!
Bayram: Ho more Ramezan, ne yapalim bu adami?
Ramazan: Yakalım more yakalım.
Bayram: Yazıktır, more yazıktır.
Karagöz: Yazıktır ya!
Bayram: Yazıktır tabii, bunu keselim en iyisi!
Karagöz: Hay Allah razı olsun kesin tabii… Nee! Kesmek mi? ? ?
Bayram: Yo yoo! ... En iyisi asalim bunu more asalim!
Karagöz: Hoppala! Beni öldürmek için tartışıyorlar, işe bak!
Ramazan: Yazıktır more kardeş yazıktır.
Karagöz: Yazıktır ya!
Ramazan: Bunu kuyuya atalım.
Bayram: Olmaz olmaz, kuyu lazım. Bağlayalım bir ağaca, suyun yüzüne biraz bal, bırakalım.
Karagöz: Eyvah, suratımı arılara sineklere yedirecekler.
Ramazan: Yazıktır more yazıktır!
Karagöz: Vay köpeoğlu herifler, insanı çeşit çeşit öldürüyorlar.
Ramazan: Bunun ayaklarına yüz sopa vuralım.
Bayram: Vuralım. Bırak elinden baltayı, yat aşağı.
Bayram: Bir imiş, iki imiş…
Karagöz: Yavaş vurun be! Hay elleriniz kırılsın!
Ramazan: Nasıl, keser misin kavayi? Bir imiş iki imiş üç imiş dört imiş…
Karagöz: Vay ayacıklarım vay, yavaş vurun be!
Bayram: More Ramezaann? ? ? Kaç oldu bre?
Ramazan: Bilmem unuttum.
Bayram: Baştan… Bir imiş iki imiş üç imiş… Altı… yedi… on… otuz…yirmi…
Karagöz: Herif hesabı şaşırdı.
Bayram: More şaşırdım kaç idi?
Karagöz: Otuzdu otuz.
Ramazan: Ben de unuttum.
Bayram: Baştan… bir…iki…altı…dokuz…dört…otuz…
Karagöz: Ha bitiyor!
Bayram: Yetmiş…seksen… doksan…
Karagöz: Ha bitiyor ha!
Bayram: More Ramezan, ben şaşırdım kaç idi?
Karagöz: Doksan doksan!
Ramazan: More ben de unuttum.
Bayram: Bir imiş…iki imiş…
Karagöz: Eyvah bu herifler beni sabaha kadar dövecekler.
Ramazan: More kardeş, yeter bu kadar dayak.
Karagöz: Hay Allah razı olsun.
Ramazan: Takalım boynuna bir ip, soka sokak dolaştıralım, herkes suratına tükürsün.
Karagöz: Hay inayetinle yerin dibine gir! Yaş kesenin baş kesenin hali budur işte!
(Bayram ile Ramazan sahnenden ayrılır, Hacivat sahneye gelir)
Hacivat: Karagöz’üm bu hal nedir?
Karagöz: Orda vır vır konuşacağına el bakalım şu oduna.
(Karagöz, odunu Hacivat’a yükler Hacivat dengesini kaybeder, yere yıkılır.)
Karagöz: Oh olsun sana… Beni bu hallere düşürürsün değil mi!
Karagöz: Oyunumuz burada biter, sürç-i lisan ettikse affola…
Perde Kapanır…
AŞIK İLE MAŞUK HİKAYESİ
Âşık ve maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirilerine açılamayıp sevgileri ortada kalıyor. Bir gün âşık dayanamayıp maşuğun evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses
—kim o?
Âşık cevap veriyor
-BENim
Maşuk içerden sesleniyor.
—git buradan
Âşık şaşırıyor. İnanamıyor, ama ayrılıyor kapıdan üzgün bir şekilde.
Dağlar, ovalar dolaşıyor maşuğun aşkından ölecek duruma geliyor olaylarla anlam veremiyor, dayanamayıp tekrar maşuğun kapısına geliyor,kapıyı çalıyor.içerden bir sesKaynakwh: Âşık ve maşuk
—kim o? Diyor
Âşık cevaplıyor
-BENim.
