Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
TÜRKİYE’DE BEYAZ TÜRK HEGEMONYASI
Türkiye’deki “Beyaz Türk” kimliği etrafında şekillenen kültürel-siyasal hegemonya, dünyadaki yönetim modellerinin sınıfsal, etnik ve kültürel iktidar biçimleriyle karşılaştırılarak incelenmiştir. Maka...
35. Bölüm

Varoluşun Sınırlarında Ötekileştirme: Kierkegaard’ın ‘Birey’ ve ‘İman Sıçraması’ Kavramları Işığında Türkiye’de ‘Beyaz Türk’ Hegemonyasının İnşası ve Psiko-Sosyal Sonuçları

18 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Özet:

Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Kemalist modernleşme projesi tarafından inşa edilen ve etnik (Türk), dini (Sünni-İslam) ve sosyo-kültürel (seküler-Batıcı) niteliklerle tanımlanan ‘Beyaz Türklük’ hegemonik kimliğini, Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard’ın varoluşçu felsefesinin temel kavramları olan ‘birey’, ‘kaygı’, ‘umutsuzluk’ ve ‘iman sıçraması’ üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Makale, Kemalist ulus-inşa sürecinin, Kierkegaard’ın ‘sürü’ veya ‘kalabalık’ olarak eleştirdiği, otantik olmayan bir kolektif bilinç yarattığını iddia etmektedir. Bu süreç, ‘Beyaz Türk’ normativitesini bir ‘kamusal din’ haline getirerek, bu normlara uymayan etnik (Kürt, Roman, Ermeni vs.), dini (Alevi, gayrimüslim) ve mezhepsel (dindar muhafazakar) grupları ‘öteki’leştirmiş ve onları bir varoluşsal kaygı ve umutsuzluk (‘fortvivlelse’) durumuna mahkum etmiştir. Çalışma, bu grupların maruz kaldığı dışlayıcı ve asimilasyoncu politikaları, Kierkegaard’cı bir perspektifle, otantik benliğin inkarı ve ‘sıçrama’ yapma imkanının gasp edilmesi olarak yorumlamaktadır. Aynı zamanda, hegemonik kimliğin taşıyıcılarının da bu yapay ve dışlayıcı normativiteye sıkışarak kendi otantikliklerini kaybettikleri tezini sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla tartışmaya açmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye’nin demokratikleşme ve çoğulculaşma mücadelesinin, Kierkegaard’cı anlamda kolektif bir ‘iman sıçraması’nı –yani, ötekinin farklılığını bir tehdit olarak değil, bir zenginlik ve diyalog imkanı olarak kucaklayacak etik bir sıçramayı– gerektirdiği argümanını geliştirmektedir.

Anahtar Kelimeler: Beyaz Türklük, Kemalizm, Hegemonya, Søren Kierkegaard, Varoluşçuluk, Öteki, İman Sıçraması, Otantiklik, Asimilasyon, Türkiye Modernleşmesi.

1. Giriş: Tezin ve Kuramsal Çerçevenin Sunumu

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu modernleşme projesi, homojen bir ulus-devlet yaratma arzusuyla şekillenmiştir. Bu proje, sadece siyasi ve ekonomik bir dönüşümü değil, aynı zamanda toplumsal bir mühendislik faaliyetini de içermekteydi. Bu çalışmanın temel tezi, bu mühendisliğin merkezine, etnik olarak Türk, dini olarak (nominal olarak) Sünni-İslam ve sosyo-kültürel olarak seküler-Batıcı bir yaşam tarzını benimsemiş bir üst kimlik olarak ‘Beyaz Türklük’ idealinin yerleştirildiği yönündedir. Bu ideal, sadece bir vatandaşlık tanımı olmakla kalmamış, aynı zamanda ‘makbul vatandaş’ın prototipini oluşturarak, bu normlara uymayan tüm grupları ‘öteki’, ‘azınlık’, ‘yabancı’ ve hatta ‘düşman’ olarak kodlayan hegemonik bir araç işlevi görmüştür.

