Çirkin ve zarafetten yoksun bazı kadınlar, gerektiği gibi övmesini bildiklerinden, ömür boyunca sevilmişlerdir. andre mauroıs
Şiirin Gözü
Derin bir yurt sevgisi, tarih bilinci, bireysel ve toplumsal duyarlılık taşıyan güçlü bir şiir kitabı olarak çok katmanlı ve kapsamlı bir çalışmadır. Kitap, yedi tematik bölümde toplanan şiirlerle Tü...
4. Bölüm

Zamana Akarmış Sevgiler

20 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
“Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim, çözülmüyor Mihriban...”

Abdürrahim Karakoç
***
“Zamana akarmış bütün sevgiler.”
III. Bölüm
***
Zamana Akan Sevgi

Sular köpürür, sular coşar,
Çarpar başını kıyıya
Salkım söğüt eğilerek suyun yanağına
Öper usulca.
Su ve zaman birlikte akmakta...

Gözler sularda dalgın
Suya değerken birkaç dal/ılgın
Dayanır akımına suyun
Akan suya, geçen zamana
Beyaza çalmış saçlarım,
Gözlerim zamanda dargın...

Bir saman çöpü kadar hafif duygularım
Bir saman çöpü kadar çaresiz
Bitkin ve yılgın
Su ve zamana teslim savrulmakta
Seneler kıvrım kıvrım
Yaprakları tek tek sayarım...

Duygularım mı akar, ben mi bilmem
Yürek sevginde bir değirmen
Ve suyunda sen
Ununda sen
Dumansın bacamda tüten
Çarkımsın başımı döndüren...

Saman çöpü nasılsa ırmakta
Sararmış, solgun ve yorgun
Koşarken kucağına mavi denizin
Öylesine zamanla akar giderim
Bir kır çiçeği gibi kıyıda
El sallar bana güzel gözlerin...

***
Renklerim Uykuda

Kucak kucağa oturmuş
Mavilerim ve yeşilim
Şaha kalkıp, uçmuş
Olmuşum Anadolu’da bir kilim
Renklerim dalmış uykuya.

Ne kırmızıya, ne pembeye hasret
Öylesine doygun ve dingin
Şebnem dolu bir sabahta Anlatmaya dönmez dilim
Renklerim dalmış uykuya…

Bu duygular, bu efkâr, bu suskunluk
Gelen bu acı sonbahar
Yer sarı, gök sarı, her şey sapsarı
Büklüm büklüm uzar yollar Renklerim dalmış uykuya
Üstünde bir yığın yaprak
Sarıp sarmalamış kara toprak Ne silinir, ne de solar Beni bunlar oyalar
Renklerim dalmış uykuya…

Sallamıştım fırçamı delidolu
Sermiştim sana giden her yolu
De ki maviyi, pembeyi, moru
Zümrüt yeşili ovalarım uçtan uca Renklerim dalmış uykuya...
Başı göklerde değer dağlarım
Yedi renge sarılmış doyunca
Mavi denizlerim boylu boyunca Ne gülerim ne ağlarım Renklerim dalmış uykuya...
Orada aşk beni kovalar, ben kaçarım
Şimdi örtülmüş sütbeyaz bir sisle
Eğil de kulak ver ve dinle
Nefes alır veririm seninle
Renklerim dalmış uykuya…

***
Deli ve Karanfil

Denizli’de tarihi meydan Bayramyeri
Andırırdı bu dünyada bir mahşeri
Bitmezdi koşuşturma, bitmezdi telâş
Sesler yükselirdi gün boyu canhıraş
Kum gibi savrulurken insan seli
Çiçekçi önünde beklerdi bir deli
Dudağında bir türkü, dinletirdi herkesi
Karşısında boynu bükük karanfil destesi…

“Gözlerin kara üzüm
Bakışın süzüm süzüm
Ben sevdadan yanmışım
Karışmış yazım güzüm...”

Üst-baş palas pandıras, yırtık pırtık
Gözlerinde yanardı gizemli bir ışık
Köylü, kentli, çoluk çocuk, kadın erkek
Gülerdi delinin haline dudak bükerek
Sesi de pek dokunaklı, öylesine yanık
O söyledikçe artardı çevrede kalabalık.

