Anlat DedimBir garibanla içtim dün, bütün gün. İzbe bir sur dibinde. Eski bir şarap şişesiydi baş yastığı, yorganı anıları, yatağı acıları, yalnızlığın pijamaları üzerinde... Çıplaktı ayakları. Yüreği en koyu/yapışkan karanlığın en derininde, en kimsesiz yerinde. Bir zamanlar bilmem ne şefiymiş, iyi bir iş yerinde.. Hastaydı, aşıktı, “ bir cigaram kaldı, benim için yanıp, tutuşan..” diyordu, “ ne yazar “ diyordu, ” kara sevdaya, beyaz aspirin..”. Sevgiye attığı zarlar, hep gele geliyormuş garibin... Gelecek, bakışlarında eriyordu.. “Anlat” dedim. “ Dertler bölüşülmeli “. “ Hayır “ dedi. “ İnsanın içine, kendisinden başka hiç kimsenin eli değmemeli..” (İnledim..) ‘”Dertler başka yüreklere salınmamalı, batık bir gemi gibi, olduğu yerde kalmalı..” “ Anlat “ dedim. “ Sevinçler de paylaşılmalı.” “ Hayır.” dedi. “ Sevindirmektir zor ve güzel olanı. Sevinmek işin kolay yanı...” Sevinçler, o sevinci verenin gözlerinde yaşamalı, ve orada bırakılmalı..” “ Bir şiir oku.” dedim. “ Camda üç saksı karanfil, kırmızı, sizde mi sevdiniz karşı camdaki kızı? “ dedi. “ Şarkı söyleyebilir mi tavada kızaran izmarit, çalar saatin akrebi mi zaman hırsızı..? ” dedi. “ Gökyüzü düşlerine yakışan, Bulutlar ekilecek bir avuç toprak.. Falda görünen, kadehte kaybolan umut.” dedi, hüznüne göz kırparak.. Titredi elleri, elleri titredi.. Bu ılık yaz gecesinde, imbikten süzülür gibi süzüldü hüzün.. Bir sonbahar giyindi yüreğimde.. Ayrıldık, içip son kadehleri de. Geceye eriyen gündüzün, iç çekişlerinde.. |
Bir şiir oku.” dedim.
“ Camda üç saksı karanfil,
kırmızı,
sizde mi sevdiniz karşı camdaki kızı? “ dedi.
“ Şarkı söyleyebilir mi tavada kızaran izmarit,
çalar saatin akrebi mi zaman hırsızı..? ” dedi.
“ Gökyüzü düşlerine yakışan,
Bulutlar