Bu hegemonyayı analiz etmek için geleneksel Marksist veya post-yapısalcı eleştiriler oldukça değerlidir. Ancak, bu makale, konuyu daha derin bir varoluşsal ve psikolojik boyuta taşımak için Søren Kierkegaard’ın felsefesini merkeze almaktadır. Kierkegaard, 19. yüzyıl Danimarka’sının Hıristiyan toplumunu eleştirirken, bireyin otantik varoluşunun, toplumun dayattığı kalıplar ve ‘sürü’ (‘Pobel’) zihniyeti tarafından nasıl boğulduğunu analiz etmişti. Onun ‘kaygı’ (angest), ‘umutsuzluk’ (fortvivlelse) ve nihayetinde özgürleştirici bir hamle olan ‘iman sıçraması’ (troens spring) kavramları, Türkiye bağlamında son derece açıklayıcı bir güce sahiptir. Kemalist proje, ‘Beyaz Türklük’ üzerinden bir ‘kamusal din’ (civil religion) inşa ederek, bireyleri bu yapay kolektif kimliğe ‘sıçramaya’ zorlamış, reddedenleri ise varoluşsal bir kaygı ve dışlanmışlık durumuna itmiştir.

2. Kierkegaard Felsefesinin Ana Hatları: Birey, Kaygı ve Sıçrama

Kierkegaard’ın felsefesinin özü, soyut sistemler veya evrensel doğrular değil, somut, tek tek ‘birey’dir (den Enkelte). Ona göre, modern hayatın en büyük tehlikesi, bireyin ‘kalabalık’ içinde kaybolması, kendi sorumluluğundan kaçarak anonim bir ‘sürünün’ parçası haline gelmesidir. Bu, ‘otantik olmama’ halidir.

Kaygı (Angest): Kierkegaard için kaygı, özgürlüğün beraberinde getirdği bir durumdur. Birey, sonsuz olasılıklar karşısında bir baş dönmesi, bir ‘hiçlik korkusu’ hisseder. Bu, patolojik bir korku değil, varoluşun bir koşuludur.

Umutsuzluk (Fortvivlelse): Otantik olmama halinin sonucudur. Kişi ya kendisi olmak istemez (zayıf benlik) ya da kendisi olmaya çalışırken yanlış bir şeye (servet, şöhret, toplumsal onay) yaslanır. Bu, benliğin kendi içinde bir çatışma halidir.

İman Sıçraması (Troens Spring): Akıl ve mantıkla çözülemeyecek çelişkiler (Kierkegaard için bu, Tanrı’nın insan olması paradoksuydu) karşısında, rasyonel hesaplamaları bir kenara bırakarak atılan özgürleştirici bir adımdır. Bu, irrasyonel bir kör inanç değil, kişinin tüm varlığıyla, risk alarak ve kaygıyı kucaklayarak verdiği bir varoluşsal karardır.

Bu çerçeve, Türkiye’deki kimlik politikalarını analiz etmek için bir lens işlevi görür.

3. Kemalist Modernleşme ve ‘Beyaz Türk’ Kamusal Dininin İnşası: Bir Kierkegaard’cı Okuma

Kemalist proje, Osmanlı’nın çok kimlikli, çok dinli yapısından homojen bir ulus yaratma kaygısı taşıyordu. Bu, Kierkegaard’cı anlamda bir ‘kaygı’ydı: Belirsizlik, çöküş korkusu ve yeni bir gelecek inşa etme özgürlüğünün yarattığı baş dönmesi. Proje, bu kaygıyı yönetmek için ‘Beyaz Türklük’ idealini mutlak, tartışılmaz bir norm olarak sundu. Bu, bir tür ‘Kemalist kamusal dini’ydi; vatandaşlık, bu dine iman etmekle eşdeğer hale getirildi.

Sürü Zihniyeti ve Otantik Olmama: Tek parti dönemi ve sonrasında, medya, eğitim sistemi (Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Andımız), hukuk ve kültür politikaları (Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi) aracılığıyla topluma tek bir doğru yaşam biçimi dayatıldı. Bireyden, kendi etnik, dini ve kültürel aidiyetlerini askıya alarak bu kolektif ‘sürü’ kimliğine uyması beklendi. Kierkegaard’ın eleştirdiği ‘sürü’, burada ‘Türk ulusu’nun homojenleştirilmiş tahayyülüydü. Bu kimliği içselleştirmek, otantik olmamanın, kendine yabancılaşmanın kurumsal teşvikiydi.

Ötekinin Umutsuzluğu: Bu hegemonik proje, normlara uymayanlar için derin bir varoluşsal ‘umutsuzluk’ yarattı.

Kürtler: Anadilde eğitimin yasaklanması, ‘Dağ Türkleri’ retoriği, bireyin en temel varoluşsal ifade aracı olan dili inkara zorlandı. Kişi, ya kendi benliğini reddederek ‘Türk’ olmayı seçecek (kendinden umutsuzluk) ya da kendi benliğinde ısrar ettiği için sistematik ayrımcılık ve şiddete maruz kalacaktı (umutsuzca kendisi olmaya çalışmak).

Aleviler: Sünni-İslam’ın norm kabul edilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden organize edilmesi, Alevi inancını gayri-resmi, görünmez kıldı. Alevi birey, ya kimliğini gizleyerek ‘sürüye’ karışacak ya da dışlanma riskini göze alacaktı. Dersim (1937-38) gibi olaylar, bu umutsuzluğun fiziksel şiddet boyutuna işaret eder.

Dindar Muhafazakarlar: Seküler yaşam tarzının norm haline getirilmesi (şapka kanunu, laiklik ilkesinin katı yorumu), dindar bireyleri kamusal alandan dışladı. İnanç, özel alana hapsedilen, kamusal görünürlüğü ‘irtica’ tehdidi olarak kodlanan bir unsur haline geldi.

Gayrimüslimler: Varlık Vergisi (1942), 6-7 Eylül Olayları (1955), bu grupları maddi ve manevi olarak tüketerek, onları ‘ebedi öteki’ ve ‘potansiyel hain’ konumuna itti. Bu, bir topluluğun topyekün varoluşsal güvenliğinin yok edilmesidir.

4. Hegemonik Kimliğin Taşıyıcıları: Normativitenin Psikolojik Tuzakları

Kierkegaard’cı analiz sadece mağdurları değil, aynı zamanda hegemonik kimliğin taşıyıcılarını da inceler. ‘Beyaz Türk’ kimliğini taşıyan veya ona uymaya çalışan bireyler de bu durumdan azade değildir.

Sahte Bir Güvenlik Hissi: Sürüye uymak, Kierkegaard’ın deyimiyle ‘estetik varoluş’ aşamasında kalmak, kaygıyı bastıran sahte bir güvenlik ve üstünlük hissi verir. Birey, kendi değerini otantik benliğinden değil, ait olduğu ‘seçkin’ kategoriden alır.

Öteki Üzerinden Kendini Tanımlama: Bu kimlik, ancak ‘öteki’nin (Kürt, dindar, Alevi) aşağılanması, dışlanması veya asimile edilmesi üzerinden anlam bulur. Bu, benliğin kırılganlığının ve kendi başına bir anlam inşa edememesinin göstergesidir. Bu, Kierkegaard’cı anlamda bir ‘umutsuzluk’ biçimidir; çünkü benlik, kendi dışındaki bir şeye (ötekine olan üstünlük hissine) yaslanmaktadır.

Eleştirel Öz-Düşünümün Kaybı: Hegemonik kimlik, eleştirel düşünceyi ve öz-düşünümü engeller. Kemalist ilkeler dogmalaştırılarak sorgulanamaz hale getirilmiştir. Kierkegaard için ise otantik varoluş, sürekli bir öz-düşünüm, sorgulama ve seçim sürecidir.

5. Çıkış Yolu Olarak Diyalojik bir ‘İman Sıçraması’: Ötekiyle Yüzleşme

Kierkegaard’ın çözümü, bireyin korkularını ve kaygılarını kucaklayarak, rasyonel hesaplamaların ötesine geçen bir ‘iman sıçraması’ yapmasıdır. Türkiye bağlamında bu, kolektif ve siyasi düzeyde yorumlanabilir.

Bu ‘sıçrama’, geleneksel anlamda dini bir iman değil, etik ve politik bir hamledir. Mevcut hegemonik, dışlayıcı ve homojenleştirici paradigmadan, çoğulcu, çok-kimlikli ve diyaloğa dayalı bir paradigmaya atılacak cesur bir sıçramadır. Bu sıçrama:

Kaygıyı Kabulü Gerektirir: Farklılık korkusundan, belirsizlik kaygısından kaçmak yerine, onu kabul etmek ve onunla yaşamayı öğrenmek.

Risk Almayı Gerektirir: Hegemonik kimliğin sahte güvenliğini terk etmeyi, ötekiyle kurulacak yeni ve eşitlikçi bir ilişkinin getireceği riski ve belirsizliği göze almayı gerektirir.

Ötekinin ‘Öteki’ Olmaktan Çıkışını İçerir: Kierkegaard’da iman sıçraması, paradoksal olanı (Tanrı-insan) kabul etmektir. Türkiye’deki paradoks ise, ‘Türklük’ tanımının tek ve mutlak olmadığı, ulusun aslında çok katmanlı, melez ve çeşitli olduğu gerçeğidir. Sıçrama, bu çokkatmanlılığı bir tehdit değil, bir zenginlik olarak görmeyi gerektirir.

Bu, ancak her kesimden bireyin, kendi kimliklerini ve tarihlerini yeniden sorgulayarak, ötekinin hikayesini dinlemeye ve anlamaya cesaret etmesiyle mümkün olabilir. Bu, kolektif bir öz-düşünüm ve özeleştiri sürecidir.

6. Sonuç

Søren Kierkegaard’ın varoluşçu felsefesi, Türkiye’deki ‘Beyaz Türk’ hegemonyası fenomenini analiz etmek için güçlü ve derinlikli bir araç sunar. Bu analiz, meselenin sadece siyasi veya ekonomik olmadığını, aynı zamanda derin psikolojik ve varoluşsal boyutları olduğunu ortaya koyar. Kemalist modernleşme, bir yandan ‘ötekiler’ üzerinde yıkıcı bir umutsuzluk ve kaygı yaratırken, diğer yandan hegemonik kimliğin taşıyıcılarını otantik olmayan, kırılgan ve eleştirel düşünceden yoksun bir varoluşa hapsetmiştir.

Türkiye’nin demokratikleşme ve barış inşa etme mücadelesi, Kierkegaard’ın ‘iman sıçraması’ olarak adlandırdığı türden radikal bir dönüşümü gerektirmektedir. Bu, geçmişin hataları ve yarattığı acılarla yüzleşmeyi, farklılık korkusunu aşmayı ve nihayetinde, kimliklerin birbirini dışlamadığı, diyaloğa dayalı, çoğulcu bir kamusal alan inşa etme riskini ve sorumluluğunu almayı gerektiren etik ve varoluşsal bir sıçramadır. Ancak böyle bir sıçrama, hem bireyler hem de toplum olarak otantik bir varoluşa ve gerçek bir huzura ulaşmanın yolunu açabilir.

Kaynakça

Ahıska, M. (2010). Occidentalism in Turkey: Questions of Modernity and National Identity in Turkish Radio Broadcasting. I.B. Tauris.

Bora, T. (2017). Cereyanlar: Türkiye’de Siyasi İdeolojiler. İletişim Yayınları.

Çağaptay, S. (2006). Islam, Secularism, and Nationalism in Modern Turkey: Who is a Turk?. Routledge.

Kierkegaard, S. (1843). Fear and Trembling. (Korku ve Titreme, çev. Bilge Karasu, Hil Yayınları).

Kierkegaard, S. (1844). The Concept of Anxiety. (Kaygı Kavramı, çev. Mustafa Bilge, Türkiye Felsefe Kurumu).

Kierkegaard, S. (1849). The Sickness unto Death. (Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, çev. M. Mukadder Yakupoğlu, Doğu Batı Yayınları).

Navaro-Yashin, Y. (2002). Faces of the State: Secularism and Public Life in Turkey. Princeton University Press.

Özyürek, E. (2006). Nostalgia for the Modern: State Secularism and Everyday Politics in Turkey. Duke University Press.

Saraçoğlu, C. (2011). Kürtlerin ‘Öteki’leştirilmesi: Türkiye’de Etnik Milliyetçilik ve Mekânın Yeniden İnşası. İletişim Yayınları.

Shankland, D. (2003). The Alevis in Turkey: The Emergence of a Secular Islamic Tradition. RoutledgeCurzon.

Üngör, U. Ü. (2011). *The Making of Modern Turkey: Nation and State in Eastern Anatolia, 1913-1950*. Oxford University Press.

Yıldız, A. (2001). *Ne Mutlu Türküm Diyebilene: Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938)*. İletişim Yayınları.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL