Rızalık Yolu İnsan-ı Kâmil’e Seyrü Sülûk Ve Mârifettulaha Erme
İnsanın içsel dönüşümünü bir köpek metaforu üzerinden anlatan tasavvufî bir seyrü sülûk risalesidir. Kümese girip tavukları yiyen köpeğin hikâyesi, bilinçsizlikten farkındalığa, suçtan telafiye uzanan...
On Altıncı Yüzyıl Anadolu'sunda Faaliyet Gösteren Hubyar Sultan Ve Onun Kurumsallaştırdığı Hubyar Ocağı'nı, Disiplinlerarası Bir Bakış Açısıyla İnceleme
Hubyar Sultan ve Hubyar Ocağı: Tarihsel Materyalist, Sosyolojik ve Psikolojik Bir Çözümleme
Öz: Bu makale, 16. yüzyıl Anadolu'sunda faaliyet gösteren Hubyar Sultan ve onun kurumsallaştırdığı Hubyar Ocağı'nı, disiplinlerarası bir bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma, Hubyar Sultan'ın tarihsel kişiliği ve ona atfedilen menkıbeleri, Marxist tarihsel materyalizm, sosyoloji, psikoloji ve felsefe disiplinlerinin ışığında ele alacaktır. Temel tez, Hubyar Sultan figürünün, merkezi otorite tarafından baskıya uğrayan, ekonomik sıkıntılar çeken ve kültürel kimlik arayışındaki kırsal Anadolu halkının kolektif bilincinin bir tezahürü olduğudur. Ocağın kurumsallaşması ise, bu kolektif bilincin, sosyo-ekonomik koşullara bir antitez olarak örgütlü bir yapıya (sentez) dönüşmesi olarak yorumlanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hubyar Sultan, Alevilik, Ocak, Tarihsel Materyalizm, Menkıbe, Keramet, Kolektif Bilinç, Anadolu Heterodoksisi.
1. Giriş: Tarihsel Bağlam ve Teorik Çerçeve yüzyıl Anadolu'su, Osmanlı İmparatorluğu'nun hem zirvesine ulaştığı hem de derin iç çelişkilerle boğuştuğu bir dönemdir. Yavuz Sultan Selim'in Şii Safevi tehdidine karşı başlattığı şiddetli mezhepçi politikalarla başlayan süreç (Örneğin, 1514 Çaldıran Savaşı sonrası Kızılbaş katliamları), Kanuni döneminde daha da derinleşen bir sosyo-ekonomik krize evrilmiştir. Tımar sisteminin bozulması, ağır vergiler, göçebelikten yerleşik hayata zorlanma (iskan politikaları) ve Celali İsyanları gibi büyük toplumsal hareketler, kırsal Anadolu halkı için hayatı giderek daha da zorlaştırmıştır (1).
İşte Hubyar Sultan'ın tarihsel olarak var olduğu düşünülen 1490-1582 yılları, tam da bu çalkantılı döneme denk gelmektedir. Onu ve ocağını anlamak, sadece dini bir figürü değil, bu tarihsel koşulların ürünü olan bir sosyal fenomeni anlamaktır. Bu çalışma, aşağıdaki teorik çerçevelerden hareket edecektir:
Marxist Tarihsel Materyalizm: Olayları, üretim ilişkileri, sınıf çatışmaları ve ekonomik temel üzerinden okumak.
Sosyoloji: Dini kurumların sosyal işlevi, dayanışma ağları ve kolektif kimlik inşası.
Psikoloji: Menkıbelerin bireysel ve toplumsal psikolojik ihtiyaçları (ümitsizlik, adalet arayışı, güçsüzlük) karşılama biçimleri.
Felsefe: İktidar, otorite ve heterodoksi (ana akım dışı inanç) ilişkisi.
2. Tarihsel Bir Figür Olarak Hubyar Sultan: Tez ve Sınıf Temelli Bir Okuma Tarihsel kayıtlarda silik bir iz bırakan ancak sözlü gelenekte son derece canlı olan Hubyar, bir "derviş-gazi" profili çizer. Onun Celali İsyanları'ndaki (veya benzeri toplumsal hareketlerdeki) muhtemel rolü, onu salt bir "ermiş" olmaktan çıkarıp, sosyal ve siyasi bir aktör konumuna yerleştirir.
Marxist Bir Tez: Hubyar Sultan, ezilen tebaa (reaya) sınıfının bir temsilcisi/temsilcisi olarak okunabilir. Merkezi Osmanlı bürokrasisinin (Hakim Sınıf) baskıcı vergi ve toprak rejimine karşı, kırsal kesimin (Ezilen Sınıf) sesi ve örgütleyicisidir. Onun mücadelesi sadece dini değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal adalet arayışıdır. Tekkesini Tokat'ın ücra bir köyüne kurması, merkezden uzak, özerk bir alan yaratma ve bir "karşı-iktidar" odağı inşa etme çabası olarak yorumlanabilir (2). Bu, Osmanlı merkezi otoritesine (tez) karşı gelişen bir antitez hareketidir.
3. Hubyar Ocağı'nın Kurumsallaşması: Sentez ve Sosyolojik İşlev Hubyar'ın bireysel karizması, onun ölümünden sonra bir kuruma dönüşmüştür. Hubyar Ocağı, tarihsel materyalist bakışla, yukarıdaki antitez hareketinin kurumsal bir senteze dönüşmüş halidir.
Sosyal Dayanışma Ağı: Ocağın, geniş bir coğrafyaya yayılan milyonlarca Alevi için manevi bir merkez olmasının altında, derin bir sosyolojik işlev yatar. Devletin sağlayamadığı/yasakladığı sosyal güvenlik, dayanışma, adalet dağıtımı ve kimlik inşası hizmetlerini bu ocaklar üstlenmiştir. "Ocakzade dedeler", sadece dini liderler değil, aynı zamanda birer toplumsal hakem, arabulucu ve sosyal örgütleyicilerdir (3).
Kültürel Direniş Mekanizması: Ocağın merkezi (dergah-türbe), devletin resmi Sünni-Hanefi ideolojisine karşı, heterodoks Alevi kimliğinin sürdürüldüğü, yeniden üretildiği ve korunduğu bir kültürel direniş odağıdır.
4. Menkıbelerin Psiko-Sosyal ve Felsefi Analizi Menkıbeler, tarihsel gerçekliklerden ziyade, toplumsal bilincin mitolojik ifadeleridir. Her bir keramet, yaşanan kolektif travmalara ve psikolojik ihtiyaçlara verilen sembolik bir yanıttır.
Fırın Kerameti: Bu menkıbe, baskı ve zulüm karşısında metaneti ve manevi gücün üstünlüğünü simgeler. Hubyar'ın kızgın fırından sağ çıkması, Osmanlı-Safevi çatışmasında katliamlara maruz kalan Kızılbaş toplulukların, yok edilemez olduklarına dair kolektif bir inanç ve psikolojik telkindir. "Sakallarının buz tutması" ise, zulmün soğukluğuna ve onu bile donduran manevi bir güce işaret eder.
Kırk Bin Askeri Doyurması: Bu, ekonomik kıtlık ve adaletsiz bölüşüm gerçeğine karşı geliştirilmiş bir ütopik fantazidir. Küçük bir kazandan koca bir orduyu doyurmak, "bir lokmayı kırk kişiye paylaştırmak" erdeminin abartılı bir metaforudur. Bu, açlık ve yoksullukla boğuşan kitlelerin, adil bir bölüşüm ve ekonomik bereket arzusunun dışavurumudur.
Asasıyla Su Çıkarması & Denizi Kurutması: Bu kerametler, doğa üzerinde hakimiyet kurma teması etrafında şekillenir. Kurak topraklarda su çıkarmak, tarım toplumunun en temel ihtiyacına işaret eder ve Hubyar'ı bir "kültür kahramanı" konumuna yükseltir. Denizi kurutması ise daha felsefi bir anlam taşır: İnsan iradesinin (ve maneviyatın) doğanın ve imkansız görünen engellerin (deniz) karşısındaki zaferidir. Bu, devasa Osmanlı devleti karşısında kendini güçsüz hisseden bireyin, manevi bir figür aracılığıyla güç ve iktidar fantezisini gerçekleştirmesidir.
5. Sonuç ve Değerlendirme Hubyar Sultan fenomeni, 16. yüzyıl Anadolu'sunun sosyo-ekonomik çelişkilerinden doğmuş çok katmanlı bir olgudur. Tarihsel bir aktör olarak, merkezi otoriteye karşı kırsal kesimin adalet arayışının (antitez) bir temsilcisidir. Kurumsallaşarak bu arayışı kalıcı ve örgütlü bir yapıya (sentez) dönüştürmüştür. Ona atfedilen menkıbeler ise, bu süreçte yaşanan kolektif travma, umut, öfke ve arzuların psiko-sosyal dışavurumlarıdır.
Hubyar Ocağı, devletin dışladığı bir topluluğa kimlik, dayanışma ve anlam dünyası sağlayarak ayakta kalmasını sağlamıştır. Bu analiz, dini figür ve kurumların, salt teolojik metinlerle değil, içinde şekillendikleri maddi koşullar ve toplumsal psikoloji ile birlikte okunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Hubyar Sultan, hem tarihin bir öznesi hem de ezilen sınıfların kolektif bilincinin yarattığı bir nesne olarak, Anadolu'nun sosyal tarihini anlamak için kritik bir anahtardır.
Kaynakça (Örnek Mahiyetinde):
İnalcık, H. (1973). The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600. Londra: Phoenix Press.
Ocak, A. Y. (2003). Osmanlı İmparatorluğu'nda Marjinal Sufilik: Kalenderîler. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Salman, M. & Yıldırım, R. (2017). Alevism-Bektashism: A Brief Introduction. Ankara: Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Yayınları.
Melikoff, I. (1998). Uyur İdik Uyardılar: Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları. İstanbul: Cem Yayınevi.
Dressler, M. (2013). Writing Religion: The Making of Turkish Alevi Islam. New York: Oxford University Press.
Engels, F. (1850). Almanya'da Köylü Savaşı. (Din ve Toplumsal Hareketler ilişkisi bağlamında).
Freud, S. (1913). Totem ve Tabu. (Toplumsal mitlerin psikanalitik yorumu bağlamında).
Weber, M. (1922). Ekonomi ve Toplum. (Karizmatik otorite ve rasyonalizasyon kavramları bağlamında).
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.