5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2042
Okunma

"-Hacalığızı üç baş gişiyne bizi
üç ekme(ği)nen ayırıvidi
az beri gocaycak değilimişiyin emme
durduk yerde mi geldik bu hale,
ağşama ğadar tarlada tırnakladım,
ağşam eve ğelinşe
“-gelin” dedi
“-sizi dama ayırıvıdık”
dam dediysen damı yıkık
bi yanda geçi yatıyo
bi yanda yarım hasır
bi ğat yatak
bi de görümcem varıdı
de ki yatalak
sabaha ğadar, ele ekmeğetdim de
gonu-gonşu yarım ekmek verdi
çoluk-çocuğumun garnını ac gomadım
gursaklarına, haram lokma girmedi,
evel Allah
gocam; “emer galmış”
zati anasından
Hacalığızının öğey evladı
olmadan gedeydi
öğey evladı, -öte sözün beri başı-
evladı değil miydi?
emme öyle değil
dağdakı donuz
ondan gıymatlı
O’nu da yanaşma ğibi,
gapılarında meçcane çoban
bellemişler yılın yılı
bi de görümcem var yanımızda
marazlı mı, marazlı
başında sağ, has-öz bobası varıkana
bobası deği(l) de ağası bakarıdı
dirayeti olmadıkdan sonura
ha sağ, ha ölmüş var mı farkı
ölse belki daha eyi olcağdı
bi dee zengin olunşa garı
Allah kimseyi düşürmesin
onun durumuna
zati bobası ölene bişiy olmaz kı
anasının vardığı olu(r), bobası
emme bi çocuğun anası öldü mü anası
çocuk ortada galı(r)
neyise Allah onnara sorar
onnardan alı cüvabını
ha!
gapılarında olduk
gocam onnarın gapısında gelmiş o yaşa
emme eyi, emme kötü
emme az, emme çook
iki sunum ekmeklerini yedik
çok şükür, bin şükür olduğumuz hala,
benden yana gatın-gatın halal olsun
bize süal olmasında
ona ırgat olduk,
şona amele,
buna ortakçı
da!
ev etdim, Hacalıkızının yıkık ahırı
keçi yatağı değil mi, e(vi)mizde
bit-pire gaynardı
hasırın, çulun, keçenin üstünde
süpürür de atardık dışara
o zamanlar ilacı-garacı bilen mi varıdı
ne zamandan sonura fıskaynan ilaç atdılar
hökümetin adamları DDT dağıtdılar da
bitin-pirenin
hakkından geldik,
illallah etmeden gurtardılar
eh! çok şükür olduğumuz hala
çok şükür olduğunuz hala
yolma tarlasından gelikene yolda
dünyaya getirdim ilk çocuğumu
eve geldim,
ekmeğ ederiken
unuduvumuşuyun doğurduğumu
ertesiğün b elden bi ele
Çataltepeye vardım gün doğumu
adam eynelin götünde
bi yandan başlamış
ötebaşdan beri yolup duru
adam "-neğ o ğız" dedi,
"-yo(k)nusa boşaldın mı"
eyneli çıkdık da öyle
"-o(ğ)lan mı, ğız mı"
"-eli aya(ğı, düz mü"
deyelek sordu
"-eyi bakalaım."
dedi.
eyi bakalım."
eyi bakdık, eyi gördük;
gün geldi,
çoluk-çocu(ğ)ada gavışdık
kedi-köpeğede
gün geldi;
geçimiz de oldu goyunumuz da
südümüz, peynirimiz, yoğurdumuz da
tavığımızda oldu, yumurtamız da
ine(ği)miz, öküzümüz, eşşe(ği)miz
atımız, beygirimiz
çift de sürdük an başından an başına
öküz öldü,
koşuldum boyunduruğun öte yanna
düğenimiz olmadıysa,
tokuçuna döğdük deneyi
el tarlalarını başşakladık,
bir bir başşak topladık da,
öyleynen kaynattık gölleyi
hona bi ısdar dokuyuvudum
ondan galdı iki belik iplik,
bi dutam goyun yunu
eğirdim,
ala-bele golan dokudum
onunan sırtıma ebişdi çocuğum
şona kıl eğirividim,
o verdi iki dutam çöpük
yasdık doldurdum,
kara çul dokudum altımıza yazdım
çuval dokudum
içine zehre gatdım
güpe-ğündüz
elin işine-gaydına seğirtdiysem
zabbaha gadak kendime
böğün çul, yarın çuval
ertesi ğün yatak-yorgan
ellerinkinden âlâ oldu yasdığım,
yorganm, döşşe(ği)m
gız gelin etdim, ağa kızlarından
eğsik değildi çenizleri
ağa kapılarından gelin aldık,
geri galmadık,
urbasından, başlığından
tam çalgı çaldırdık ağalar gibi
bizim de
yaddan yabandan okucumuz geldi
o(ğ)lumun-gızımın herbirinin;
hasırını, çulunu,
yasdığını, yatağını,
namazl(ığ)asını, he(y)besini, sandığını,
kendi ellerimne dokudum,
tırnağımınan gazandım
evlatlarımın heş birini el sırasından
geri go(y)madım
her birinin geçimi eyi osun deye
onnardakı öte-beri ben de yok
evelallah, neye..! he!
el içine garışcaklar
el içine
eller esgerden geldi de !!
ö(y)leyken everemedi evladını
ben onbeşinde everdim bobanızı
’erken galkan yol alırımış
erken evlenen döl alırımış’
bu köyde güçcü(ğü)ken bi bobanız evlendi
bi de Bedel’in Memedali
ağan ya bi çuval çıkaramasın
ya da bi işin hakından gelemesin
"-ben senin yaşındaykan evliydim" derdi
emer kalmak: bebek, anası tarafından emzirildiği dönemde anasının ölmüş olması
yanaşma: uşak, devamlı işçi
marazlı: hastalıklı,
hona: ona, (buna)
ala-bele: renk-renk, belli bir ahenk olmaksızın
çöpük: koyunun paçalarındaki pislikli, çöpelli kullanışsız kısım
zehre: zahire, tahıl, arpa-buğday vd.
oku: davetiye, düğüne buyurun mesajlı havlu, bez, gömlek vs.
okucu: düğüne köy dışından gelen davetliler