14
Yorum
42
Beğeni
4,8
Puan
286
Okunma
I.
Suskunluğun kaleler kurduğu gönlümde
Sözler birer kurşun, bakışlar birer hançer
Artık hangi dilde anlatsam derdimi
Hangi kelimeye yüklesem bu kederi?
Susarak çürüttüm içimdeki umudu
Kendi sessizliğimde boğuldum
Zamanla anladım ki,
En büyük esaret, kendi sessizliğiymiş insanın
Şimdi, sessiz çığlıklar büyüyor gecelerimde
Yangınımı kimse duymuyor
Susarak ölmektense
Kendi kelimelerimle yeniden doğmalıyım
İşte o gün,
Suskunluğun zincirini kırıp
Kendi sesimle var olacağım yeniden
Kırık bir nefeste bile olsa
Hayatımı yeniden kuracağım
Hayatın kirli perdelerini görüyorum
Neyi tutsam, hangi dala uzansam
Parmaklarımda hep bir parça hüzün kalıyor
Ben bu toprağa ait değilim artık
Kök salacak bir bahçem kalmadı
Kırık dallarda gezinen bir rüzgâr
Kaybolacak kadar hafif
Hatırlanmayacak kadar silik
Girdiğim her sokak
Yüreğimde bir iz, bir yara
Artık kimseye dokunmam, dokunsam da incinir
Konuşsam da sözlerim kurşun olup döner
Suskunluğumda bile bir hayalet keser ruhları
Öyle bir yere varacak ki bu sessizlik
Ne sol gözüm kalacak, ne de bir iz
Yalnız bir rüya
Yalnız bir soluk
Dünyanın benden aldığı her şeyle
Bir yere ait olmayışımı büyüteceğim
II.
Suskun bir odada,
Kendi gölgemi dinlerim.
Sözcükler unutulmuş bir dilde,
Kuytulara çekilir,
Karanlıkta titrer.
Suskun olmak bazen,
Fırtınayı kalpte saklamak,
Yangını sessizlikle sulamak.
Kırılmış bir nefesle,
Var olmakla, hiç olmak arasında,
İnce bir çizgide yürümek…
Suskun olmak,
Anlatacak çok şey varken,
Bütün kelimeleri terk etmek.
Yara izlerine bir harf bile vermemek,
İçinde büyüyen çığlıkla,
Sükûtun duvarlarına yaslanmak…
Suskun olmak,
Kendinle konuşacak kadar cesur olmak.
Bir bakışla, bir nefesle, bir sessizlikle,
Bazen en çok da hiç konuşmadan,
Hayatı yeniden anlamak…
Suskun olmak,
Boş bir aynada kendi suretini izlemek,
Yavaşça silinen çizgileri fark etmek…
Saatlerin hükmünde kaybolurken,
Kendi kalbine bile dokunamamak.
Suskun olmak,
Acının sessizlikte çiçek açtığını bilmek,
Köklerinin toprağa değil,
İnsanın içine dolandığını hissetmek…
Harflerden örülü bir mezara uzanmak.
Suskun olmak,
Yüreğin ortasında bir çığlık büyütüp,
Onu kimseye vermeden yaşlanmak.
Yara izlerinde bir şiir saklamak,
Kendi içine bir deniz kurup,
Kendi dalgalarına boğulmak.
Suskun olmak,
Hesapsız bir vedada,
Kırık nefesle solumak…
Karanlıkta kendi ellerini tutacak kadar yalnız olmak,
Susarken bile hayatta kalacak kadar,
İnsanca yanmak…
III.
Gecenin en dip saatinde
konuşmayan bir yıldız gibi
asılı kaldım karanlığın dudaklarında.
Rüzgâr bile fısıldamıyor artık
çünkü içimde yankılanacak hiçbir ses kalmadı.
Bir duvar oldum, bin yıl susmuş
her tuğlası bir suskunluk duası
ve gözlerimde
anlatılmamış hikâyelerin buğusu durur hâlâ.
Bir boş sandal gibi salındım zamansızlığa
kürekleri kırılmış, rotası unutulmuş.
Dilimin ucunda
bir kelebek kanadı gibi titreyen cümleler
uçmadan ölü doğdu.
Sessizliğin sesini duyuyorum
bir mezar taşı kadar soğuk,
bir anne duası kadar ağır.
Konuşsam kırılacak evren,
susuyorum; belki bu, en yüksek çığlık.
Müjgân Akyüz Dündar
5.0
96% (22)
1.0
4% (1)