Kavi66 ,
şiirin sahibi
17 Mayıs 2024 Cuma 00:08:15
Kıymetli üstade her harfi her kelime her cümlesine katılıyor dualarınıza amin diyorum canı gönülden.İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya sistemi haklılık üzerine değil güç üzerine, yani savaşın galiplerinin çıkarları ekseninde tasarlandı ve şayet işlenen hukuksuzluk bu galiplerden herhangi birinin çıkarına uygunsa insan hakları ve uluslararası hukukun iptal edildiği bir sistemi doğurdu. Birleşmiş Milletler’de (BM) veto yetkisine sahip beş daimî üye olan ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Birleşik Krallık aynı zamanda dünyanın en çok silah üreten ve pazarlayan ülkeleridir.
İsrail bu hukuksuzluğun sembolü olarak BM’de ayrıcalıklı beş galibin ortak uzlaşısıyla kuruldu. Bosna, Çeçenistan, Darfur, Arakan ve Ruanda’da yaşanan soykırımlar dünya sisteminin bu çarpık yapısı sebebiyle yapılabilmişti. Doğu Türkistan, Cezayir iç savaşı, Mısır’da 2013 darbesi sonrası sivillere yönelen şiddet gibi birçok insan hakları ihlali, ayrıcalıklı beş ülkeden birinin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilebilmişti. Kendi aralarındaki çıkar çatışması uzlaşının ötesine geçerse Afganistan, Irak ve Kosova’da ABD’nin, Gürcistan ve Ukrayna’da Rusya’nın yaptığı gibi işgal ya da askeri müdahaleler yaşanabiliyor.
Filistin meselesi, bu denklemin tam ortasında, ayrıcalıklı beş ülkenin desteklediği zulmün adı. Bu sebeple konu Filistin olunca aslında dünya sisteminin gerçek/fiili işleyişini yeniden hatırlıyoruz.
Filistin sorunu aslında bize gerçekten bir İslam Dünyası’nın da olmadığını hatırlatıyor. İslam Dünyası neden sessiz ya da gereken tavrı almıyor sorusunun öznesi olan “İslam Dünyası”nın 51 ulus-devlete bölündüğünü ifade edebiliriz evet 51 yazı ile ELLİBİR.... Bu ulus devletlerin sekizi anayasalarında İslam Hukukunu esas aldığını belirtiyor (Afganistan, Brunei, İran, Moritanya, Pakistan, Suudi Arabistan, Umman ve Yemen). 18’i ise devlet dini olarak İslam’ı kabul etseler de şeriatla yönetilmiyorlar (Bahreyn, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin, Irak, Katar, Komorlar, Kuveyt, Libya, Maldivler, Malezya, Mısır, Ürdün, Somali, Tunus). Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olup laik bir yönetimleri bulunan ülke sayısı da 25 (Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Burkina Faso, Çad, Endonezya, Gambiya, Gine, Gine-Bissau, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Lübnan, Mali, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Senegal, Sierra Leone, Sudan, Suriye, Tacikistan, Türkiye ve Türkmenistan).
Bu ülkelerin en güçlüleri Ortadoğu’da Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan; Afrika’da Fas; Hint alt kıtasında Pakistan; Güneydoğu Asya’da ise Endonezya ve Malezya.
– Dünya petrol üretiminin yüzde 65’i,
– Dünya doğalgaz üretiminin yüzde 51’i,
– Dünyada bilinen uranyum yataklarının yüzde 39’u,
– Dünya doğal kauçuk üretiminin yüzde 70’i,
– Dünya kalay üretiminin yüzde 52’si,
– Dünya buğdayının yüzde 15’i,
– Dünya pirincinin yüzde17’si,
– Dünya baharat üretiminin yüzde 39’u,
– Dünya şeker pancarı ve şekerkamışı üretiminin yüzde 31’i,
– Dünya fosfat üretiminin yüzde 41’i İslam ülkelerinde yapılıyor ya da kaynaklar bu ülkelerde bulunuyor.
Normalde bu denli bir ekonomik güç dünya siyasetinde de önemli bir güç haline gelebilir. Ancak bahsini ettiğimiz 51 ülkenin yönetimleri BM’yi tasarlayan ve dünyayı yöneten beş ülkeye bağımlı haldedir. Hepsinin sömürge ve manda dönemlerinde kalma bağımlılıkları vardır. Bu sebeple ortak bir tavır belirleyebilecek Avrupa Birliği (AB) tipi bir ortak ekonomik ve siyasal birliğe sahip değillerdir. Cemaleddin Afgani’den Cezayirli düşünür Malik bin Nebî’ye, Bosnalı lider Aliya İzzetbegoviç’ten ABD’li yazar İsmail Râci Faruki’ye kadar İslamcı düşünürlerin Ümmetçilik söylemi böylesi bir birliği hedeflese de, Arap ulusalcılığı en azından Arap devletleri arasında böylesi bir birlik hedeflese de günümüzde fiilen böyle bir ortak tutum alınamamaktadır. Söz konusu devletlere egemen olan resmî ideolojiler de birlik taraftarı değil ulusalcı-milliyetçi ayrışma taraftarıdır. Türkçü aşırı sağ, Pan-Arabizm, İran ulusalcılığı gibi ideolojiler ve Vahhabilik, Şiicilik, Osmanlıcı-Tasavvufçu Ehl-i Sünnetçilik gibi mezhepçi ayrılıkçı ideolojiler de İslam dünyasının AB tarzı bir birlik çatısında ortak hareket etmesine düşünsel engeller oluşturmaktadır. her 10 dakikada bir çocuğun canlı yayında katledildiği böylesi açık bir soykırım gösterisinde dahi ortak bir tavır alınamaz mı? Elbette alınabilir. En azından uluslararası hukukun tanıdığı yaptırım hakları çerçevesinde bahsini ettiğimiz halkları çoğunlukla Müslüman olan ülkeler diplomatik ilişkilerini tümüyle kesmeseler bile minimum seviyeye indirebilirler. Hava, deniz ve kara sahalarını katliamlar durana kadar kapatabilirler. Ekonomik abluka ve yaptırımlar uygulayabilirler. İsrail vatandaşlarına vize uygulaması getirip vize vermeyebilirler. Tüm hafif yaptırımların hemen hiçbirini yapamayan 51 ülkenin İsrail’le çok sıkı ilişkiler içinde olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Filistin Endüstrisi’nin arkasında İsrail’le sıkı ilişkiler var ve kısaca şu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor: Müslüman ülkelerin yönetimleri hem kendi halklarını hem de Filistin’i aldatıyor. Ne Filistin Davası’ndan ne de kendi çıkarlarından vazgeçebiliyorlar. Mağduriyet ve mazlûmiyetin istismarı da ayrı bir “kitlelerin gazını alma” işlevi görüyor.
Rabbim müslümanım.diyenlere akıl fikir versin büyük parcayi yok saymadan kücük parcalarla cola protestosu yada Ariel almakla aslında bir nebze fayda saglansada bu kısmı bir baskaldiris olacaktir RABBİM.DİNİ KURANİ REHBER EDİNEN VE MAZLUMUN YANİNDA OLAN MÜSLÜMANLARIN SAYİSİNİ ARTİRİP KAHHAR İSMİ HÜRMETİNE İSRAİLİ YERLE BİR ETSİN İNSALLAH selam saygı duamla inşallah