1
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1937
Okunma
ıslağındayım.
durgun olmayan ırmaklarında
yüzünü arıyorum/yüzüm gibi
arsız sorgular bulaşıyor
avuçlarına ki
başka hiç bir dilde
dillenmeyen ve
başka hiçbir kimsenin bilmediği
kulaklarımı neden çınlatmıyorsun?
neyin dışındayım/
içinde kimin?
(...)
suçsuz onlar
ve kırıkları saçlarının
ölü onlar…
-uyumayadevamedelim-
/
çarparken güneş
yarı açık unuttuğun
sırtının pencerelerine
böyle sesleniyordum
en kırılgan haliyle
sesimin ki
tam vazgeçmiştim oysa
kendimden..
ve düşe yazıyordum
sekizine gelmeden
doru bir atın koynunda..
kulaklarımda
hep bir gökkuşağı
masalı vardı
aklımın kuytularında
gizlenmiş
düşler ülkesiydi..
masal bu ya
hız yapıyordum
doru bir atın üzerinde
yaşamla ölüm arasında
hiç-bir- şey yoktu
belki çizgiler veya uçurumlar..
vazgeçtim üzerini örtmekten
en ölü düşlerimin ki
kaybedince yaşamı
bir rüyayı buluyordum ceplerimde..
biri bitse/diğer başlıyordu
düşlerken/düşerken…
dağınık olmayan evlerin
kokusu siniyordu üzerime
bir odadan çıkıp
Atlas bir mutfağa geçiyordum
masada üç renk gül
biri mavi
biri kırmızı
siyah diğeri
en ıslak yerlerimde ki
sulamadan geçmeyeyim diye
bir ırmak buldum
ellerinden küçük
hani atlasam
boğulacağım sandığım…
ve ben ki sevgilim
olmayan sevgili;
avuç içerimin ıslaklığı ile
dönüyorum
yüzünden/yüzümden ki
bağışlama beni
AS/la
bu beni katil yapar
hiç DÜŞünme yerime
(acaba sevdi mi gerçekten beni)
diye/diye
avuçlayıp tüm ışıklarını
güneşin
bir adıM ilerde
korktuklarının
ve korkuluklarının
emdim sıcağını
ve ışığını sonra
ne bir kül
ne de u/mutsuz bir kul
aç kollarını
boşluğuna atıyorum kendimi..
(...)