0
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
320
Okunma
Dile Kızılırmak
Dile gel de söyle
Benden aldın Zelal’i
Sen hangi yüzle sarıldın Delice’ye”
ı
tılsımlı bir ekinoksa düşerdi kum saatinin kumu
eşitlenirdi gece ile gündüzün kadranı
bir fırça sürebilmek için baharın yeşil tuvaline
tası tarağı toplar yola düşerdik
dağların merhametine sığınır
çan sesleri içinde kurardık kıl çadırları
çoğu zaman tavaya yağ unutulur
tandıra un unutulur
unutulmazdı kaçak tütün ve kaçak çay
çay da çay hani…
ince belli bardaklara tavşan kanı gibi dökülürdü
bir de yanında kıtlama şeker varsa
her yudumda ciğerimizin yağı çözülürdü
gece olunca…
haritaların ve jandarmanın unuttuğu o Yörük obası
isot ve mırra kokuları içinde
efsunlu bir masala bürünürdü
uzansak dokunabilirdik Polaris’e ya da saman yoluna
ki…
ceplerimiz tıka basa yıldız doluydu
ıı
yılkı atlar gibiydi Zelal
vahşi ve ürkek
yaklaştıkça baş döndüren yabanıl bir çiçek kokusuydu
ne zaman baksam o kız oğlan kız yüzüne
çiçekler açardı içimin çölünde
yüzü bir ceylanın su içişi
yüzü bir kınalı kekliğin kıvraklığıydı
omzumdaki baba yadigarı tek kırmaya bakar
“şakilerin piri Koçero” diye kızdırırdı beni
ben ona “kardelen” derdim
ki…
Zelal tepeden tırnağa kardelen soyluydu
on beşindeydik
namludan fırlamış birer mermiydik
dağlara diz çöktüren cahil cesaretimiz
gök gürültüsüne kafa tutan avazımız vardı
derin dağ koyaklarında bir şahin ıslığıydık
aynı göğün bulutları
aynı kavmin çocuklarıydık
birlikte giderdik keçi gütmeye
“okullu çobanlar gidiyor” diye bize takılırdı
bıyıkları nikotin sarısı ihtiyarlar
bazlama
yeşil soğan
göğ domates
bir de çökelek azığımız olurdu
ııı
dağda patlayan bir fırtınada
nefes nefese sığındığımız o mağarada
ateşte kururken elbiselerimiz
ve ıslak kedi yavruları gibi titrerken ikimiz
ilk orada keşfettik aşkı…
en masum yanımızla ilk orada sarıldık ten tene
ilk orada sarıldı birbirine Fırat ve Dicle…
fırtına dindiğinde…
kuruyan elbiselerimizi giyerken
nasıl dönmüştük birbirimize sırtımızı
sonraları keçi gütmeye gitmesek de
bahaneler bulduk o mağaraya gitmeye
fırsatlar yarattık çerden çöpten o ateşi yakmaya
ve ant içtik…
ben ona Mem u, o bana Zin olmaya
dilek ağaçlarına çaput bağlayıp
ziyaret olmuş türbelerde tütsü yaktık
kimse bilmesin diye sırrımızı
içimize gizledik sevdamızı
gel gör ki...
bildiler!
bildiler ve yılan gibi tısladı hasım yürekler
"yersiz yurtsuz bir muhacire kız mı verilir loo" dediler
tüfek çatıp
çadır kurdular yolumuza
değil bir araya gelmek
aynı göğe bakmamızı bile yasakladılar
ıv
yılmadık…
bağdaş kurup otursa da yolumuza şahmaranlar
kavuşmayalım diye pusuya yatsa da akrepler, çıyanlar
yazgı bellemedik bize vurulan prangayı
yem etmedik sevdamızı kurda kuşa
kavilleştik
ve bir seher vakti, geceyi uyandırmadan
iki can bir yürek
düştük yola
Zelal’in bohçasında gün ışığı görmemiş bakir sevinçler
benim heybem umut doluydu tıka basa
geçtik mi kızıl ırmağı
kuş olur uçardık Ankara’ya
feriştah olsalar bulamazlardı izimizi
oysa…
daha yolu yarılamadan koptu curcuna
dağı taşı sardı izci köpeklerin vaveylası
yedi koldan bizi aradı haydudu eşkıyası
bir gölge gibi saklandık karanlığın ciğerine
en yaklaştıkları anda bir kaya kovuğuna pıstık
faka basmadık
heyhat…
sabıkalıydı Kızılırmak sevdadan yana
Nuh dedi peygamber demedi
geçit vermedi sevdamıza
akıntı, beşik gibi salladı o tahta salı
ıslak kedi yavruları gibi vurduğumuzda kıyıya
kuduz köpekler gibi üstümüze çullandılar
vurdular…
vurdular…
dipçik darbeleri ile kemiklerimi kırdılar
kan kustum toprağa
kan tükürdüm
avazıyla dağları deviren ben
deviremedim o çakal sürüsünü
öldü diye ırmak kenarına attılar
v
ö l m e d i m…
kemiklerim kaynasın diye günlerce kuzu postunda yatırdılar
sabırlı tespihler kopardım
türkü yanığı geceler bitirdim
bir çiğdem zamanı kalktığımda ayağa
Dengbejler ağıt yakmıştı sevdamıza
ve duydum ki…
duymaz olası kulaklarım duydu ki…
Zelal telli duvaklı gelin gitmişti gavur ili Almanya’ya
inanamadım…
gök gürültüsü gibi gürledim de
sesimi kimselere duyuramadım
oyy ben ölem…
ben ölemde toprak dola bedenime
ya Kızılırmak alsın canımı
ya da bir mavzer ile kıyam kendime
Zelal ellerin olalı kaç mevsim eskidi
kaç zemheri geçti bilmiyorum
o gün bu gündür
ne zaman Zelal’in adı geçse aklımın patikalarından
tırnağımla avuçlarıma kan vadileri açıp
çapraz fişek efkar demliyorum
ve…
ne zaman bir sevda türküsü çınlasa bu dağlarda
ben hep on beş yaşında oluyorum.
5.0
100% (6)