6
Yorum
42
Beğeni
0,0
Puan
1451
Okunma
Ağlamayacağım…
Aklım boşlukta gibi.
Esersiz bir yudum tribal nefes yutuyorum.
Olmaz deme!
Olacak, bal gibi olacak.
Guguman kuşları saçımın
tüm örgülerinde şık duyarlar.
Guguman kuşlarını ben uydurdum.
Uydurmamla pusulasız bir trenle gökyüzüne uçuyorum.
Saçlarımda tüy bulutları var.
Ah, güzelliğimin tanımı olacak
ve
eserlere tokat gibi çarpacak.
Tarihi bir resim olduğum doğru diyorum
içimden kendime.
Elbette, ünlü bir yapımcıdan
oyunculuk
teklifi aldığımda yalan değil.
Elbette kelimesini sevdiğim zamanlar oldu.
Yüzümü parlak hiçlik makamında
Zamansız şartsız pamuklara sarıyorum.
Yıkıyorum ve sonsuzca açılan
Kalbimin zarafetine geri dönüyorum.
Yüzümün değil
Kalbimin güzel zarafetine sahip olduğunu söyleyen
Gamzelerimin muhteşem açılımları gökyüzünü deliyor.
“ Üfle" deme, inan bana, güzelim.
Korkutucu şiirler ve makaleler yazsam da
Umurumda değil.
Merhaba öfkeli, şapşal kalpli patronum.
Kalp madenlerinden kaçırdığım rüya yakalayıcıları
Parmaklarımın zihinsel izolasyonda sıkışmış halde
Kalbimin bin fit yukarısında yaşarken geçiyor.
Bazen onları gözaltında bırakıyorum.
Bu günlerde öfkeli bir patrona aşık olduğumda doğru.
Ay, üstümde bir güneş gibi.
Sanki yüzümün dörtte üçü
Uçmayı terk etmiş güvercinler gibi dökümlü.
Yüzüme ateş suyu döktüm, işe yaramadı.
Yararsız suyun ateşi odada kendinden bahsediyor.
Duvarın içindeki bir koltukta kitapçığı okuyoruz. Dudaklarımızdan kalbimize akan orta sınıf bir kahve var.
Ah, yandık, diyor şık bir resital şarkısı.
Kalbimizde çarpan bir okyanusun dalgaları
Kendilerini balıkların ekose eteklerinde
Ziyafetlere dönüştürdüğünde
Merdivenlerin yeşil örtülü kar gözyaşlarıyla
felç geçiriyorum.
Yüzüm yüzünde yüzüyor.
Aşk diyorum!
Kör bir şekilde öfkeli bir patronun dudaklarında
Düğünlerden bahseden konvoy arabalarına asılmış
Turuncu havuçların yeşil yapraklarında açan
Kimsesiz çocuklara ağıt yakmak gibi!
Evet, havuçlar her zaman yeşil yapraklı
Ağıt okuyan turuncudur, değil mi!?
Bu zarif elbiseleri örerken yüzüm utanmıyor.
Yüreğim utanıyor diyorum.
Kalbi sökülmemiş bir çiçek ağlıyor ensemde.
Ağlamamamı söylüyor.
Oturup kalbime
Üçlü la di solfej tığımla aşkı yazıyorum.
Hepsi bana, önümde üç dört kapı.
Ayaklarım kapının önünde duruyor.
Dördüncü kapının kuş sözleri yüzüme çarptıkça
Kapıyı som kağıtlarla yüzüme kapatmaya devam ediyor.
Kapının önünde kaldım.
Aşk!
Seni sevmeye geldim ağlamayacağım.
Gökyüzünün bekleme durağından kar döken melek
Gözyaşlarını kar taneleri ile
İnsanların tapınak kalplerine yağdırdıklarını söylüyor.
Ağlıyorum…
Yüreğimde bir senaryo olmadan anlaşmamın
derileri arasına
Çivi imzamı çakıyorum.
Ağlamayacağım, beni bekleme!
Yüreğinin iç cebinde can almış kuzularımı sayıyorum.
Bir gün
Öbür gün ikinci
Geçen yüzüncü gün
Ağlıyorum…
Annem hâlâ beni karnında
Tıngır mıngır duvarın içinde örtülü taşlarla sallıyor.
Ve ben ağlamayacağım.
Ey dudağımın
Mahremiyet hicretime kabulüm!
Esselamünaleyküm ruhum!
Esselamünaleyküm Kudüs’üm!
Esselamünaleyküm Mekke mahremiyetim!
Aklım boşlukta gibi.
Esersiz bir yudum tribal nefes yutuyorum.
Olmaz deme!
Ağlamayacağım…
Kudüs
Sabahıniçineçorba
Döktüğümde/05:0 küsür