1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1177
Okunma
Depremler, Dünya’mızın ülkemizin gerçeği
Olduğundan beri milyonlarca kez,
Ve hala, kıymete dek, sürecek,
Kim dur diyecek? Ey akıl! Ey bilim!
Güzel ülkem depremlere hep gebe,
Ve ölümler sürecek, biline, biline.
Elazığ sonu mu? Hayır!
Haiti, Şili sonu yok!
Kim dur diyebilir! Yanıt da yok?
Anadolu’m adım, adım, kime feryadın?
Kolaycılık, Allah öyle istemiş!
Ve yaşamak kader!
İki, üç beş çocuğuyla kaldı yoksul ana,
Taş toprak, ağaç kerpiçten evler,
Anadolu’m adım, adım,
Umarsız feryatları yine yükseldi.
Hani çareler!
İki buzağı, iki çocuk kalmışlar garip.
Çocuğun biri buzağılarını kucaklamış,
Çünkü: can yongaları,
Ölmüş anaları.
Parkesiyle örterek, korumağa çalışıyor,
Doğunun acı soğuğundan!
Çocuğun biri, yıkılan evlerinin acısında,
Okul çantasından fırlamış defterlerini,
Yaptığı resimlerini kurtarıyor,
Hüzün, hüzün bakışları, ağlayamıyor.
Ve ağlatıyor öğretmenlerini.
İstanbul’ a ekmek için gidenler,
Köylerine gelmişler ölmeğe sanki!
Kaderi güldürmek için.
Gömüldüler, yıkıldılar insanlarımız
Ve hayvanlarımız,
Evlerinin altında can vererek!
Yıkılmayan beton evlere bakarak bazıları;
“Biz yapamadık! Yoksulluk! Fakirlik!” dediler
Duydunuz, değil mi? yönetenler!
İşte fellik, fellik saklanan, kaçırılan
Acılar ötesi gerçekler.
Ne zaman güldürülecekler?
Ha kurşun, ha deprem, ha yoksulluk, ha açlık
Ne fark eder!
M.Paşakahyaoğlu
5.0
100% (1)