5
Yorum
9
Beğeni
4,6
Puan
578
Okunma

Görkemli Sultan dağları kucaklarken haziran akşamını
Kekik, çam, ardıç, yaban çayı kokularını bırakır gönüllere
Sazın tellerinde sevda hicranı dolaşır hisli şarkılarda
Bir hoş olurum ben maziye döndüp baktıkça
Günbatımına bir kaç adım kala düşersin hayallerime
Bir mazinin defteri açılır yalnızlığın kuytularında
Terasın gölgesinde doya doya bakarım gözyaşılı uzaklara...
Bahçemdeki papatyalar, gelincikler göz kırparkan hasrete
Rengarenk kelbekler, akşam kuşları uçuşur yanıbaşımda
Otağımın köşesindeki mor zambağım hüzne bürünür
Adını verdiğim ela gözlü kedim nazlanır akşam sefasına
Yollar yolcu yorgunu, ıssız bir pazar acısı çöker
Yüreğimin enginlerinde ne çağlayanlar kudurur bilir misin
Kayıp gider unutulmuş bir kalbin sızıları ta uzak diyara...
Karabulut, viraneler mekanına dönüşmüş vurdum duymaz
Bir yudum sıcak çayın hatırı bile kalmamış
Nerede kaldı o çocukluk aşkları, hangi sokaklarda saklı
Bağlarbaşı camii’nden ikindi ezanın sesi yükselir
Kubbesinde otağ kurmuş anaç bir leyleğin şakırtıları
Mezaraltı kuyusunun berrak buz gibi zemzem suyu yitik
Köy bana küşmüş nedensiz, tepesinde dolaşan karabuluttan belli!..
Güneş elvedaya hazırlanırken duygular alıp götürdü beni
İçimde derin hesaplaşmalar, mavi güle dokunuşlar
Nehirler boşalıyor dolmayan Okyanus’lara
Bitmeyen hıçkırıklar, zamana baş kaldırırcasına öfkeler
Bir ben miyim şu acunun içinde yalnızlığına gömülen
Lavantalar, menekşeler burnumda türüm türüm tüterken
Gece vakti zuladan çıkacak kadehlerin kavgası var bugün!..
Zafer Direniş
...
Doktorlar çaresiz dinmeyen kalp sancılarına...
5.0
90% (9)
1.0
10% (1)