Ayşe uyandığında yanında kimseyi bula-madı, önceki geceyi parçalar halinde hatır-lıyordu, tüm. Parçalar zihninde bir araya gelmemişken mutlu hissettiren her şeyin bir rüya olduğunu geçirdi aklından. Sonra Muhammed’in ilgi bekleyen bir ço-cuk gibi huysuzlandığını fark etti. -Günaydın Dedi Ayşe esnemesini bastırıp gerinirken. Mağaradaki küf kokusu ile bütünleşmiş saçları da giysileri de aynı kokuyu etrafa yayıyordu. Elleri ile yüzünü kapattı, parmaklarının arasından etrafa baktı, ışığa doğru. Koştu-ğunu hatırladı, bunlar gerçek olamazdı, ne zamandır uyuyordu? Şafaktan alacakaranlığa kadar yürümüş-lerdi, uzandığı anda sızmış olmalıydı. Soğuktan titriyordu, ellerini birbirine sürt-tü. Burnuna ateş kokusu geldi, parıltısı sıcak bir halı gibi zemine yayılıyordu. -Ateşi sen mi yaktın? diye sordu Berivan da beklendiği gibi kısa ve öz ko-nuştu. Fırtına bitmeden yola devam edemeyiz dedi Berivan. Gürüldeyen rüzgâr sarkıtların arasından sıyrılıp yüzlerine bir tokat gibi çarpıyordu.
Kısa süreliğine güneş ışığı belirince mağa-rayı kaplayan nem kesme kristaller gibi parladı. Çiğ damlaları yukardaki oluklardan süzü-lüyordu, etrafı saran sessizlik tedirginlik veriyordu. Ayşe çantasından kara kalemini çıkarıp Berivan’ın karakalem resmini çizmeye başladı. Geçmişte çizdikleri çoğu zaman yabancı kişilerdi, bu yabancıların kişiliklerini mü-dahale etmeden kağıda dökerken yaratıcı-lık da devreye giriyordu. Mağaradakilerle zorunlu yakınlık sürdür-düğünden artık onları yabancı saymıyordu. Gözünün önündeki somut bilgiyi iyice kavramasına rağmen gerçeği belli eden yanları anlamaya çalışıyordu. Muhammed burada beklemenin bir anlamı yok deyip tek başına yola devam etmeye karar vermişti. Serbest bırakılmış bir vahşi hayvan gibiy-di, siz kadınlar mağarada beni bekleyin demişti. Elleri ile dikenleri ve yüzüne çarpan ıslak dalları savuşturdu. Onunki baş döndüren daireler çizen bir pusulaydı. Ağaçlar toprağın içinde kayıyor gibiydi, yolunu kesiyor kendilerine hayat verilmiş gibi bedenlerini önüne atıyor dalları ile onu tuzağa düşürmeye çalışıyordu. Ararat dağının zirvesine giden yol labirent gibiydi ölmekte olan şeylerin hüküm sür-düğü ışık almayan bir labirent. Bastığı karlı zeminin altında belki de öldü-rülmüş gerilla mezarlığı vardı. Ayağı. Bir ağaç köküne takılınca sendele-di. Acı bileğine bir ok gibi saplanmıştı. Yüzü-nü buruşturmasına ve bedeninin karanlığa gömülmesine rağmen silahı elindeydi. Çocukluğunu düşünmeye başladı, karlar arasına gömülürken, babası onu hiç sev-memişti, annesi öldüğünde bunu saklaması için hiç Bir neden kalmamıştı. Daha iyi bir hayat. İçin evden ayrılmış eşini kaybetmişti, hayat ona yeni bir şans vermiş ve Ayşe’yi tanımıştı, şimdi bu lanet dağın tepesinde onu kaybetmek istemiyor-du.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.