1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
405
Okunma

lastik pabuçlu ayakkabı boyacısı çocuklar
.
“-ne zaman; aç, kendi kendini avutan,
ihmal edilmiş, eleri pis, hali perişan,
yüzü yol-yol kirli, gözyaşlarından
eline geçen, başka çocukların
bozuk oyuncaklarının parçalarıyla
taşlarla güya oyun oynayan
bir çocuk görsem; köyü hatırlarım,
oyuncaksız köy çocuklarını..
.
köyden şehire göçme sevdasındakilerin,
tercihini sormadıkları çocuklarını
gündeliğe giden analarca
evde kendi başlarına bırakılan
köy kökenli bakımsız çocukları,
daha adım atmaya başladığında
çileli zor bir hayata;
bir ucundan başlamış,
yeri geldiğinde
kendinden sonrakilere
analık-babalık yapmış
iskarpin boyacısı
lastik ayakkabılı çocukları,
.
uzaktaki köyüne dönememiş, parasız
okulda yatıp-kalkan,
badanacı, hamal, amele, evsiz-barksız
kiremit ocaklarında
sigara içerek delikanlılığa adım atan
başkalarının gözünde güya
böyle adam yerine
konulmayı uman,
kendi kazandığı parayı hor harcayan
beleş bulduğu ömrünü;
har-vurup harman savuran
bir hiç uğruna heder olmuş ömrü
bir yerlere gelme hülyalarını unutmuş
kendisi olamamış asla,
ömrü boyunca unutulmuş
başka hayatlara peşkeş çekilmiş
kendi hayatını yaşamayı bilmemiş
en çok da kendinden sonrakilere adanmış
onları yaşatmaya
odaklanmış bir yaşam.
at arabalarının peşinden koşan
bunun oyun sanan
kardeşlerini kollayan
köyden göçen insanları
onların çocuklarını
insan yerine koyulma çabalarım
köy çocuklarını anlarım”
….
“gayri dayanamam ben bu hasrete (Çorumlu Kul Mustafa)
ya beni de götür ya sen de gitme
mevlanın aşkını yakma çıramı
ya beni de götür ya sen de gitme”
.
“-işte…
öylesine bir yaşam felsefesi
şehir eşkiyalarının hedefi,
yoldaşı,
rakibi,
menbaı
köy çocuklarına,
kendi ayakları üzerinde
durmaya çalışırken
ayak işlerinde heder olan
amele, garson, hamal, elaman
çırak
meskeni sokak
yorganı saçak
ayakkabı boyacısı
lastik ayakkabılı
köy çocuklarına
yanarım…
yanarım!
!
ne zaman
bir sazın teli
dertli dertli inilese
ne zaman
bir yanık türkü duysam
düğünlerde bile söylense
oynanmayan
başları
bir o bir bu yana
yaslayan
gözleri dolduran
şarkılar, türküler
hikayeler
gurbette olduğumu hatırlarım..
.
gurbette..
gözlerim dolar
burnumun direği sızlar
nefesim daralır
boğazıma bir şeyler düğümlenir
şuramda bir sızı
ürperirim
bitmek bilmez bir ağlama nöbetinde gözlerim
dinmez kanar yüreğim
ha deyince
kendime gelemem
….
“sen gidersen kendim berdar ederim
bülbül gül dalına konmaz niderim
elif katrim büker kement ederim
ya beni de götür ya sen de gitme”
.
bir acı gurbet türküsü
alır-götürür beni başka yıllara
akranlarımı özlerim, çocukluğumu
köyü, keçiyi-koyunu, eşeği, öküzü,
çilekeşliği,
hatta! köpeğimizi boğduranları,
ekinimizi güdenleri,
anımızı kakanları
bizi çekemeyenleri,
hor görenleri,
beni oyuna almayanları,
top oynarkan çelme takanları
tepeden bakan akrabaları,
bize kız vermeyenleri,
kızımızı kendilerine layık görmeyenleri,
anamı akrabadan saymayanları
bizim iki keçiyi sürüsüne almayanları,
ziyana girdi diye
muhtara kapattıranları,
…
köydeyken
en sevmediklerimi,
korktuğum köpekleri,
öldürdüğüm “yeğe” kedileri
kuru ekmeği,
yavan aşı
beni dövenleri
elimi kesen kör bıçağı,
hakından gelemediğim işleri,
ayağıma batan dikenli çetiyi,
demir dikeni,
ulamayı, ayrığı,
kişnişi,
acımığı,
kımılı, süneyi, yavsığı,
göğeni, sivrisineği
yanağımdan sokan bambılı,
parmağımı ezen taşı
geçit vermeyen çalıları,
sarıbaş tikeni
ulaşamadığım dalları
aç kaldığım zamanları,
çaresizlikleri,
bilseniz nasıl özlerim..
.
“yar sineme vurdu kızgın dağları
viran koydu mor sümbüllü bağları
hüseynim geçiyor gençlik çağları
ya beni de götür ya sen de gitme”
.
5.0
100% (2)