2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
507
Okunma

son çırpınışların ilkliğine uzanırdı
kimseyi göstermeden,
kıvrılan işaret parmakları
eksik dualara açılırdı eksik eller
yüzen adalarımız olurdu,
sığındığımız düşlerden imbiklenmiş
kıyılarında kapalı ağızlı istiridyeler,
sedefi incilere gebe
ve sünger taşları üzerinde
denize unutkan,
ıslak gözlü akvaryum balıkları
yüzen adalarımız olurdu
açığına açıldığımız sığlığımızın
her yerleri denizdi tıklım tıklım
her yeri uçsuz,bucaksız sessiz
eski yıldızları görünmezdi göğünde
ütülü mavilerin dantel köpüğünde,
günü sinsi ışırdı başucu lambalarına
yüzen adalarımız vardı,
hep uzağa bakmış
yüzen adalarımız vardı gemilerini yakmış
yeni sulara çalakürekdi
yaşanmış bir dağınıklığın,
dudaklarındaki tuz tadı
dalgaları dingin yüreklere,
hırçındı deniz
hırçındı üç ağızlı yabası,
defne dallarına sarılmış sarmaşığın
rüzgarlı saçlarında öfkenin soluğu,
göğün tam ortasına yığardı
sağanak bulutları üstüste
yüzen adaları olurdu,
kül rengi duyguların
aç sular gibi bitkin,
sonsuzluk kadar derin
fırtına sonrası korkuları olurdu,
yüzünü bir hayli öncelere saklayan
geçememiş günlerin
kendince yaşlanmak isterdi,
yasaklı gölgeleri kıyıların
kıvrılıp,bükülürdü
buruşuk suların solungaçlarında
kendince yaşlanırdı,
fildişi yelkenken,ten
telaşlanırdı,
soluk aldırmaya çalıştığımız son
bizi iki karış sular da
boğma Poseidon...
Burgaz.2006
Demir Mutlugil