Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
TÜRKİYE’DE BEYAZ TÜRK HEGEMONYASI
Türkiye’deki “Beyaz Türk” kimliği etrafında şekillenen kültürel-siyasal hegemonya, dünyadaki yönetim modellerinin sınıfsal, etnik ve kültürel iktidar biçimleriyle karşılaştırılarak incelenmiştir. Maka...
53. Bölüm

İşlevselcilik ve Hegemonya: Durkheimyan Bir Çerçeveden ‘Beyaz Türklük’ Normunun Türkiye Toplumsal Yapısındaki İşlevi ve Patolojileri

18 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Özet:

Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu modernleşme projesi olan Kemalizm tarafından inşa edilen ve etnik (Türk), dini (Sünni-İslam) ve sosyo-kültürel (seküler-Batılı) niteliklerle tanımlanan ‘Beyaz Türk’ kimliğini, Émile Durkheim'ın işlevselci (fonksiyonalist) teorisi ışığında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Temel argümanımız, bu hegemonik kategorinin, Durkheim'ın kavramlarıyla, erken Cumhuriyet’in ‘mekanik dayanışma’dan ‘organik dayanışma’ya geçiş sürecinde yeni bir kolektif bilinç yaratma işlevi gördüğüdür. Ancak, bu görünürde işlevsel olan yapı, aynı zamanda anomi ve patolojik bir dayanışma biçimi de yaratmış; etnik, dini ve mezhepsel ‘ötekileri’ dışlayarak, marjinalleştirerek ve şiddet uygulayarak toplumsal bütünleşmeyi değil, derin bir toplumsal parçalanma riskini beraberinde getirmiştir. Bu makale, söz konusu hegemonik projenin işlevsel ve disfonksiyonel (çatışmacı) yönlerini, tarihsel ve sosyolojik veriler eşliğinde diyalektik bir sorgulamaya tabi tutmayı hedeflemektedir.

Anahtar Kelimeler: Beyaz Türklük, Kemalizm, Émile Durkheim, İşlevselcilik, Kolektif Bilinç, Anomi, Hegemonya, Toplumsal Dayanışma.

1. Giriş: Teorik Çerçeve – Durkheim ve İşlevselcilik

Émile Durkheim’a göre toplum, canlı bir organizma gibidir ve her bir sosyal kurumun (din, eğitim, hukuk) bu organizmanın devamlılığı ve istikrarı (düzen) için bir işlevi vardır. Toplumsal değişim, dayanışma biçimlerinin dönüşümüyle anlaşılır: Benzerlik üzerine kurulu, bireyselliğin bastırıldığı mekanik dayanışmadan, iş bölümü ve karşılıklı bağımlılık üzerine kurulu organik dayanışmaya geçiş. Bu geçiş, güçlü bir kolektif bilinç (toplumun ortak inanç ve değerler bütünü) gerektirir. Normların zayıfladığı, bireyin toplumdan koptuğu durum ise anomi olarak adlandırılır ve patolojik bir sonuçtur (Durkheim, 1893; The Division of Labor in Society).

Türkiye’nin modernleşme süreci, Osmanlı’nın çok uluslu, çok dinli yapısından (bir nevi mekanik dayanışma) ulus-devlet modeline (organik dayanışma hedefi) hızlı bir geçiş deneyimidir. Bu radikal dönüşüm, yeni ve homojen bir kolektif bilinç inşasını zorunlu kılmıştır. İşte ‘Beyaz Türklük’ kategorisi, bu ihtiyaca yönelik işlevsel bir cevap olarak okunabilir.

2. ‘Beyaz Türklük’ Normunun İşlevsel Analizi: Yeni Kolektif Bilincin İnşası

Durkheim’cı bir bakışla, Kemalist modernleşme projesi, yukarıdan aşağıya, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin organik dayanışmasını sağlayacak ortak bir kolektif bilinç yaratma projesidir. ‘Beyaz Türk’ kimliği, bu kolektif bilincin somutlaşmış ideal tipidir ve birkaç temel işlev görmüştür:

Toplumsal Bütünleşme (Integration) İşlevi: Parçalanmış bir imparatorluk enkazından yeni bir ulus yaratmak için ortak bir aidiyet duygusu şarttır. Türk etnisitesi, Sünni-İslam (kontrol altında) mirası ve seküler Batıcılık üçlüsü, bu ortak aidiyetin sınırlarını çizmiş, “biz” kimliğini tanımlayarak görünürde bir bütünleşme sağlamıştır (Göle, 1997; The Forbidden Modern: Civilization and Veiling).

Normatif Düzen (Regulation) İşlevi: Yeni rejim, vatandaştan beklenen davranış, düşünce ve yaşam tarzı kalıplarını bu normatif ideal üzerinden tanımlamıştır. Eğitim müfredatı, medya söylemi, hukuki düzenlemeler (ör. kılık kıyafet kanunları) ve resmi törenler, bu normları sürekli pekiştirerek toplumsal düzeni regulate etmeyi amaçlamıştır (Üstel, 2004; "Makbul Vatandaş"ın Peşinde).

Mekanikten Organiğe Geçişte Köprü İşlevi: Bu homojen kimlik tanımı, aslında organik dayanışmanın temeli olan farklılaşmış bir toplum yaratmaktan ziyade, mekanik dayanışma benzeri, zorunlu bir homojenlik dayatmıştır. Bu, geçiş dönemine özgü bir çelişki ve paradokstur. Amaçlanan, modern, laik, ulusal bir bilinç etrafında kenetlenmiş bir organik toplumdur, ancak araç, oldukça mekanik bir dayatmadır.

3. Hegemonyanın Patolojik Sonuçları: İşlevsizlik, Anomi ve Sembolik Şiddet

Durkheim’ın teorisi, bir kurumun görünür işlevinin yanı sıra gizli işlevleri ve disfonksiyonları (patolojileri) üzerine de düşünmeyi gerektirir. ‘Beyaz Türk’ normativitesi, bir yandan yukarıdaki işlevleri görürken, diğer yandan toplumsal organizma için ciddi patolojilere yol açmıştır:

Anomik Durum ve Marjinalizasyon: Normatif idealin dışında kalanlar (Kürtler, Aleviler, dindar Muhafazakarlar, Gayrimüslimler) için bu süreç, derin bir anomi yaratmıştır. Bu gruplar, kendi kolektif bilinçleri ile dayatılan yeni kolektif bilinç arasında sıkışmış, toplumsal normlarla olan bağları zayıflamış veya kopmuştur. Bu, bir kimlik bunalımı ve toplumsal yabancılaşma halidir. Örneğin, “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyaları (1928-50'ler arası), Kürtler ve diğer azınlıklar üzerinde bir kültürel anomi yaratmıştır (Kırıkkanat, 2011; Gülün Öteki Adı).

Patolojik Dayanışma ve Şiddetin Meşrulaştırılması: Dayanışma, “biz”i güçlendirmek adına “öteki”ne yönelik dışlayıcı, aşağılayıcı ve hatta şiddet içeren pratiklerle sağlandığında, bu Durkheim’cı anlamda patolojik bir hal alır. 1934 Trakya Olayları (Yahudilere yönelik), 6-7 Eylül 1955 Pogromu (Rumlara yönelik), Dersim İsyanı ve sonrası (1937-38, Alevi-Zaza nüfusa yönelik) ve Alevilere yönelik sistematik asimilasyon politikaları, bu patolojik dayanışmanın tarihsel tezahürleridir. “Biz” bilinci, “onlar”ın fiziksel veya sembolik olarak tasfiyesi üzerinden inşa edilmiştir (Akçam, 2012; The Young Turks' Crime Against Humanity).

