Kâğıttan askerleri kâbuslar bürüyecek. Gerekirse gemiler karadan yürüyecek.
Marmara’yla ses verdi yine müjdeli sefer, Uçtular cennetlere gemide dokuz nefer. Bütün dünya görecek, yine yakındır zafer.
Güvendiğiniz dağlar kar gibi eriyecek. Gerekirse gemiler karadan yürüyecek.
Kimse şahit olmadı böylesi akan kana. İnsanlık tarihinde tâ Âdem’den bu yana. İsrail yaklaşıyor, lâyık olduğu sona.
Yahudi saklanmaya bir delik arayacak. Gerekirse gemiler karadan yürüyecek.
Gazi Hüseyin KILBAŞ
Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İsrail oğulları Lanetlenmiş bir ırktır.Defalarca cezalandırmalarına rağmen bir türlü sapkınlıklarından,azgınlıklarından vazgeçmiyorlar.Ama zamanı geldiğinde Yüce yaratıcı gerekli cezayı verecektir
Hiç bir kavme Yüce yaratıcı sebepsiz bela vermez
1-1000 YIL BOYUNCA Yurt (Devlet kuramayan)İsrail'e KUDÜSTE TOPRAK SATAN Filistinlilerdir 2-İsraile fırsat veren Filistinlilerdir 3-25 Bin Osmanlı askerini Filistin kamplarında aç ve susuz bırakarak,İngilizlerin savaş bitti bırakın demesine rağmen bırakmayıp aç,susuz bırakarak ölmesine sebep olan Millet FİLİSTİN'dir 4-1979-1984 yılları arasında PKK'yı,FİLİSTİN KAMPLARINDA eğitip,Türkiye Cumhuriyetinin başına bela eden yine FİLİSTİNLİ'LERDİR Ne Hikmetse Vatan evlatları şehit olurken GIKI çıkmayan ve Şehitlerimize kelle diyenler söz Filistin olduğunda ne yazıkki göz yaşlarını tutamıyorlar. Tamam İsrail'in yaptığını tasvip etmem mümkün değildir.Ancak Timsah gözyaşı dökenlerle aynı safta yer almak,Filistine ağıtlar yakmak da benim işime gelmiyor
Filistinli analar Allah için ölecek evlatlar yetiştiriyor. Ve İsrail saldırıları sonucunda bir çocuk son nefesini verirken annesine şöyle sesleniyor:
Anne, Sana koşup gelemedim, Filistin` den, Çeçenya`dan, Lübnan`dan. Bombalar patlıyor her yerde, Çıkıp gelemedim enkazlar altından. Ne olur gitme rüyalarımdan.
Kıymetli Sadık Hocam, Şiirme ilginiz için Allah razı olsun. Toprak satma ile ilgili teze cevap mahiyetinde yazdığım bir makalemden bazı kesitler aktarmayı burada uygun gördüm:
Filistinlilerin Osmanlıya ihanet ettikleri ve kendi elleriyle toprak sattıkları bu yüzden de bugünkü musibetlerin başlarına geldiği iddiası yıllardan beridir kullanıla gelen bir anti-propaganda malzemesidir. Bu malzemeyi en çok da Siyonist işgal güçleri kullanmaktadır. Bizde de siyasetçiler, akademisyenler, yazar- çizerlerimizden pek çoğu bu sinsi propagandaya alet olmakta ve Filistin’in bu günkü düştüğü zillet ve drama müstahak olduğu yönünde fikirler sadır olmaktadır. İsrail terör devletinin ortaya çıkması ise Siyonist terör örgütlerinin başarısıyla değil, emperyalist güçlerin yardımlarıyla ve Arap ülkelerindeki kukla yönetimlerin ihanetleriyle olmuştur. İşte bu ihanetin sonucunda bir işgal devleti ortaya çıkmış ve Filistinlilerin göçe zorlanması da o devletin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. İşte Yahudilerin geniş mülkler edinmeleri, büyük arazilere el koymaları bundan sonradır. Siyonist lobiler Amerika'da: "Filistin boş bir araziydi, bir çölden ibaretti. Biz girdik ihya ettik. Dolayısıyla orası bize aittir" diye propaganda yapıyorlar. İslam âlemine yönelik olarak ise: "Filistinliler kendi topraklarını kendi elleriyle sattılar, biz de büyük paralar verip satın aldık" diye propaganda yapıyorlar. Burada çok açık bir çelişki ve sinsi bir Siyonist oyun dikkat çekmektedir. İşgalci Siyonistler, Filistinlilerin arazilerini kendi elleriyle sattıklarını ve kendilerinin de buraları almak için büyük paralar ödediklerini söylüyorlar. Peki, sattıkları araziler karşılığında büyük paralar alanların bugün gittikleri ülkelerde mülk edinmiş ve rahat bir hayata kavuşmuş olmaları gerekmez miydi? Bunların hepsi de herhalde o kadar büyük miktarlarda paraları birkaç günlük zevkleri için çarçur edecek ya da kumarda kaybedecek kadar aptal değillerdi. Oysa Filistinliler zikrettiğim yerlerde kurulmuş mülteci kamplarında tam anlamıyla sefalete mahkûm durumdadırlar ve uluslararası yardım kuruluşlarının ellerine bakmaktadırlar. Bu mülteci kampları onlar için vatana dönüş için bir anlamda bekleme salonu oldu. Bir insan kendi öz mülkünü kendi eliyle satıp da sefaleti tercih eder mi? Bu durum o insanların, arazilerini satarak değil de tehcire zorlanarak topraklarını terk ettiklerinin apaçık delilidir. İsrail işgal devleti, göçe zorlanan Filistinlilerin arazilerini yahudi göçmenlere vermek amacıyla "terk edilmiş arazilerle ilgili kanun" başlığı altında bir kanun çıkardı. Bu kanuna dayalı olarak yüz binlerce dönüm arazi yahudi göçmenlere peşkeş çekilmiştir. İşgal devletinin zaten 55 seneden ibaret olan tarihini objektif bir bakış açısıyla incelerseniz bu kanun ve uygulanması hakkında bilgi edinmeniz mümkündür. Şimdi burada bir çelişki ortaya çıkmıyor mu? Mademki Filistinliler arazilerini kendi elleriyle sattılar; neden buralar "terk edilmiş araziler" hükmüne girdi. Filistin'den dışarıya toplu göç 1948 Savaşı'nda başlamıştır. Bu tarihten önce toplu göç olmamıştır. Bu olay Filistin dışına çıkan Filistinlilerin yurtlarını, topraklarını satarak değil de savaş yoluyla ve kendilerine karşı şiddete başvurulması sebebiyle terk ettiklerinin delilidir. Çünkü yahudi örgütleri toprak satın alma konusunda en yoğun çalışmalarını 1948'den önce yürütmüşlerdir. Bu tarihten sonra tehcir yoluyla zaten geniş arazilere el koymuşlardır. İsrail bugün mülteci durumundaki Filistinlilerin geriye dönme haklarını red konusunda oldukça ısrarlı davranıyor. Bakın en son "Yol Haritası" planını kabul ederken de mültecilerin vatanlarına dönüş haklarının reddini şart koştu. Peki neden bu insanların yurtlarına dönme haklarını red konusunda bu kadar ısrarlı davranıyor? Eğer o insanların topraklarını parayla satın almış olsalardı, ellerindeki satış belgelerini ve tapuları gösterir, geriye dönen mültecileri de bir yerlere istif ederlerdi. Ama öyle değil. Göçe zorlanan insanların arazilerine "terk edilmiş arazilerle ilgili kanun" yoluyla el koyduklarından mülteciler yurtlarına döndüklerinde o terk edilmiş arazilerin gerçek sahipleri ortaya çıkacak ve işgalcilerin buralara satın alma yoluyla değil de gasp yoluyla sahip oldukları anlaşılacak. İşte bütün mesele bu. Sadece bu gerçek bile Siyonistlerin "Filistinliler topraklarını sattılar" iddialarını yalanlamaya yetebilir. Filistin halkının en az % 99'u göçmen Yahudilere arazi satmama konusundaki kararlılıklarını korumuşlardır. Bu kararlılığa bağlı kalmayanları da içlerinde barındırmamışlardır. Yahudi göçmenlerin, Yahudi göçünü teşvik eden Siyonist örgütlerin bütün teşviklerine, cazibeli fiyat tekliflerine rağmen 30 yıl içinde satılan toplam arazi miktarı binde dokuzdur. Bu binde dokuzluk araziyi satanlar da kendi komşuları ve kendi halkı tarafından kovulmuş, dışlanmış ve Filistin’i terk etmek zorunda kalmıştır. Bu gerçek bile Filistin halkının bu konudaki dayanışmasını, kararlılığını ve üstün mücadele azmini gösterir. Ama ne yazık ki Filistin halkı bütün bu kararlılığına rağmen iftiraya uğramıştır. Bu tıpkı iffetini koruma konusunda oldukça dikkatli bir insana fuhuş iftirasında bulunulması gibidir. Ayrıca bugün Filistin topraklarında yaşamaya devam edip de o toprakların İslami kimliğini savunanlar, her türlü zorluğa katlanarak, sürekli ölümü başlarının ucunda hissederek direnenler, toprak satanlar veya onların çocukları değildir. Bu durumda bu insanların başlarına gelenlerin, arazilerin Yahudilere satılmasından kaynaklandığının iddia edilmesi Allah'ın adaletine bir iftira olmaz mı?
