14
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
326
Okunma
Şiir, bir kalbin sırlarını fısıldayan en derin dildir. Kelimeler, yalnızca yazıya dökülen harfler değil, insan ruhunun en kuytu köşelerinden doğan hislerin aynasıdır. Sisli Ayna, geçmişin yankılarını, İstanbul’un büyüsünü ve hatıraların usulca süzülen izlerini bir araya getiriyor.
Bir ipek tül gibi zaman,
aralandığında usulca,
Fısıldar maziden bir ses,
derûnî, loş bir odada.
Sanki yedi tepeden değil,
yedi kat gökten bir rüya,
Damlar avuçlarıma eski İstanbul,
bir başka hülya.
Taşında bin yıllık bir nefes,
her yokuş bir zaman aralığı,
Gölgeler uzar cumbalardan,
sırdaşı yorgun çınarların.
Bir tramvay çanı uzaklarda,
sanki dün gibi, oysa ne çağı?
Hafızanın kuytularında saklı,
o solgun baharların.
Bir gümüş tepsi Boğaziçi,
ufka doğru uzanır mavi,
Vapur düdükleri bir ağıt,
martı çığlığı eski bir sevgi.
Yalıların ahşap yüzünde,
o incecik, kırılgan bir nağme,
Geçmişten bugüne süzülen,
hem keder hem de bir heves ki.
Her pencereden sızan ışık,
bir ömrün hikâyesini fısıldar,
Gönül yorgun bir tebessüm,
anılarla demlenir, sızlar.
Kırlangıç telaşında akşam,
rüzgâr eser, yedi tepeden,
Yıldızlar göz kırpar nazlı,
bu masal hiç bitmesin
dercesine yeniden.
Ah, o İstanbul ki,
hem yitik bir diyar
hem de capcanlı,
Zaman aksa da hoyratça,
ruhu ebedi, sevdalı.
5.0
100% (19)