Maşuk içerden sesleniyor.
—git buradan
Âşık deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının niye yaptığını. Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebi bulamıyor. Günler ayları, aylar yılarlı kovalıyor. Âşık kendini maşuğun evinde buluyor bir gün. Kapıyı çalıyor. İçerden bir sesKaynakwh: Âşık ve maşuk
—kim o?
Âşık cevaplıyor.
-SENim
Maşuk içerden sesleniyor.
—gir içeri o zaman
AŞK, SENim diyebilmektir...
*
RAMAZAN VE DAVULCU MANİLERİ
Duvardan kedi atladı,
Bekçinin ödü patladı.
Merak etme bekçi baba
Bey kesesini yokladı.
Bekçiniz kapıya geldi,
Cümlenize selam verdi.
Darılmayın iki gözüm,
Bahşişin almaya geldi.
Yün yatakta yatarız,
Yapma çiçek satarız,
Biraz bekle davulcu,
Şimdi bahşiş atarız.
Yeni cami direk ister
Bunu söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşım börek ister.
Yemekler boldur gayet,
Beni de edin davet,
Birlikte yer içeriz,
Şöyle ederiz sohbet.
Yaram derindir eşme.
Aman derdimi deşme,
Sahurda börek yoktu.
Gözlerim oldu çeşme.
Var hânene selâm et!
Hâlin olsun selâmet,
Son günler yaklaştıkça,
Çoğalır oldu dâvet
Uyumasın gözümüz,
Doğru olsun sözümüz,
Her iki cihanda da,
Ak olmalı yüzümüz.
Tepsiler dizi dizi,
Dâvete bekle bizi,
Adresi iyi yaz ki,
Kolayca bulam sizi
Şükür bu aya girdik.
Akşam hilâli gördük,
Sevinçlere garkolup,
Yüzü secdeye sürdük
Sokak yolu dar mıdır?
Minaresi var mıdır?
İftara kal diyorlar,
Acep aslı var mıdır?
Sofrada fakir olsun,
Tabağı çukur olsun.
Karnı doyduktan sonra,
Duâyı okur olsun.
Secdeye varan başla,
Gözlerden akan yaşla,
Müslüman arkadaşla,
Ne güzeldir Ramazan.
Sahur vakti emîndir.
Hoşaf suyu serindir.
Aman eli çabuk tut,
Yetimi sen sevindir.
Sahur oldu ışıyor,
Bülbüller ötüşüyor,
İftara çay deyince,
Yüreğim tutuşuyor.
Sâlih olan seçilir,
Gök kapısı açılır.
Oruçlunun üstüne,
Ne rahmetler saçılır.
Ramazan’ım merhaba
Bizlere verdin sefâ,
Rabbimize hamdolsun,
Her nefeste bin defa.
Rabbimizin nîmeti,
Ölçülür mü kıymeti?
Bu ayda müminlere,
Saçar bolca rahmeti.
Pilavın kokusu var,
Mâninin arkası var,
Bahşişimi yollayın.
Gözümün uykusu var.
Onbir ayın sultanı,
Kıymetlidir her ânı,
Süslersin şu cihânı,
Hoşgeldin yâ Ramazan!
On bir diye sevinme
Teravihten erinme
İbadetler şükürdür
Bunu bil ki öğünme
Göz aydın hepimize,
Mübârek günler bize,
Onbir ayın sultanı,
Hoş geldin evimize.
Arnavut’musun Tatar’mısın
Ekşili çorba yapar mısın
Sana davul çalıyorum amma
Acaba sen oruç tutar mısın
Akşamdan pilavı pişirdim
Gene karnımı şişirdim
Çok mani diyecektim ama
Defteri yolda düşürdüm Akşam ezanı dinlemek
Sahur vakti yemek yemek
Ramazana mahsus şeydir
Gece davulcu söylemek Aldanma sağa sola
Gel gidelim hak yola
Güzel oruç tutanın
Âkıbeti hayrola. Arnavutmusun Tatarmısın
Ekşili çorba yapar mısın
Sana davul çalıyorum amma
Acaba sen oruç tutar mısın
Bak geldi etli dolma
Çok yiyip göbek salma.
Üstüne bir kahve iç
Terâvihe geç kalma! Bekçiniz kapıya geldi
Cümlenize selam verdi.
Darılmayın iki gözüm
Bahşişin almaya geldi. Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
A benim ağalarım
Ramazanınız mübarek ola. Bu aya hürmet gerek
Nîmete şükür gerek
Mübârek Ramazan’da
Hakka ibâdet gerek.
Bu aya sultan ay derler
Kaymak ile baldan yerler
Ezelden adet kılınmış
Bekçiye bahşiş verirler. Bu gece ayın evveli
Açıldı İslâm’ın gülü
Geldi Mubarek ramazan
Mesrur etti cân ü dili. Cebimin ağzı dardır
İçinde şeker vardır.
Sabreyle aman gönül
İftara neler vardır? Çatal kaşık elimde
Besmele var dilimde
Fazla kaşık salladım
Bir sızı var kolumda
Davulumun ipi kaytan
Kalmadı sırtıma mintan
Virin ağalar bahşişim
Alayım sırtıma mintan Davulun içi pekmez
Çalarım fakat ötmez.
Bir bahşiş vermezseniz
Davulcu buradan gitmez. Deniz suyu serindir
Damla gibi derindir
Bir tek hurma da olsa
Bir mümini sevindir. Duvardan kedi atladı
Bekçinin ödü patladı.
Merak etme bekçi baba
Bey kesesini yokladı.
Eski cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım tok ama
Arkadaşım börek ister Evveli rahmettir kula
Girelim sıdk ile yola
Hulûs ile eyleyelim
Ta ki dua makbul ola Ezanlar hep okundu
İftarlığım lokumdu
Aç karnına çok yedim
Bana biraz dokundu. Gökyüzünün melekleri
Devran eder felekleri
Bu ayda ikram edenin
Zayi olmaz emekleri
Göz aydın hepimize
Mübârek günler bize
Onbir ayın sultanı
Hoş geldin evimize. Günâhın olsa yığın
Yine de O’na sığın.
Gazabından fazladır
Rahmeti Allahımın. Hakk’ın bize ihsanısın
Hem ayların sultanısın
Sen bir saadet kânısın
Ey mâhı sultan merhaba Halayıklar halayıklar
Ocak başında uyuklar
Davulumun sesini duyunca
Pirincin daşını ayıklar.
Hava sıcak terlerim
Birçok mâni derlerim
Davet verdim bu akşam.
Sizleri de beklerim. Herkes sabırla bekler
Zayi olmaz emekler
İftara geliyoruz.
Hazırlansın yemekler. Hoşafın suyu boldur
Bir kepçe daha doldur
Sahurda köfte varmış
Ne olur erken kaldır İnananlar oruç tutar
Gönüller hep bir atar
Sevinir hep müminler
Allah diyenler artar.
İşte geldim iki büklüm
Üstümdedir davul yüküm
A benim ağalarım
Selamun aleykum İşte geldi gidiyor
Mutlu günler bitiyor
Onbir ayın sultanı
Bize vedâ ediyor. Karşıma fener geldi
Aklıma neler geldi
Börek bekledim ama
Sofraya döner geldi Kavuştuk Ramazan’a
Hem de büyük ihsana
Bu ayda oruç tutmak
Huzur verir insana
Maniler çiçeklidir
Birbirine eklidir
Davulcunun daveti
Mutlaka böreklidir Misafirim nazlandı
Börek diye sızlandı
Bir sini börek yedi
Biraz olsun uslandı Ne uyursun ne uyursun
Bu uykudan ne bulursun
Al aptesti kıl namazı
Cenneti alayı bulursun. On bir diye sevinme
Teravihten erinme
İbadetler şükürdür
Bunu bil ki öğünme
Onbir ayın sultanı
Kıymetlidir her ânı
Süslersin şu cihânı
Hoşgeldin yâ Ramazan! Pilavın kokusu var
Mâninin arkası var
Bahşişimi yollayın.
Gözümün uykusu var. Rabbimizin nîmeti
Ölçülür mü kıymeti?
Bu ayda müminlere
Saçar bolca rahmeti. Ramazan’ım merhaba
Bizlere verdin sefâ
Rabbimize hamdolsun
Her nefeste bin defa.
Sahur oldu ışıyor
Bülbüller ötüşüyor
İftara çay deyince
Yüreğim tutuşuyor. Sahur vakti emîndir.
Hoşaf suyu serindir.
Aman eli çabuk tut
Yetimi sen sevindir. Sâlih olan seçilir
Gök kapısı açılır.
Oruçlunun üstüne
Ne rahmetler saçılır. Secdeye varan başla
Gözlerden akan yaşla
Müslüman arkadaşla
Ne güzeldir Ramazan
Sofrada fakir olsun
Tabağı çukur olsun.
Karnı doyduktan sonra
Duâyı okur olsun. Sokak yolu dar mıdır?
Minaresi var mıdır?
İftara kal diyorlar
Acep aslı var mıdır? Şükür bu aya girdik.
Akşam hilâli gördük
Sevinçlere garkolup
Yüzü secdeye sürdük Tepsiler dizi dizi
Dâvete bekle bizi
Adresi iyi yaz ki
Kolayca bulam sizi
Uyumasın gözümüz
Doğru olsun sözümüz
Her iki cihanda da
Ak olmalı yüzümüz. Var hânene selâm et!
Hâlin olsun selâmet
Son günler yaklaştıkça
Çoğalır oldu dâvet Yaram derindir eşme.
Aman derdimi deşme
Sahurda börek yoktu.
Gözlerim oldu çeşme. Yemekler boldur gayet
Beni de edin davet
Birlikte yer içeriz
Şöyle ederiz sohbet.
Yeni cami direk ister
Bunu söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşım börek ister. Yün yatakta yatarız
Yapma çiçek satarız
Biraz bekle davulcu
Şimdi bahşiş atarız...(Alıntı)
...................................................................................................................................
HARMANDALI ZEYBEĞİ
Harmandalı, Efem Geliyor, Geliyor,
Bileğinden Kanlar Akıyor,
Gümüş Bilezikli Mavzerin,
Namlusu Şimşekler Çakıyor.
Efeme de Mor Cepkenler Yaraşır, Yaraşır,
Efem Ne Giyerse Yakışır,
Bütün Kızanların Önünde,
Elinde Yatağan Savaşır...
Anonim
............................................
İZMİR EFESİ-HEY GİDİNİN EFESİ EFELERİN EFESİ
BİR İZMİR EFESİ YÜREĞİM ŞİMDİ...
Yanıma gelince hüzünler kaçtı
Sevginle doldu göz- bebeğim şimdi
Yüzüme gülünce, çiçekler açtı
Bir İzmir efesi, yüreğim şimdi...
Toprak sanki kaydı, yeri öpüp de
Goncalar naz yaptı, dudak büküp de
Öyle diz vurdum ki yeri öpüp de
Bir İzmir efesi, yüreğim şimdi...
Gönlüm sanki salkım- saçaklar gibi
Dudağım sevinçten uçuklar gibi
Alkış ve el çırptım, çocuklar gibi
Bir İzmir efesi, yüreğim şimdi...
ŞİİR:Oktay ZERRİN
YORUM:Aysun ASAR-Ruhi SU
HEY GİDİNİN EFESİ EFELERİN EFESİ
(Yörük Ali)
Şu Dalmadan Geçtin Mi
Soğuk Sular İçtin Mi
Efelerin İçinde
Yörük Aliyi Seçtin Mi
Hey Gidinin Efesi
Efelerin Efesi
Martinimin Demiri
Ölüm Allahın Emri
Şu Dalmanın Çeşmesi
Ne Hoş Olur İçmesi
Yörükte Aliyi Sorarsan
Efelerin Seçmesi
Cepkeninin Kolları
Parıldıyor Pulları
Yörük De Ali Geliyor
Açıl Aydın Yolları
SÖZ:Anonim
..................................................................................................................................
RAMAZAN MEKTUBU
Kuşlar gagasında, mektup getirdi
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde
Gönlüme, bambaşka kutup getirdi
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Yepyeni çiçekler açtı, içimde
Sevgi melekleri uçtu, içimde
İlâhi duygular, çoştu, içimde
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Kalbimin pasını, kirini sildim
Kırdığım kâlplerin, kinini sildim
Ruhumu körelten, cenini sildim
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Sevgi kuşlarını, âzat eyledim
Sevap ve duayı, hasat eyledim
En güzel huyları, icât eyledim
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Açılacak eller, gökler katına
Tekbir ve dualar, imân safına
Siğindık Allah’ın, yüce affına
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Şükürler edip de tesbih sayarak
Allah rızasıyla, ’ âmin ’ diyerek
Hurma, zeytin, pide, ekmek yiyerek
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Tüm islam aleminin mübarek ramazan ayı kutlu olsun!
Dünya barışına vesile olması dileğiyle,
Saygılar...
ŞİİR::Oktay ZERRİN
YORUM:Aysun ASAR
RESİM ve SUNUM:Gaziemir Halk Eğitim Merkezi Türk Halk Oyunları Kurs Öğretmeni Erşan ASAR Arşivinden
RAMAZAN MEKTUBU
Kuşlar gagasında, mektup getirdi
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde
Gönlüme, bambaşka kutup getirdi
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Yepyeni çiçekler açtı, içimde
Sevgi melekleri uçtu, içimde
İlâhi duygular, çoştu, içimde
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Kalbimin pasını, kirini sildim
Kırdığım kâlplerin, kinini sildim
Ruhumu körelten, cenini sildim
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Sevgi kuşlarını, âzat eyledim
Sevap ve duayı, hasat eyledim
En güzel huyları, icât eyledim
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Açılacak eller, gökler katına
Tekbir ve dualar, imân safına
Siğindık Allah’ın, yüce affına
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
Şükürler edip de tesbih sayarak
Allah rızasıyla, ’ âmin ’ diyerek
Hurma, zeytin, pide, ekmek yiyerek
Ramazan yazıyor, zarfın üstünde...
ŞİİR:OKTAY ZERRİN BAFRA
RESİM:İZMİR-GAZİEMİR HALK EĞİTİM MERKEZİ TÜRK HALK OYUNLARI KURS ÖĞRETMENİ ERŞAN ASAR ARŞİVİNDEN...KUŞADASI BELEDİYESİ GELENEKSEL RAMAZAN EĞLENCELERİ-2011... meddah, jonglör, Hacivat-Karagöz, sihirbaz, Kavuklu ve Pişekar, Orta Oyunu, palyaço,aşuk ile maşuk ve yöre yöre Türk halk oyunlarıyla geleneksel ramazan eğlencelerini başarıyla sunan sevgili Erşan ve arkadaşlarına sonsuz tebrikler...ve yine bugünlerde İtalya’da Türk Halk Oyunları gösterilerini sunup İspanya’ya geçen ,Türk folklörümüzü tanıtan sevgilli Erşan Asar ve arkadaşlarının yurt dışı gezisine iştirak eden müdür yardımcısı sayın Ünal Bayram,geçen yıl hacca gidip kutsal topraklarımızı ziyaret eden kurum müdürü sayın Durhan Emecan ve ailelerinin , Gaziemir Halk Eğitim nezdinde tüm eğitimcilerimizin,hocalarımızın,halkımızın mübarek ramazanını kutluyor selam ve saygılarımızı sunuyoruz...
5.0
100% (11)