“Karanfilin aşkına
Dönmüşüm ben şaşkına
Benim gönlüm delidir
Akar sevda köşküne.”

Öpüp okşayıp bir karanfili yakasına takardı
Çiçekçi hışımla deliye bir tokat atardı
Çiçekçi bu, dini imanı paradır, para
Geçmemiş başından ne ayrılık, ne sevda
Giderken, gözleri yanarak bizim mecnun
Çiçekçi attığı tokattan pek memnun
Türkü inlerdi bir zaman arka sokaktan
Zar zor duyulurdu gürültüden şamatadan…

“Dudakların bal kiraz
Bitmez onda işve, naz
Benim bahtım karadır
Sen olsun güldür biraz.”

Uzatmayalım yıllar yılları kovaladı
Çarşı deliyi, deli çarşıyı oyaladı
Bizim delide saç baş ağardı
Dev marketler, çarşılar şehri sardı
Ağzına kadar doldu taştı Denizli
Bilinmez oldu kim yabancı kim yerli.

Gün be gün çarşı sessizliğe büründü
Ne deli, ne de karanfil ortalıkta göründü
O gün bu gün ararım karanfil delisini
Velim sen getir o güzel türkünün gerisini.

“Karanfil sen hasretsin
Gönlümde bir servetsin
Güzel seven ölmezmiş
Ecel bana n’eylesin…”

***
Papatyasını Arayan Adam

Saçlarına karlar yağmış bir adam
Dolanır durur tarla, bayır
Bilmez ne sabah, ne akşam
Mahzun bakışları buğulu
Gözleri çelik gibi deler ufku.

Dedim: “Arkadaş hayırdır, hayır
Ne arasın böyle kızgın güneşte?
Git uzan bak ne güzel gölge
Ya da mavi sularda serinle.

Koyu kahve gözlerini bana çevirdi
Dedim bu adam ya mecnun ya deli
Sözleri sanki bir şiir seli:
“Türküler yakmıştım taze baharda
Dizeler yazmıştım onun ardı sıra
Sulamıştım tutunduğu toprağı
Okşamıştım dizi dizi her yaprağı
Düşlerime bile girmişti güzelim
Nerde bulurum onu tez söyleyin?”

Dedim, “Bu adam öyle boş değil
Zavallının hali hiç hoş değil
Adını söylersen o güzelin
Belki sana yardım ederim.”

Gözleri tararken dört yanı
Sesi titrek, ağlamaklı
Dedi, “Papatyadır onun adı
Damağımda kalmıştı tadı.”

Dedim, “Yaz güneşi geldi kavurdu
Yapraklarını yel üfürdü savurdu
Ama üzülme, gamlanma sen
Başka çiçekler bulurum istersen.”

Bizim şair yere diz çöktü oturdu
Dağda, taşta ses var, onda yoktu.
Son sözleri zar zor duyuldu:
“Hani bekleyecektin beni papatya
Yaşanır mı sanırsın sensiz bu dünya!”

***
Düş

Sardıkça dört yanımı yalan dolan
Dedim, “Al başını başka yerde oyalan.”
Dağlar aştım, ovalar geçtim bir anda
Yol gösterdi bana cici bir kelebek
Serildi önüme mavi dumanlı bir yayla
Savrulduk kelebekle oradan oraya...

Yıkandım ak sularda köpük köpük
Bulutlar uçuştu başımda bölük bölük
Derdimi aldı börtü böcek
Kalmadı ateşim, küllerim sönük
Dört yanımı sardı binbir çiçek
Çıktı karşıma ay yüzlü bir papatya...

Güzelliğinden gözlerim kamaştı
Nutkum tutuldu, dilim dolaştı
Dizlerimde derman bitti ha bitecek
Derken Papatya bana yaklaştı
“Dost çayımdan bir yudum çek
'Sar bedeni bedene' doya doya…”

O çayları peş peşe bardağa döktü
Sardı dört yanımı pespembe bir örtü
Canlandı elim ayağım tek tek
Bir de baktım gece bitmiş, şafak söktü
Ortada ne papatya var, ne bir içecek
Çınlar kulağımda yanık bir türkü...

“Deli gönül seni avutamadım
Papatyadan bir türlü ayıramadım...”

***
Vurgun

Gözlerimde yeşilin bin bir tonu
Okşar yaprağı
Okşar toprağı
Dağ taş, kurt kuş duyar sesimi
Koklar nefesimi.

“Divane gönül sevda yorgunu
Yemiş bir Papatya vurgunu.”

Mevsim papatya mevsimi
Yatağım çayır çimen
Titrer üstümde telli kavak
Salınır tarlada başak
Papatya delisi olurum ben
Bahar yelleri esti mi?

“Divane gönül sevda yorgunu
Yemiş bir Papatya vurgunu…”

***

Geceyi Dinlerim

Geceyi dinlerim sensiz
Gece sessiz
Avare avare dolaşırken sokaklarda
Gökte yıldızlar kayıp gider
Düşlerimle beraber.

Geceyi dinlerim sensiz
Gece sessiz
Bir türkü dudaklarımda
Sorma, halim bin beter
Gören kim bilir ne der.

Geceyi dinlerim sensiz
Gece sessiz.
Herkes kol kola kaldırımlarda
Kara bağrımı ayrılık ezer
Çıkmaz senden bir haber.

Geceyi dinlerim sensiz
Gece sessiz.
Başımı çarparım duvarlara,
Gel artık zülfü kara dilber
Yaramı ellerinle sarıver...

***
Bir Kalem Olsam

Bir kalem olsam, durmadan yazan
Ellerinde okşanıp ısınan
Kalem kaydıkça soldan sağa
Hece hece seni okusam...

Bir defter olsam, önünde duran
Gözlerinle aydınlanan
Döküldükçe harfler boşluğa
Ellerimde zıplatsam...

Bir türkü olsam, şöyle sıladan
Sazın bam telinde, tam damardan
Dağa taşa, kuş kurda
Güzelliğini anlatsam...

Bir yağmur olsam, delice yağan
Gökteki bulutları yere yığan
Rahmet olup inerek toprağa
Islatsam seni sırılsıklam...

Olsaydım zaman içinde bir zaman
Ucu başı hiç olmayan
Saat denilen her durağa
Adını yazdırsam...

Ve olsaydım bir şiir, şöyle sevdadan
Noktasız, virgülsüz
Ezbere okurken soluk soluğa
Kucağında yığılıp kalsam…

***
Karadeniz Güzeli

Sırtında ağır küfesi
Çıkıp gider yokuştan
Boncuk boncuk terleri
Silmeye varmaz eli
Koynu tombul memeli
Kulağı altın küpeli
Karadeniz güzeli.

“Karadeniz, Karadeniz
Biter mi bizim hasretimiz”

Bir gider, bir bakar koyaktan
Ay gibi doğar şafaktan
Bakışı canlar yakar
Çile yüklü omuzlar
Gözleri orman yeşili
Burnu kibar kemerli
Karadeniz güzeli.

Karadeniz, Karadeniz
Biter mi bizim hasretimiz?

***
Karanfil
Ak gerdanda gördüğüm
Çiçektin dürüm dürüm
Bakma bana öyle boynu bükük
Boşa çıktı her düşüm
Bir ömre sığmayan karanfil
Koynumda hasret kokulu mendil...

Yaprağın vardı ince uzun
Duruşun vardı pek mahzun
Bakma bana öyle boynu bükük
Kalmamış benim tadım, tuzum...
Ak duvaklı, baldudaklı karanfil
Al başımdan bu sevdayı sil...

Toy gençliğin türküsü
Yarım kalan öyküsü
Yıkılmayan sevda köprüsü
Bakma bana öyle boynu bükük
Tadı damakta kalan karanfil
Sevmek neymiş sen de bil...

