12
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2047
Okunma
İstanbul’un sur içi; mutena bir semtinde
İlim öğretiyordu, gafile Ebu-l Vefa.
Sohbetleri nur dolu, feyizler divitinde
Duaları süslüyor af-ile Ebu-l Vefa.
İşte bu zatın oğlu elinde sivri çivi
Geziyor ortalıkta yakalayınca avı
Deliyor tulumları akıyor olan sıvı
Düşüyor halk diline gaf-ile Ebu-l Vefa.
Bir gün gelir komşular, utanarak huzura
Durumu anlatırlar bakma derler kusura
Canları çok yanmıştır dokunurlar nasıra
Yalvarır hak dostuna zaaf-ile Ebu-l Vefa.
Çağırmış hanımını, demiş hanım bu ne iş
Bu hata ikimizde nerde kırıldı kiriş?
Arayalım, bulalım, düşün acele giriş!
Yoksa döner perişan sefile Ebu-l Vefa.
Epeyce istişare, düşüncelerden sonra
Hatırlamış hanımı, utanmış dönmüş kora
Ben buna hamileyken, aşermiştim limona
Olan oldu üzülmen, nafile Ebu-l Vefa.
Bir komşuda görünce iğne batırıp emdim
Bora idim de sanki o hoş kokuyla dindim
Ne bileyim tarihe kayıt düşmek içindim
Ve bu yolda yürüyen, kafile Ebu-l Vefa.
Hemen dedi hanıma; komşudan helallik al
Düzeltelim bu işi gerçek olmadan visal
Bu da hayatımızda bizlere olsun misal
Muhtaç olmadan hiçbir kefile Ebu-l Vefa.
Hanım gitti komşuya durumu izah etti
Helalliği alınca bu huy oğlandan gitti
Zerre kadar bir haram hidayetine setti
Yetinmedi sadece laf-ile Ebu-l Vefa…
Salih Yıldız…17.04.2010
.
5.0
100% (6)