Yeniçeriler Osmanlı tarihinin en ilginç kurumlarından biri, hem disiplinleri hem de zamanla bozulan dramatik yapısının ele alındığı, Yeniçeri ocağının son dönemlerinde ki ahlaki çöküşü ile idealis...
Günler, Yeniçeri Ocağı'nda artık farklı bir ritimle akıyordu. Ali'nin dönüşü, sadece bir kahramanın zaferi değil, adeta ocağa can suyu olmuştu. Genç yeniçeriler onun etrafında halka oluyor, her sözünü bir ders niyetine dinliyorlardı. Murat Ağa ise artık çoğunlukla köşesinde oturuyor, bazen gözleri uzaklara dalıp gidiyordu. Yılların yükü omuzlarına ağır çöküyor, ama kalbi, Ali'nin getirdiği bu taze rüzgarla hafifliyordu.
Bir cumartesi sabahı, ocakta olağandışı bir sessizlik vardı. Murat Ağa, Ali'yi yanına çağırdı. Elinde, üzeri karmaşık oymalarla süslü, eski bir kutu vardı. "Evlat," dedi, sesi her zamankinden daha yumuşak, "Bu ocakta geçen ömrümde, bana sadece düşmanla değil, kendi içimizdeki düşmanlarla da nasıl savaşılacağını öğreten bir tek kişi oldu. O, benim ustamdı. Ve bana, sadece kılıcı değil, bu kutuyu da emanet etti."
Kutuyu açtı. İçinde, ipek bir kumaşa sarılı, üzerinde celi hatla "Adalet" yazılı, ufak bir hançer vardı. Kabzası, lacivert mine işçiliğiyle bezenmiş, nadide bir parçaydı. "Bu, savaş hançeri değil," diye devam etti Murat Ağa. "Bu, bir sözün timsali. Ustam, bana bunu verirken, 'Kılıç gücü, bu hançer ise hikmeti temsil eder. Asıl zafer, ikisini birlikte kullanabilmektir,' demişti. Bugün, ben de onu sana emanet ediyorum."
Ali, hançeri saygıyla aldı. Avucunun içinde soğuk ve ağır hissediyordu. Bu, Murat Ağa'nın ona verdiği en değerli, en anlamlı emanetti. Sadece bir nesne değil, yüz yıllık bir bilgeliğin sembolüydü.
O günden sonra işler değişmeye başladı. Ali, artık sadece askeri bir lider değil, aynı zamanda bir danışman, bir arabulucuydu. Ocak içindeki anlaşmazlıkları çözüyor, gençlerin eğitimini düzenliyor, divanda sözü gittikçe daha fazla önemseniyordu. Murat Ağa ise adım adım geri çekiliyor, Ali'nin önünü açıyordu. Onun yaptığı her doğru hamle, Murat Ağa'nın yüzünde bir tebessüm bırakıyordu.
Ta ki, bir yaz gününe kadar... Murat Ağa, her zamanki gibi avludaki çınarın altında oturmuş, gençlerin talimini izlerken, başı hafifçe öne düştü. Yanında demlikteki çay henüz sıcaktı. Gülümsüyordu.
O an oradan geçmekte olan Ali, durdu. İçine bir sıkıntı düştü. Yanına yaklaştı, yavaşça seslendi: "Usta?"
Cevap yoktu.
Murat Ağa'nın gözleri kapalı, yüzünde hiç görülmemiş bir huzur vardı. Ali, diz çöktü, ustanun soğumuş elini tuttu. Gözlerinden yaşlar süzülürken, yüreğinde bir sızı hissetti. Ama bu sızı, sadece kaybın acısı değil, aynı zamanda devraldığı emanetin büyüklüğünün verdiği bir hüznü taşıyordu.
Ocağın ileri gelenleri ve tüm yeniçeriler toplandı. Haber, dalga dalga yayıldı. Murat Ağa, son görevine, tüm bir ocağın saygı duruşu ve minnet dolu bakışları arasında uğurlandı. Ali, cenazenin en önünde, dimdik yürüyordu. Sırtında, hem kendi kılıcı, hem de Murat Ağa'nın ilk kılıcı, belinde ise o lacivert hançer vardı.
O gece, Ali tek başına, Murat Ağa'nın köşesine oturdu. Etraf, ilk kez bu kadar sessiz, bu kadar boş geliyordu. Elindeki hançeri incelerken, ustasının sesini duyar gibi oldu: "Unutma evlat, bizler sadece padişahın değil, adaletin ve düzenin de bekçileriyiz."
Ertesi sabah, güneş doğduğunda, Ali artık o köşede oturan kişi değildi. O, avlunun ortasında, yeni talebeleri eğiten, onlara sadece kılıç kullanmayı değil, hançerin taşıdığı anlamı da anlatandı. Murat Ağa'nın ruhu, her bir dikişte, her bir öğretide, her bir adil kararda yaşıyordu.
Çünkü gerçek miras, altın ya da toprak değil, bir sonraki nesle aktarılan bilgelik ve karakterdi. Ve Ali, bu mirası taşıyacağına dair bir söz vermişti; hem kendine, hem ustasına, hem de ocağın geleceğine. Yeni bir gün başlıyor ve Yeniçeri Ocağı, kaybettiği bir efsanenin yasını tutarken, aynı zamanda yeni bir liderin doğuşuna da tanıklık ediyordu.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.