***
Kasımpatı

Sıra sıra uzanır yaslı dağlar
Duman duman puslu yaylalar
Ovalar yorgun, sarı benizli
Susmuş börtü böceğin dili.
Bu gelen sonbahar Kasımpatı
Bulutlar yaprağına ondan ağladı…

Çiçeğin var tabak tabak
Eteğin dolu yaprak yaprak
Bende sonbahar rüzgârı
Sendeki güzelliğe bak…

Dalgalar azgın, çarpar kıyıya
Toprak yangın, doymuyor suya
Yaprağında çiy tanesi
Garip garip öter serçesi.
Bu gelen sonbahar Kasımpatı
Elimi kolumu çaresizlik bağladı…

Karşımda Kasımpatı
Lüle lüle saçları
Yorgun yüreği yakar
Gün ışığı bakışları…

***
Ay Işığında

Dağlar göz alımına koyu yeşil
Etekleri mavi sularda serpilir
Çam, çalı, meşe, kocayemiş ve zeytin
Her biri ötekinden cömert ve zengin
Kızgın güneşte boylu boyunca dinlenir.

Sen bu kıyıları bilmezsin güzelim
Bu kumsal, bu deniz seni bilir…

Sütbeyaz noktalar gibi yazlıklar
Körfezin koynunda sıra sıra dizilir
Acem gülü, yasemin ve begonvil
Yoluna serpilmiş al şalvarlı gelindir
Nane, kekik, püren kokulu bayırlar
Börtü böceğe nimettir, berekettir.

Sen bu kıyıları bilmezsin güzelim
Bu çiçek, bu böcek seni bilir…

Bir ay doğar tez akşamdan
Kararan sular yıkanır şavkından
Sabahtan akşama dolanan şu adam
Işık sağanağı yağarken Ay’dan
Uzayıp giden yakamozlar
Sevdalı adamı usulca yutar.

Sen bu kıyıları bilmezsin güzelim
Burası Akbük Körfezi’dir
Esen yelinde adın gizlidir…

***
Eleni ile Aliş

Bir temmuz gecesi Ege’de
Denizi okşar Ay ışığı
Deniz ve ay çalkalanır gece boyunca
Kucaklaşır, sevişirler doyunca.
Ay maviye, deniz beyaza bürünür.

Bir sevgi seli sarhoş eder her balığı
Kımıldayan dalgaları güldürür
Çamlar, zeytinler eğmiş başını
Balıklar martılara gümüş görünür.

Kara gözlü, yanık yüzlü balıkçı
Kulaç kulaca yarar denizi
Işıltısı parlarken bir fenerin
Mavi sulara usulcacık gömülür.

Karşı kıyıda menekşe gözlü bir kız
Açmış kollarını bekler yapayalnız
“Aliş gel! Aliş gel!” diye çırpınır
Martılar çığlık çığlığa ötüşür.

Neden sonra deniz, ada, sandal, bulutlar dillendi
Bilir misin dedi şaire ne sevdalar yaşandı
Seninki onun yanında
“Acı soğan kuru yavandı.”
Dağlar maviye, deniz yeşile boyandı
Ege’de hasret ölümle neden öpüşür?

***
Bal Gözlü

Ellerin vardı yumuk yumuk
Sardıkça kalemi ince ince
Sevinçten uçardı harfler
Dört köşe olurdu defter
Durmadan adını ezberler
Kalemin olmak isterdim o an.

Çevrildikçe sayfalar teker teker
Sözcükler el ele bayram eder
Noktası virgülü olmuş inci boncuk
Ben eli ayağına dolanmış
Yanını yönünü şaşırmış çocuk
Defterin olmak isterdim o an.

Kulağımda çınlardı kadife sesin
Seni andığımda kesilirdi nefesim
Duyduğum her şarkıyı, türküyü
Yazdığım her şiiri, öyküyü
Ezbere sana okumak isterdim
Kitabın olmak isterdim o an.

Sarı yıldızdın penceremde her şafak
Çiçektin bahçemde açan sarızambak
Tarlamda başak başak buğday
Gündüzünde Güneş, gecende Ay
Gözlerine dolmak isterdim.
Işığın olmak isterdim o an.

Toy gençlikte, tozpembe çağımda
Yol, yöntem bilmez yaşımda
Kavak yelleri eserken başımda
İçtiğin suda, yediğin aşında
Sofranı ben kurmak isterdim
Katığın olmak isterdim o an...

Nice mevsimler geldi geçti üstümden
Nice yıllar akıp gitti önümden
Seninle başlardı işim gücüm
Seninle süslenirdi hayalim, düşüm
Hayra yormak isterdim Bal Gözlüm
Düşün olmak isterdim o an...

***
Sarı Sıcak Haziran

Sarı sıcak bir haziran
Kasıp kavururken Güneş
İçimde harlı bir ateş
Boynumda sevdadan urgan
Sarmış beni dört yandan

Dolaşırken sokaklarda çaresiz
Çıkıp gelse rahmetli babam
Derdi: “Utan oğul utan!
Sıcakta dövülür harman
Sırtından ter fışkırmadan
Kalırsın aşsız, ekmeksiz
Şudur size tek duam:
Kıtlık, darlık vermesin yaradan.”
Sevda ile yanmak mı oğul?
Git sevgi deryasında istersen boğul
Yiğit olacaksan eğer yiğit
Sevdanı da sinende erit.”

“Sarı sıcak bir Haziran
Kor alevden beter sevdan
Dayan oğlum, sen de dayan
Bir sen misin bu sıcakta yanan...”

***
Su Güzeli Sultan

Su Güzeli Sultanım ben
Tat almam otelden, motelden
Olsun başımı sokacak bir evim
Bir de kitapsız gezmez Velim.

Alırım hortumu, kaparım süpürgeyi
Aklarım paklarım her yeri
Ördek gibi havuzda, denizde
Su Güzeli Sultanım ben evimizde.

Çekerim altıma koca şalvar
Allı güllü yazma takar
Her yer suyla dolup taşar
Görenler bilmem neden şaşar.

Üstümde ak bulutlar dolanır
Önümde mavi deniz uzanır
Balıklar, martılar beni tanır
Kim yorulur, kim usanır
Su Güzeli Sultanım ben her yerde...

***
Bir Sen Olsaydın

Kaçkar dağlarında bir çiçek
Kınalı keklik gibi sekerek
Allı pullu cici bir kelebek
Avuçlarıma usulca konan
Bir sen olsaydın, Birsen...

Karadeniz’de bir martı olup
İstanbul’u mesken tutup
Sarıyer sahilinde oturup
Dizlerime uzanıp yatan
Bir sen olsaydın, Birsen...

Boğaz sularında elleri apak
Burnu fındık, kiraz dudak
Gamze gamze açmış al yanak
Gönlüme inci mercan saçan
Bir sen olsaydın, Birsen...

Bakışında her derde ilaç
İpek gibi alnına düşmüş saç
Kestane renginde güzel bir taç
Beni sımsıkı saran yorgan
Bir sen olsaydın, Birsen...

Memleket böylesini ne gördü, ne duydu
Kaderim zamanın akışına uydu
Deyip diyeceğim hepsi buydu
Umarsız dertlerime derman
Bir sen olsaydın, Birsen...

Ben zamana yenildim, bir bilsen
Bu kördüğümü bir sen çözsen
Gündüz serap, gece düşsen
Bitmez düşlerimi hayra yoran
Bir sen olsaydın, Birsen...

***
Resmin Önünde

Mor dağlarım vermiş el ele
Etekleri doymuş zümrüt yeşile
Yamaçlarda papatya, sümbül, lale
Bir de rahmet yağarsa hele
Bulutlar el uzatır yüceden yüceden...

Yaylada yanar bir çoban ateşi
Akşam yıldızı çobanın ebedi kardeşi
Bir kaval sesi yankılanır birazdan
Yürek yanıktır, harsız olmaz
Türkün dudakta heceden heceden...

Gün ağarırken karşı dağlar ışıldar
Uyanır börtü böcek, kuşlar cıvıldar
Toprak kokar, ağarır sular
Yalansız dolansız dünyalar
Uyanır karanlık geceden, geceden...

Kıyılar benzer ince dantele
Yar gelip görse, ahvalim böyle
Uzanıp dalsam şu mavi göle
Olsam balıklara bir yele
Yutsa beni inceden inceden...

Bir ulu kavak dibine beni gömseler
Yaprağıyla üstümü güzelce örtseler
Başucuma körpe bir andız fidanı dikseler
Velim adını, sanını hepten silseler
Başım kalkmasa secdeden secdeden...

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL