1
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
234
Okunma
İLK ÖĞRETMENİM
İlk öğretmenimdi, adı da Mustafa
Her parmağında vardı on marifeti
Çabuk kızar, çabuk gelirdi insâfa
Gerçeği öğretmek oldu, son marifeti
Güzel saz çalar, bazen ney de üflerdi
Dersleri eğlenceliydi; oyun gibi
Kulağımıza güzel şey de üflerdi
"Koşun" derdi; "durmayın koyun gibi"
Her On Kasım’da gerçekten üzülürdü
Yirmi üç Nisan’da çocuklar gibi şendi
Liderdi, her zaman en önde yürürdü
Yaydığı ışık, hurafeleri yendi
Şeker Bayramı’nda şeker dağıtırdı
Et verecek parası yoktu besbelli
Dertlerimizi de çeker dağıtırdı
Şevkatliydi, munis, mert ve açık elli
İğnesi eksik olmazdı çantasında
Yüksünmezdi, dikerdi söküğümüzü
Paylaşırdı ne varsa sefer tasında
Ardımızdan toplardı döküğümüzü
Karşıydı Coni’nin Marshall atığına
Sütünü döker, ununu savururdu
Muhtaç değiliz diyordu; katığına
Üşenmez; gündöndü, buğday kavururdu
"Sakın doğru yoldan ayrılmayın" derdi
Fazlayı bize, azı kendine saydı
İstersen, bedenini siper ederdi
"Gibi" olmadı, çünkü gerçek babaydı
İlk öğretmenimizdi, ilk gözağrımız
Göksel’im, Onunla geçti beş güzel yıl
Son haberini aldık, yandı bağrımız
Rabbim yattığı yeri "Pür-ü Nur" kıl