2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1340
Okunma
sen geldin
ummadığım bir eylül akşamı
günlerden neydi hatırlamıyorum
bütün güzelliklerinle geldin bana
bahar cicekleri açtı zamanla içimde
güneşi sen oldun ben yağmuru
gözlerin zeytin karası gözlerin
en az sözlerin kadar tutkuluydu
yüreğin vardı birde pamuk gibi
yürekleri okşayan sıcaklığıyla sarhoş eden
bazen yırtıcı bir kuş gibi hırcın oldun
bazen şefkat dağıtan bir yuva
sen geldin
herşeyi boşa verip hayata küstüğüm bir akşam
umarsız düşlerin koynundan cektin aldın beni
bana kim olduğumu öğrettiğin anda
aşık oldum sana
yeni bir macera gibi geldi bana
inanmak istedim acaba dedim
sorgulamaların ardından
acılmaya karar verdim sana
sonu her ne olursa olsun dedim
yüreğimi gönül sofrana sundum
sen geldin
sert rüzgarlırın estiği bir akşam
yüzüme baktıkca benimle aynı acıları yaşadın
ağlamaklı olduk
ben utancımdan ağlayamadım
sen beni üzmemek için ağlamadın
sen geldin
yüzünde bahar gülücükleriyle
seni seyretmek bile yetiyordu bana
konuşmak için kelime arıyordum karşında
sen hiç susmuyordun bile
ve bir zaman sonra
ne olduysa yüzündeki çicekler soldu
gülen yüzünü göremez sesini duyamaz oldum
ne olduğunu anlayamadım bile
benden uzaklaşmaya başladın
gün gectikce ayrılık rüzgarının
şiddetini artırtığını farkettim
cesaret edipde soramadım sana
ne oluyor diye
sen yoksun
şimdi etrafımda son bahar yaprakları
hazana uğramış yitik umutlarımla
resmine bakıp kendimi avutuyorum
nerdesin hangi düşdesin bilemiyorum
...
5.0
100% (1)