Sosyolojizm ve Tarihin İşlevsel Okunması: Durkheim’ın sosyolojizm ilkesi (toplumsal olguları yine toplumsal olgularla açıklamak), resmi tarih yazımının ‘Beyaz Türk’ perspektifinden nasıl işlevselleştirildiğini anlamak için kullanılabilir. Tarih, Türk ulus-devletinin meşruiyetini ve homojenliğini pekiştirecek şekilde yeniden yazılmış, gayrimüslimlerin ve azınlıkların emekleri ve varlıkları görünmez kılınmıştır. Bu, kolektif bilinci güçlendirmek için geçmişin araçsallaştırılmasıdır.

4. Diyalektik Sentez ve Sonuç: İşlev ile Çatışma Arasında

Durkheim’ın işlevselci perspektifi, ‘Beyaz Türklük’ hegemonyasını anlamak için güçlü bir araç sunar, ancak yeterli değildir. Çünkü bu analiz, kaçınılmaz olarak Marxist çatışma teorisi ve eleştirel teori ile diyaloga girmeyi gerektirir.

Tez (İşlevselcilik): ‘Beyaz Türklük’ normu, ulus-devlet inşası sürecinde istikrar, düzen ve bütünleşme sağlama işlevi görmüştür.

Antitez (Çatışmacı Teori): Bu istikrar ve bütünleşme, egemen sınıfın (askeri-sivil bürokrasi ve onunla ittifak halindeki burjuvazi) iktidarını ve kültürel tahakkümünü sürdürmesine hizmet eden bir araçtır. Bu, bir çatışma ve sömürü ilişkisidir. Hegemonya, Antonio Gramsci’nin işaret ettiği gibi, rıza ve zorun kombinasyonuyla işler (Keyman, 2010; Türkiye'de Ulusal Kimlik ve Sorunları).

Sentez: ‘Beyaz Türklük’ projesi, hem işlevsel hem de çatışmacı ögeleri iç içe geçiren diyalektik bir süreçtir. Erken Cumhuriyet elitleri, Durkheim’cı anlamda bir toplumsal düzen arayışı içindeydiler, ancak bu arayış, Marx ve Gramsci’ci anlamda belirli bir sınıfsal ve kültürel grubun iktidar projesine dönüştü. Sonuç, bir işlevsel patolojidir: Görünürde toplumu birleştirmeyi amaçlayan bir araç, uzun vadede onu derinden bölen, anomiye sürükleyen ve şiddeti besleyen bir mekanizma haline gelmiştir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin modernleşme macerası ve onun merkezindeki ‘Beyaz Türk’ hegemonik kategorisi, Durkheim’ın işlevselci çerçevesiyle analiz edildiğinde bile, derinden çatışmacı ve trajik bir karaktere sahiptir. Bu proje, bir yandan yeni bir kolektif bilinç inşa etmeye çalışırken, diğer yandan inşa ettiği sınırlar ve dışladığı kimliklerle, Türkiye toplumunun organik bir dayanışmaya ulaşmasının önündeki en büyük engellerden birini oluşturmuştur. Türkiye’nin demokratikleşme sorunu, büyük ölçüde, bu patolojik dayanışma modelinin yarattığı tahribatı onarma ve tüm bileşenleriyle gerçek bir organik dayanışma inşa edebilme kapasitesiyle ilgilidir.

Kaynakça

Akçam, T. (2012). The Young Turks' Crime Against Humanity: The Armenian Genocide and Ethnic Cleansing in the Ottoman Empire. Princeton University Press.

Durkheim, É. (1893). The Division of Labor in Society. The Free Press.

Göle, N. (1997). The Forbidden Modern: Civilization and Veiling. University of Michigan Press.

Keyman, E. F. (2010). Türkiye'de Ulusal Kimlik ve Sorunları. İletişim Yayınları.

Kırıkkanat, M. (2011). Gülün Öteki Adı. Doğan Kitap.

Mardin, Ş. (1973). "Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?". Daedalus, 102(1), 169-190.

Üstel, F. (2004). "Makbul Vatandaş"ın Peşinde: II. Meşrutiyet'ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi. İletişim Yayınları.

Yıldız, A. (2001). *"Ne Mutlu Türküm Diyebilene": Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938)*. İletişim Yayınları.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL