AŞK ATEŞİYLE YANMAYAN KALPLER HAKİKATİ SADECE UZAKTAN İZLER...
Hayat hiçbir zaman tam anlamıyla bizim çizdiğimiz planlara uymadı. Umutla atılan adımlar çoğu zaman bilinmezl...
Zaman gece yarısını çoktan geçmişti. Şehrin dar sokakları solgun sokak lambalarının arasında sessiz gölgelerle doluydu. Ömer ve Kadir, Eyüp Sultan Camiinin avlusuna adım attıklarında, sanki zaman bir anda başka bir boyuta kaymış gibiydi. Hafif rüzgârla sallanan ağaçların gölgeleri taş zeminle buluşuyor, ışık ve karanlığın büyülü oyunu kalplere dokunan bir huzur saçıyordu. Avluda adım attıkça, Ömer in aklına Eyüp Sultan Hazretleri geldi; buranın yüzlerce yıldır inananların dualarına tanıklık etmiş, sabır ve teslimiyetin sembolü olmuş manevi atmosferi hissediliyordu. İnsanlar burada sadece ibadet etmiyor, kalplerini de teslim ediyor, geçmişin yükünü ve geleceğin umudunu sessizlik içinde taşıyorlardı. Her yaştan insan, sessiz adımlarla avluya doluyordu; tüyleri ürperten bir huşu hâkimdi. Abdestin serinliği tenlerinde hissedilirken, Ömer’in kalbi kendi ritmini unutmuş gibi hızlı hızlı atıyordu. Yanındaki Kadir, sessiz ve kararlıydı; fakat Ömer’in içindeki fırtınayı, karmaşayı en iyi bilen dost oydu. Ömer ile Kadir, ağır adımlarla Eyüp Sultan Türbesi’nin önüne geldiler. Sessizce ellerini kaldırdılar, kalplerinden geçenleri yalnız Allah’a fısıldar gibi dua ettiler. Gözleri dolmuş, içleri huzurla yumuşamıştı. Ardından başlarını eğerek türbeye son bir kez baktılar ve yan yana caminin kapısından içeri girdiler. Caminin kapısından içeri girdiklerinde, loş ışık kubbelerin arasına süzülüyor, sarkık kandiller zemine rahmet gibi yayılıyordu. Her adımda taşlar hafifçe inliyor, sessizlik yalnızca ayak sesleriyle bozuluyordu. Saflar yavaş yavaş doluyor, cemaatin derin sessizliği yılların yükünü taşıyan bir nefes gibi avluyu sarıyordu. Ömer, Kadir’in yanında diz çöküp alnını yere değdirdi. Ellerini titreyerek açtı; dili sustu ama kalbi bağırıyordu. Yılların birikmiş utancı, pişmanlığı ve kırıkları, sessiz bir sel gibi kalbinden akıyordu. Gözlerinden süzülen damlalar, ruhundaki ağırlığın sessiz tanıklarıydı. Caminin loş ışığında, imam yavaşça minbere çıktı. Sesi caminin duvarlarında yankılanıyor, avlunun taşlarında titreşimler oluşturuyordu: “Kıymetli kardeşlerim… Gecenin son demleri, kalbin en çok duyduğu anlardır. Sabah namazı, gafletin en koyu olduğu vakitte dirilenlerin namazıdır. Bizi buraya getiren sadece ayaklarımız değil; Rabbimizin merhametidir.” Adımlarını saflara doğru attı, bakışlarıyla herkesin kalbini süzdü: “Dünya bize ait olmayan bir sefer yeridir. Yükümüz günah ise, hedefimiz rahmet olmalı. Ama çoğu zaman kalbimizi, Allah’ın değil, insanların rıza-sına teslim ediyoruz.” Sesi yumuşadı, vurucu bir tonda devam etti: “Ey kalbinde yük olan kişi, ey Rabbine dönmek isteyip dönemeyen kul… Bil ki seninle Allah arasında tek bir secde var. Ve o secde, seni sen olmak-tan kurtaracak secdedir. Yeter ki yüzünü O’na dön. Dün ne yaptığını değil, bugün neyi değiştireceğini sor kendine…” Ömer, bu sözlerin üzerinde yankılandığını hissetti. Her kelime, kalbindeki kırık taşları birer birer eritiyor, ruhuna hafif ama derin bir sükûnet serpiyordu. Kadir sessizce yanında duruyor, dostunun yaşadığı içsel hesaplaşmayı, manevi dönüşümün ilk kıvılcımlarını gözleriyle takip ediyordu. Gözyaşları sessizce süzüldü, her damla kalbine işliyordu. Cemaatin derin sessizliği, Ömer’in ruhunda yankılanıyordu. İçindeki kırıkların her birini nazikçe sarıyordu. İmamın son sözleri avlunun taşlarına, kubbelerin kemerlerine sinmişti: “Bu sabahı dönüş sabahı yapalım kardeşlerim. Unutmayalım: ‘Kim ki Allah’a bir adım atarsa, Allah ona on adım atar.” Ömer’in kalbi, yıllardır bekleyen bir çocuk gibi hızlı ve heyecanlı çarpıyordu. Sırtını mihraba dayadı, başını eğdi ve derin bir nefesle ellerini açtı. Kelimeler ağzından çıkmasa da kalbi bağırıyordu; yılların birikmiş kirini, utancını ve kırıklarını sessizce döktü. Kadir, yanında hafifçe eğilmiş, sessiz bir dua ile dostuna eşlik ediyordu. Avlunun sessizliği, geceyi saran hafif rüzgâr ve kandillerin titrek ışığı, Ömer’in ruhundaki sükûneti daha da derinleştiriyordu. Ve o an bir nida yükseldi: “Allahu Ekber!” Cemaat namaza durdu. İmamın kıraatinden sonra secdeye varıldığında Ömer’in alnı taş zemine değdi. Sanki başından, omuzlarından ve yüreğinden yılların ağırlığı düşmüştü. Toprak, onun yükünü sessizce kabul etmiş gibiydi. İçinden gelen sözler sessizdi ama tüm gök duyuyordu: “Rabbim affet.” Namaz bitmişti. Ömer başını kaldırmadı. Kadir, hafifçe omzuna dokunarak: “Kalkalım mı kardeş?” dedi. Ömer derin bir nefes aldı; kalbindeki fırtına yavaşça dinmiş, ruhuna bir sükûnet çökmüştü. Ömer, gözleri parlayan bir ifadeyle başını kaldırdı. Derin bir nefes aldı; sanki yeniden doğmuş gibiydi. İstanbul’un üstüne yavaşça doğan güneş, onun için çoktan yükselmişti. Caminin dışında kaldırım taşlarına oturdular. Sabahın serinliği yüzüne çarpıyor, rüzgâr avuçlarına doluyordu. Ömer sessizce fısıldadı: “Ben Emel’i sevdim, Kadir.” Kadir sessizce dinledi, gözleri her şeyi anlamıştı. Ömer devam etti: “Onu kazanmak için bazı değerlerimden adım adım uzaklaştım. Camiye, ders halkalarına, namazlarıma. Çünkü Emel içimde bir boşluktu. Sandım ki bu boşluğu onunla dolduracağım.” Bir an durdu, gözleri doldu: “Olmuyordu Kadir. Defalarca uyarıldım, ama buna rağmen yine ayrılamadım.” Ömer suçlulukla gözlerini kapattı: “Kaç kez kendi kendime söyledim: ‘Yeter, bu kalp böyle temizlenmez.’ Ama içimde bir şey beni ona çekiyordu. Sanki sadece onunla kurtulacakmışım gibi…” Kadir hafifçe fısıldadı: “Ama sen onunla kayboldun.” “Evet. Emel’e yaklaştıkça aslında kendimden uzaklaştım. Onu bahane ettim. Kalbimi siper ettim, nefsime zırh yaptım. Rüyalar, sabah namazları. Artık daha fazla kör olamam.” Kadir gözlerini yavaşça kaldırdı, Ömer’in gözlerine baktı: “En karanlık an, sabaha en yakın olandır. Belki de senin sabahın bugün başladı.” Ömer: “Bu sabah, ilk defa gerçek bir sabah gibi geldi bana.” İkisi de sessizce sokakta yürümeye başladılar. Adımlar ağır ve kararlıydı. Artık yol, bir daha terk edilmeyecek şekilde yeniden çizilmişti; Ömer’in kalbi hem kendi iç yolculuğuna hem de Rabbine açılmıştı...
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.