29
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2053
Okunma
güzel atlar ülkesi’nde
saatlerce oturmuştuk o gün akşam,
bej miydi beyaz mıydı örtüsü
rengini anımsamasam da,
ışıl ışıldı gözbebeklerin
âşık olmuştum otururken masamda;
bakışın uzay kadar derin
ay güneşin karşısında
buğul buğul
süt beyaz bulutuyla sağılan
sen değil, bendim
saçlarında kumral, yıldızlarca dağılan...
ne zevkten ne tasadan
gül pembe dudaklarından
bir çift söz dökülmüştü
kalkınca herkesle bir
biz de aynı masadan
’odamı dağıttım !’ demiştin
duymazlıktan gelince ben
sözünü yinelemiş,
öyle soylu kibar,
’ben geleyim de toplayalım ! ’
deyince ben
’olabilir!’ demiştin
İçim içimi yemişti sabaha dek;
senin de en az benim kadar,
gelmemiş, gelememiştim
uykusuz kalmıştık ayrı ayrı
odalarda darmadağın...
yıllar sonra o anı
şu/ân gibi yaşıyorum
hayatımın filmi geçiyor gözlerinden
şuân; fenalaşıyorum...
biliyorum;
birazcık cesaret versem
uzatırdın ellerini hemen,
ceylan gözlü bir güzel
bırakınca kolyesini
aşağı sarkar zinciri,
kollarını göğsünün üstünde
arada bir kenetlerken,
bal akıtır dudağından
yalanır eylül’ün beyaz inciri
bence geçti, sana çok erken?
ve ben iyi bilirim
yok emanete hıyânetim,
selâm verdim
yüz sürdüm düşlerine,
nereye gitsem kıblem oldun
yüzünün ab-ı destiyle
sonsuz rekât
sevmek seni ibâdetim...
Şaban AKTAŞ
23.03.2000