5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1578
Okunma

Kâbuslar işgal etti rüyalarımı,
Uykularım karanlıklarda boğuldu
Sonra gözlerim yaşardı ve karanlık yerlere düştü gözyaşlarım
Yüreğim kör kuyularda kıvrandı Yusuf misali
Ellerim titrekti dokunduğumda bembeyaz sayfanın satırlarına
Bilirim seni anlatmaya yetmez birkaç satır
Yürekten kopsa da seni anlatmaya yetmez birkaç damla gözyaşı
Paha biçilemez senin için akıtılan yaşlara bilirim
Ve uğruna koparılan başlara paha biçilemez...
Ama karanlıklardayız bugün Ey Şems-i hidayet
Kör kuyulara düşüyor gözyaşlarımız
“Şeytanın ayetleri “okunuyor, hayat kitabımız Kur’an ‘ın ayetleri yerine
İmansız zalimler içinde imanımın zırhı olan başörtüm karanlıklara itiliyor bugün
Ve ben Hatice’tül Kübra olmak istiyorum zifiri karanlıklarda…
O günde karanlıktı her yer
Karanlıktı varoluş sebebini idrak edemeyen aciz beyinler
Minicik kız çocuklarının atıldığı kör kuyular kapkaranlıktı
Karanlıktı Ebu Cehil’in bastığı topraklar
Ve Beytullahtaki tüm ışıklar söndürülmüştü
Haremi şerifte Allah için dökülen gözyaşları Uzza’nın bakışları üstüne düşüyordu
Uzaklarda bir yerlerden İsmail’in,” âmin” deyişini duyar gibiydim sanki
Ama öyle karanlıktı ki Mekke o Sirac-ı Hakikatin evvelinde
Bulamıyordum İsmail’i
İbrahim ‘in duasını bile duyamıyordum artık…
571 yılıydı, bir pazartesi, seher vakti
İlk kez güneş doğmuştu sanki Mekke de
Yıllar sonra ilk kez sabah olmuştu
Nurundan apaydın olmuştu şark ve garb
Gönlü gülistan olmuştu anneler sultanının
Çünkü iki cihan güneşi doğmuştu o gün
Çünkü Hz. Âmine o Şems-i Hidayet’e anne olabilmek şerefine nail olmuştu…
Ebedi âleme göç edeceği vakit, bağrına yasladın başını
Sana bakıp hikmetli ve faziletli olacağını haber verdi aziz annen, ilahi kudretin verdiği güçle
İşte o ilahi güç hidayeti nakşetti gönüllerimize
İşte büyüklüğünü tasdik ettik Ey Sultanı Ervah
Hasan ve Hüseyin’i kucaklayışınla hayran kaldık şefkatine
Vahşi yi bağışlayışınla âşık olduk merhametine
Ve Ebu Bekir’in yürek parçalayan gözyaşlarıyla
Hasret kaldık canlar feda o gül yüzüne…
Ey Gül-i Rana,
Gurbetinde, sabahlar titretiyor yüreğimi
Her sabah Medine-i Münevvere de uyanamamanın sancısı acıtıyor
Ravza-ı Mutahhara da ağlayarak sabahlayamamanın acısı yakıyor
Asrın Ebu Cehilleri şeytanın ayetlerini kulaklarımıza fısıldamak cüretini gösterirken
Abdullah Bin Mesut olamamak ızdırabı karatıyor gecelerimi Ey Müezzin-i Azam.
İşte bunca azabın içinde
Ve içimi burkan hüznün gölgesinde
Adına yazdığım şiirleri fısıldıyorum geceye
Aşkından harab olan gönülleri buluşturan gece
Beni de basıyor bağrına
Sonra gözlerim doluyor birden, duygularım dopdolu oluyor
Ve gözlerimden süzülen her damla yaş, yüreğime sızıyor yavaşça…
Eğer yüreğimde hissettiğim bu dayanılmaz acı sana duyduğum aşksa,
Eğer ellerimi titreten şey adını kâğıtlara yazmaksa
Düşecekse gözyaşlarım bir gün Medine sokaklarına ve kırkikindi yağmurları gibi süzülecekse yanaklarımdan
Bir avuç gözyaşıysa beni sana ulaştıracak
Ve vuslatsa bunca ağlamanın sonu, kavuşmaksa
Doğduğun gün ağlayacağım sana…
Daru’l vuslatta Sümeyra olduğum gün, yandığımı bileceğim gül cemalin aşkıyla
Aşığım sana EY YILDIZ YÜZLÜ NEBİ,
Hayranım sana…
Ne olur beni de, beni de kabul et ravzana EY GÜL-İ RANA
Ne olur beni de kabul et ravzana…