Filistinli analar Allah için ölecek evlatlar yetiştiriyor. Ve İsrail saldırıları sonucunda bir çocuk son nefesini verirken annesine şöyle sesleniyor:
Anne, Sana koşup gelemedim, Filistin` den, Çeçenya`dan, Lübnan`dan. Bombalar patlıyor her yerde, Çıkıp gelemedim enkazlar altından. Ne olur gitme rüyalarımdan.
Kıymetli Sadık Hocam, Şiirme ilginiz için Allah razı olsun. Toprak satma ile ilgili teze cevap mahiyetinde yazdığım bir makalemden bazı kesitler aktarmayı burada uygun gördüm:
Filistinlilerin Osmanlıya ihanet ettikleri ve kendi elleriyle toprak sattıkları bu yüzden de bugünkü musibetlerin başlarına geldiği iddiası yıllardan beridir kullanıla gelen bir anti-propaganda malzemesidir. Bu malzemeyi en çok da Siyonist işgal güçleri kullanmaktadır. Bizde de siyasetçiler, akademisyenler, yazar- çizerlerimizden pek çoğu bu sinsi propagandaya alet olmakta ve Filistin’in bu günkü düştüğü zillet ve drama müstahak olduğu yönünde fikirler sadır olmaktadır. İsrail terör devletinin ortaya çıkması ise Siyonist terör örgütlerinin başarısıyla değil, emperyalist güçlerin yardımlarıyla ve Arap ülkelerindeki kukla yönetimlerin ihanetleriyle olmuştur. İşte bu ihanetin sonucunda bir işgal devleti ortaya çıkmış ve Filistinlilerin göçe zorlanması da o devletin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. İşte Yahudilerin geniş mülkler edinmeleri, büyük arazilere el koymaları bundan sonradır. Siyonist lobiler Amerika'da: "Filistin boş bir araziydi, bir çölden ibaretti. Biz girdik ihya ettik. Dolayısıyla orası bize aittir" diye propaganda yapıyorlar. İslam âlemine yönelik olarak ise: "Filistinliler kendi topraklarını kendi elleriyle sattılar, biz de büyük paralar verip satın aldık" diye propaganda yapıyorlar. Burada çok açık bir çelişki ve sinsi bir Siyonist oyun dikkat çekmektedir. İşgalci Siyonistler, Filistinlilerin arazilerini kendi elleriyle sattıklarını ve kendilerinin de buraları almak için büyük paralar ödediklerini söylüyorlar. Peki, sattıkları araziler karşılığında büyük paralar alanların bugün gittikleri ülkelerde mülk edinmiş ve rahat bir hayata kavuşmuş olmaları gerekmez miydi? Bunların hepsi de herhalde o kadar büyük miktarlarda paraları birkaç günlük zevkleri için çarçur edecek ya da kumarda kaybedecek kadar aptal değillerdi. Oysa Filistinliler zikrettiğim yerlerde kurulmuş mülteci kamplarında tam anlamıyla sefalete mahkûm durumdadırlar ve uluslararası yardım kuruluşlarının ellerine bakmaktadırlar. Bu mülteci kampları onlar için vatana dönüş için bir anlamda bekleme salonu oldu. Bir insan kendi öz mülkünü kendi eliyle satıp da sefaleti tercih eder mi? Bu durum o insanların, arazilerini satarak değil de tehcire zorlanarak topraklarını terk ettiklerinin apaçık delilidir. İsrail işgal devleti, göçe zorlanan Filistinlilerin arazilerini yahudi göçmenlere vermek amacıyla "terk edilmiş arazilerle ilgili kanun" başlığı altında bir kanun çıkardı. Bu kanuna dayalı olarak yüz binlerce dönüm arazi yahudi göçmenlere