8
Yorum
21
Beğeni
4,7
Puan
342
Okunma
Her insanın içinde, zamanı geldiğinde tutuşan bir kıvılcım vardır. Kimi bunu bastırır, kimi unutur, kimi de o alevin külüne bakıp yeniden doğmayı seçer. Elinizdeki bu şiir, “Kül ve Alev”, işte tam da bu tercihin eşiğinde duran bir yüreğin haykırışıdır.
Bu metin, sadece bir iç döküş değil; aynı zamanda bir iç dönüş çağrısıdır.
Kibir...
içimde gölge gibi büyüyen,
Sustuğum her hakikatte gürlemişim meğer.
Bir aynada kendime secde ederken,
Ruhumdan kopmuş, küfre eğilmişim haberim yok.
Öfke...
Yanan bir şehir gibi taşar içimden,
Her harfinde kırılmış bir masumiyet saklı.
Sandım ki haklıydım her feryatta,
Oysa ben de yandım, ben de yaktım, bilmeden…
Kibir...
alnı karanlık melek…
Seninle yürüyenler ışığı yitirir.
Aklı kendine perde eder de,
Kalbin çağrısını işitmez olur.
Öfke...
ateşten bir yol açar kendine,
Adalet kılığına bürünüp geçer.
Ama en çok kendini yakar insan,
İçindeki merhameti kül ederek…
Ey gönül...
titreyip kendine dön artık,
Ne dağlara hükmet, ne göklere çakıl savur!
En yüksek makam, alçak gönüllülüktür;
Ve sabır, sabırdır en asil susuş.
Kır...
zincirlerini nefsin,
Bir su gibi ak, toprağı incitmeden.
Kibir, hakikatin düşmanıdır;
Öfke, aşkı kör kuyulara hapseder.
Rabbim...
Kendini büyük gören benliğimi küçült,
Yangınlarıma su, taşkınlığıma set indir.
Beni bana bırakma;
Ey sonsuz affın ve sükûnun sahibi…
5.0
92% (11)
1.0
8% (1)