3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1170
Okunma

Yıl 1960’lı yılların sonu. Yine bir hafta sonu ve biz yine arkadaşlarla müdavimi olduğumuz ÜÇ NAL meyhanesindeyiz. Masamızda, şiirler, fasıllar, şarkılar gırla gidiyor. Birden gözüm meyhanenin bir köşesinde içkisini yudumlayan ve simdiye kadar hiç görmediğim birine takıldı. Ağlıyordu. Sözde etrafına göstermeden de gözlerini siliyordu. Artık gözlerimi ondan alamaz olmuştum. Biz gülüyorduk, o ağlıyordu. Karar verdim onu da aramıza alacaktık. Masasına seğirttim ve aramıza katılmasını istedim. Çok nâzik bir şekilde teklifimi reddetti. Gece bizim şirlerimiz ve şarkılarımızla sürüp gitti. O yabanci gencin de gözyaşlarıyla. Eve geldim. Daha soyunmadan bu şiiri kaleme aldım. Onu da bir daha görmedim. Görseydim bu şiirimi kendisine verecektim. Pek ümitim yok amma inşaallah şimdi okuyordur kendisine ithaf ettiğim bu şiiri.
Bana iç geçirtecek şarkılar söylemeyin,
Şöyle, oynak, şen-şakrak nağmeleri deneyin.
Efendi gib geldim, bu akşam meyhaneye,
Sonra kavga çıkacak, bak demedi demeyin
Ne anlamı var simdi, hüznü davet etmenin,
Gönülden gülmek varken, boşa feryat etmenin,
Ne anlamı var sâhi ânı berbat etmenin,
Boş verin "Makber"i siz, "Coştum yine" yi deyin
Zâten boğazıma dek, gam, kederle doluyum,
Zâten yufka yürekli, zâten gözü suluyum,
Dokunsan sel olurum, böyle de kötü huyum,
Bu akşam siz can gibi, gülün, gönül eyleyin
Tellal mı çağıralım, yârdan ayrıldık diye,
Bu keder, bu gamlı hal, bize kimden hediye?
Üzülmek belki değmez o giden sevgiliye,
Bir köşede ağlarım, artık sabaha değin