5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1399
Okunma

‘-Sonbahar düşmüş gözlerime…’
Sözlerin zehir…
Oysa ben;
Damarlarıma serum diye iğneledim varlığını
Doludizgin dolaşıyorsun şimdi oralarda
Nasıl kımıldanıyor içimde kederin
Yaşama sebebim
Kızılcık şerbetim
Kanımı son damlasına kadar boşalttım
Anemi bir zayilik içindeyim
Kendine ayırdığın zamanlardan ödünç ver bana
İhtiyacım var
Kanatlarını ver mesela
Yaz sıcağı gecelerde,
Donmuş yüreğimi çöz sararak
Dudakların
Kilitli sözcüklerimi açsın
Tercümesi olsun sustuklarımın
Ve ben alt yazı edasıyla bakayım içimden geçenlere
İçinden geçenlerle aynı olduğunda kırmızıya boya tümceleri
Şahlansın deli tay dörtnala
Farazi bir arazide koşar gibi döşümde
Benzeyelim birbirimize ziyanı yok
Zira yorgunum çatışmaktan ölürcesine…
Ellerin dokunsun yüreğinin değmediği yerlere
En loş gecelerin
Yıldızsız ve aysız örneğin
Nazende gezinen benliğimin
Ödülü olsun ellerin
Bir muma kibrit çaksın ilkin
Bulsun en eski şarabını mahzenin…
Dergâhında gezinsin adımların seyr-ü sefanın
Ayağına batan kırık camlar seni yanıltmasın
Kan değil artık kenarında durduğun
Vuslat rengi bir kavuşma misal
Gönüllü gidebileceğin
Dünyanın en ucundaki kumsal…
Kutsal Kâse’den içelim denizi
Yakamozlar düşerken gözlerimize
Meşk edelim biz
Martı çığlıkları dolarken nefesimize
Kulaklarımız aşina bir uğultuyla çınlasın
Birileri bizi ansın ne çıkar
Varsın kötü olsun adımızın geçtiği cümleler
Ben biliyorum içinin güzelliğini
Sen biliyorsun kıyında çocuk gibi
En duru halimle gezindiğimi
Yetmez mi?