Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
ŞAH MEHMET ( Masalları) Hüseyin TURHAL
Kısa Öz Açıklama: Bu eser, genellikle Anadolu'nun zengin sözlü geleneğinden derlenmiş, kaybolmaya yüz tutmuş masalları bir araya getirir. Bu masallar; bilgelik, dürüstlük, iyilik-kötülük mücadelesi g...
14. Bölüm

Kudret Kalesi ve Şah Mehmet

16 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Şah Mehmet Masalları

Masal: 14
Kudret Kalesi ve Şah Mehmet

Vaktiyle, göklere uzanan, rüzgârın bile zor tırmandığı yüce bir dağın zirvesinde, gizemli ve kadim bir yer vardı: Kudret Kalesi. Bu kale, adı gibi, heybetli bir gücün ve güzelliğin yuvasıydı. Kalenin içinde ise, dillere destan güzelliğiyle bilinen, adeta cennetten düşmüş bir melek misali, genç ve narin bir sultan yaşardı: Sultan Gülizar.
Gülizar’ın gözleri, berrak pınar suyu gibi duruydu; saçı, akşam güneşinin yansımaları misali altın sarısıydı; kalbi ise bir güvercin kadar masum ve merhametliydi. Kalenin huzurunu ve güzelliğini kıskanan tek bir gölge vardı: Kalenin eteklerindeki karanlık bir manastırda yaşayan, yüzü ve ruhu kötülükle yoğrulmuş bir Keşiş.
Keşiş, Gülizar'ın güzelliğine göz koymuş, kirli arzularıyla yanıp tutuşuyordu. Sık sık kaleye sızmanın yollarını arar, sultanı rahatsız eder, tehditkâr sözlerle huzurunu kaçırırdı. Gülizar, her ne kadar asil bir ruha sahip olsa da, bu karanlık musallat karşısında kendini çaresiz hissediyordu.
O dönemde, yedi iklim dört bucakta adından saygıyla söz edilen, yalnızca kılıcının değil, aynı zamanda ruhunun erdemiyle de tanınan ulu bir hükümdar vardı: Şah Mehmet. Şah Mehmet, keramet sahibiydi; adaleti, güneşin doğuşu gibi kaçınılmazdı. En büyük meziyeti ise, mazluma olan derin merhameti ve dudaklarından düşürmediği güçlü dualarıydı. İnsanlar, onun adını anarak zor zamanlarda güç bulur, adaletinin her yere ulaşacağına iman ederlerdi.
Kara günler birbiri ardına sıralanırken, Keşiş'in cüretkârlığı bir son noktaya ulaştı. Fırsatını bulduğu bir akşamüstü, gizlice Kudret Kalesi’nin avlusuna süzüldü ve Gülizar'ın karşısına dikildi. Sultan'ı yakalamak için uzanan o kirli eller, Keşiş'in ruhundaki çirkinliği yansıtıyordu.
İşte o an, Gülizar'ın kalbinden bir feryat koptu. Bu feryat, ne bir çığlık ne de basit bir yardım isteğiydi; bu, saf bir ruhun son sığınağıydı. Bütün gücüyle bağırdı:
"Yetiş ya Şah Mehmet! Medet!"
Sultanın sesi, sıradan bir ses değildi. O masumiyetin gücüyle, Kudret Kalesi'nin rüzgârları o sesi yakaladı ve bir mızrak gibi fırlattı. Ses, kilometrelerce dağların arkasına, vadilerin derinliklerine yankılanarak ulaştı.
Şah Mehmet, o an uzak diyarlardaki otağında, halkının meseleleriyle meşguldü. Ancak birdenbire, ruhunda keskin bir sızı hissetti. Sanki bir ceylanın son nefesi, ciğerlerine dolmuştu. Gözlerini kapattı ve o titrek, umut dolu sesi duydu: “Yetiş ya Şah Mehmet!”
Vakit kaybetmeden, Şah Mehmet ayağa kalktı. Dudaklarına, atalarının ona öğrettiği, zor anlarda en büyük gücü çağıran, kainatın sırrını barındıran o kutlu sözler geldi: İsm-i Âzam! Kalpten gelen bir teslimiyetle bu güçlü duayı okumaya başladı.
Dua daha bitmeden, otağın önünde, gökyüzünden inen bir ışık huzmesi belirdi. Işık dağıldığında, önünde duran, sadece efsanelerde var olan bir at vardı: Uçan At! Bu atın yelesi, yıldız tozlarından örülmüş gibi parlıyor, kanatları ise bulutlardan yapılmış gibi görünüyordu.
Şah Mehmet, tereddüt etmeden Uçan At’a sıçradı. İsm-i Âzam'ın gücü, atın nallarına, rüzgâra hükmetme yeteneği verdi. Dağlar, vadiler ve nehirler, onun altında bir harita gibi hızla kayboluyordu. Şah Mehmet, sanki bir ok gibi, sesin geldiği yöne doğru, gökyüzünde bir iz bırakarak uçtu.
Kısa bir süre sonra, Kudret Kalesi'nin burçları göründü. Şah Mehmet, Uçan Atı ile kale avlusuna, Keşiş’in ve Sultan Gülizar'ın tam yanına, gökten bir yıldız gibi indi. Atın inişinin yarattığı rüzgâr, Keşiş’i bir an sersemletti.
Keşiş, bu ilahi müdahaleyi görünce dehşetle donakaldı. Uzattığı eli havada kaldı.
Şah Mehmet, kılıcını çekmeden, yalnızca gözlerinin adaletli bakışlarıyla Keşiş’e döndü. Sesi, bir gök gürültüsü gibi avluda yankılandı: "Senin gibi karanlık bir ruha, bu kutsal mekânda ve bu masum ruhun yanında yer yok!"
Keşiş, Şah Mehmet'in manevi gücü ve karizması karşısında diz çöktü. Korkudan dili tutulmuştu. Şah Mehmet, onun kötülüğünü Kudret Kalesi'nden silip attı.
Sultan Gülizar, kurtarıcısını görünce gözyaşları içinde kaldı. Şah Mehmet'in karşısında eğildi, minnettarlıkla: "Beni kurtaran, adalet ve merhametinizdir, ey Şahım!"
Şah Mehmet, genç sultanı nazikçe ayağa kaldırdı. "Bir feryadı duymayan hükümdar, neye yarar ki, ey Gülizar? Sen ki kalbi saf olansın, senin feryadın, ta gök katlarında bile duyulur."
O günden sonra, Şah Mehmet, Kudret Kalesi'ni fethetti; ancak bu fetih, kılıçla değil, adalet ve merhametle yapılmıştı. Kalenin yeni sahibi, artık sadece Gülizar değil, aynı zamanda Şah Mehmet’in sonsuz adaleti ve koruyucu gücü oldu. Keşiş'in karanlık gölgesi silindi, yerine Şah Mehmet'in getirdiği huzur ve aydınlık yayıldı.
Kudret Kalesi, artık yalnızca bir kale değil, Şah Mehmet'in kerametinin ve mazlumlara uzanan merhametinin ebedi bir nişanesi olarak kaldı.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL