13
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1551
Okunma
Ey gözleri zeytin karası gece!
ruhumdan üfledim sonsuzluğun dostluğuna
rüyalarında üryan gezen seyyahım yine
geldim aşina olduğum o kavruk toprağa
gül yetiştirmektir yüreğimde ki izler
şimdi mazide sönen ateşleri yakma vakti
ansızın çökünce dereye sular
aşırmalı dağ yamacından nergisleri
yaprağını koparmışlar taze güllerin
ürkek bir bülbül konmuş dalına
masum masum başına buyruk ne iş böyle
Ey yolcu! sahi hangi tarafa yolculuk?
ay nereye, yıldızlar nereye, güneş nereye?
ben hangi sahibin, hangi sevginin yoluna,
aylak aylak koyuldum bu devran nereye?
Ey yüreğim! ben delirdim bugün
ruhumu kabza kalkıştın iyiden iyiye
uzaklara ses ettim fısıl fısıl
alabora olmakta kelimelerim
düş gibi; gözlerim hayal görmekte
nefes vermekte çağrıştırdığım meleğim
dün gazel diye okurdum tüm mektupları
gönlümün çevirdiği dilde
bugün sadece ve sadece kalbimde resmin satırlarda
bakışlarımda şarkılar kendiliğinden okunuyor
Sanrı sanrı bir tutam filizlenmiş sesler duyuluyor ötelerden
hıçkırıklarım hıçkırıklarına dönüyor ikimize mersiyelerde
sen ve ben gibi özümde erittiğim akideler kayboluyor
ıssız adalarda doğuruyorum tüm şiirleri
bir vahşi hayvandan kaçar gibi
ürkek fasılalar geliyor önüme
vuruyor boş limanlara sığınak sığınak dalgalar
sonra fasıla fasıla meydan okuyorum
gün görmemiş güneş ışıklarına
tan yeri hüznüme gölgeleniyor
bir tıkırtı duyuyorum serçelerim uyanırken
susuyorum serserice
serseri bir tay gibi şahlanmam gerekirken
dilimde kemikler oluşuyor birden
ısırıyorum kelimeleri köpek gibi susuyorum
diyemiyorum gönlümü gönlüne gönüllüce yatırdığımı
avdet ediyorum mahpusluğuma derin derin
sonra bir rüzgar alıyor beni şafaksız vakitlere
mayasız bir sevdayım ben
ağlıyorum sessiz sessiz…
19-10-2011 Hayrettin ŞAHİN