peşkeş çekilmiştir. İşgal devletinin zaten 55 seneden ibaret olan tarihini objektif bir bakış açısıyla incelerseniz bu kanun ve uygulanması hakkında bilgi edinmeniz mümkündür. Şimdi burada bir çelişki ortaya çıkmıyor mu? Mademki Filistinliler arazilerini kendi elleriyle sattılar; neden buralar "terk edilmiş araziler" hükmüne girdi. Filistin'den dışarıya toplu göç 1948 Savaşı'nda başlamıştır. Bu tarihten önce toplu göç olmamıştır. Bu olay Filistin dışına çıkan Filistinlilerin yurtlarını, topraklarını satarak değil de savaş yoluyla ve kendilerine karşı şiddete başvurulması sebebiyle terk ettiklerinin delilidir. Çünkü yahudi örgütleri toprak satın alma konusunda en yoğun çalışmalarını 1948'den önce yürütmüşlerdir. Bu tarihten sonra tehcir yoluyla zaten geniş arazilere el koymuşlardır. İsrail bugün mülteci durumundaki Filistinlilerin geriye dönme haklarını red konusunda oldukça ısrarlı davranıyor. Bakın en son "Yol Haritası" planını kabul ederken de mültecilerin vatanlarına dönüş haklarının reddini şart koştu. Peki neden bu insanların yurtlarına dönme haklarını red konusunda bu kadar ısrarlı davranıyor? Eğer o insanların topraklarını parayla satın almış olsalardı, ellerindeki satış belgelerini ve tapuları gösterir, geriye dönen mültecileri de bir yerlere istif ederlerdi. Ama öyle değil. Göçe zorlanan insanların arazilerine "terk edilmiş arazilerle ilgili kanun" yoluyla el koyduklarından mülteciler yurtlarına döndüklerinde o terk edilmiş arazilerin gerçek sahipleri ortaya çıkacak ve işgalcilerin buralara satın alma yoluyla değil de gasp yoluyla sahip oldukları anlaşılacak. İşte bütün mesele bu. Sadece bu gerçek bile Siyonistlerin "Filistinliler topraklarını sattılar" iddialarını yalanlamaya yetebilir. Filistin halkının en az % 99'u göçmen Yahudilere arazi satmama konusundaki kararlılıklarını korumuşlardır. Bu kararlılığa bağlı kalmayanları da içlerinde barındırmamışlardır. Yahudi göçmenlerin, Yahudi göçünü teşvik eden Siyonist örgütlerin bütün teşviklerine, cazibeli fiyat tekliflerine rağmen 30 yıl içinde satılan toplam arazi miktarı binde dokuzdur. Bu binde dokuzluk araziyi satanlar da kendi komşuları ve kendi halkı tarafından kovulmuş, dışlanmış ve Filistin’i terk etmek zorunda kalmıştır. Bu gerçek bile Filistin halkının bu konudaki dayanışmasını, kararlılığını ve üstün mücadele azmini gösterir. Ama ne yazık ki Filistin halkı bütün bu kararlılığına rağmen iftiraya uğramıştır. Bu tıpkı iffetini koruma konusunda oldukça dikkatli bir insana fuhuş iftirasında bulunulması gibidir. Ayrıca bugün Filistin topraklarında yaşamaya devam edip de o toprakların İslami kimliğini savunanlar, her türlü zorluğa katlanarak, sürekli ölümü başlarının ucunda hissederek direnenler, toprak satanlar veya onların çocukları değildir. Bu durumda bu insanların başlarına gelenlerin, arazilerin Yahudilere satılmasından kaynaklandığının iddia edilmesi Allah'ın adaletine bir iftira olmaz mı?
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.