Rızalık Yolu İnsan-ı Kâmil’e Seyrü Sülûk Ve Mârifettulaha Erme
İnsanın içsel dönüşümünü bir köpek metaforu üzerinden anlatan tasavvufî bir seyrü sülûk risalesidir. Kümese girip tavukları yiyen köpeğin hikâyesi, bilinçsizlikten farkındalığa, suçtan telafiye uzanan...
Öz: Bu makale, 16. yüzyılın başında Safevi Devleti'nin kurucusu ve Kızılbaş hareketinin karizmatik önderi Şah İsmail Hatayi'yi, diyalektik materyalist bir tarih anlayışı çerçevesinde, psikolojik, sosyolojik ve felsefi boyutlarıyla ele almaktadır. Çalışma, Şah İsmail fenomenini, basit bir "tarikat lideri" veya "hükümdar" figürü olmanın ötesinde, tarihsel koşulların ürünü ve aynı zamanda bu koşulları dönüştüren bir özne olarak yorumlamayı amaçlamaktadır. Tez, onun önderliğinin, ekonomik çöküntü içindeki göçebe Türkmen aşiretlerinin (tez) ile merkezi, Sünni-Osmanlı siyasi ve dini otoritesine (antitez) karşı geliştirdiği heterodoks bir tepki ve yeni bir siyasi-dini sentez (Safevi Devleti) inşa etme çabası olduğudur. Bu süreç, karizmanın sosyolojisi, kolektif bilinç inşası ve bir "meşruiyet felsefesi" oluşturma mücadelesi olarak incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Şah İsmail, Kızılbaşlık, Tarihsel Materyalizm, Sosyal Hareketler, Meşruiyet, Heterodoksi.
Giriş
Şah İsmail (1487-1524), tarihsel rolü itibarıyla Doğu ile Batı’yı, siyaset ile dini, göçebe ile yerleşik kültürü kesişim noktasında konumlanan çok katmanlı bir şahsiyettir. Onu salt bir siyasi aktör veya dini bir figür olarak okumak, olgunun karmaşıklığını anlamakta yetersiz kalacaktır. Bu çalışma, İsmail’i ve onun temsil ettiği Kızılbaş hareketini, üretim ilişkileri, sınıf çatışmaları ve ideolojik mücadeleler bağlamında, Marksist tarih analizinin araçlarını kullanarak sorunsallaştıracaktır. Aynı zamanda, bu hareketin kolektif psikolojisini, karizmatik otoritenin sosyolojisini ve dayandığı felsefi (özellikle de Hurufi ve Şii imamet) temelleri irdeleyecektir. Temel argümanımız, Safevi hareketinin, bir "tarihsel moment"in ürünü olduğu ve mevcut çelişkileri (tez-antitez) aşarak yeni bir sentez yarattığıdır.
1. Tarihsel Materyalist Bir Çerçeve: Ekonomik ve Sosyal Arka Plan (Tez ve Antitez)
Marksist perspektiften bakıldığında, 15. yüzyılın sonlarında Anadolu ve İran coğrafyası derin çelişkilerle doluydu.
Tez (Mevcut Durum - Çöküş): Anadolu’da, merkezi Osmanlı iktidarının taşradaki kontrolü sınırlıydı. Göçebe Türkmen aşiretleri (başlıca Varsak, Rumlu, Ustacalu, Tekelu vs.), yerleşik düzene tam entegre olamamış, ekonomik olarak marjinalleşmiş ve siyasi olarak dışlanmış bir sınıfı temsil ediyordu. Ağır vergiler, toprak kaybı ve geleneksel göçebe yaşam tarzlarının baskı altına alınması, bu kitlelerde derin bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. Bu, hareketin maddi temelini ve sınıfsal dinamiğini oluşturur.
Antitez (Muhalefet - Osmanlı Sistemi): Bu grupların karşısında, merkezi, Sünni-Hanefi ideolojisi üzerinden meşruiyetini tesis eden ve yerleşik çiftçi-esnaf sınıflarının çıkarlarını gözeten Osmanlı düzeni vardı. Bu düzen, göçebeleri bir tehdit ve "sorun" olarak görüyordu.
İdeolojik Boşluk ve Arayış: Mevcut Sünni otorite bu gruplara cevap veremediği için, heterodoks Sufi çevreler (özellikle Erdebil merkezli Safevi Tarikatı) bir çekim merkezi haline geldi. Bu tarikat, dini katılıktan uzak, senkretik (İslam-Şamanizm-Hurafilik karışımı), ve karizmatik bir şeyh etrafında kenetlenen bir yapı sunuyordu.
İşte Şah İsmail, bu tarihsel diyalektiğin içine doğdu. Babası Şeyh Haydar'ın öldürülmesi ve dedesi Şeyh Cüneyd'in şehit edilmesi, onu hem bir intikam sembolü hem de meşru bir lider (mürşid, mehdi, hatta tanrılaştırılmış bir varlık) haline getirdi.
2. Psikolojik ve Sosyolojik Boyut: Karizmanın İnşası ve Kolektif Kimlik
Şah İsmail’in liderliği, Max Weber’in tanımladığı "karizmatik otorite"nin neredeyse saf bir örneğidir.
Karizmanın Psikolojisi: Henüz 7 yaşında kaybettiği babasının ve ailesinin trajedisi, onun etrafında bir "kurtarıcı" beklentisi yarattı. Kendisini "Hatayi" mahlasıyla yazdığı, sade ve halkın anlayabileceği Türkçe deyişlerle Anadolu'daki kitlesine ulaştırması, psikolojik bir bağ kurma stratejisiydi. Bu deyişlerde kendisini Ali'nin soyuna, hatta bazen Hakk'ın tecellisine (ʿacazu'l-Hū) kadar yücelten ifadeler, yoksul ve umutsuz kitlelerde mesiyanik (mehdevi) bir heyecan uyandırdı.
Kolektif Kimlik ve Aidiyet (Kızılbaşlık): Takipçilerinin kızıl bir başlık (tāc-ı Haydarī) takması, güçlü bir grup kimliği ve aidiyet duygusu yarattı. Bu, sosyolojik açıdan, "biz" ve "onlar" (Sünni Osmanlı) ayrımını keskinleştiren bir sınır çizme (boundary-making) eylemiydi. Bu sembol, aynı zamanda şehit edilen liderlerine (Şeyh Haydar) sadakatin ve fedakarlığa hazır olmanın da bir göstergesiydi. Bu psiko-sosyal dinamik olmadan, Kızılbaş ordusunun gösterdiği askeri başarı ve sadakati anlamak mümkün değildir.
3. Felsefi ve İdeolojik Temeller: Sentezin İnşası
Şah İsmail, felsefi olarak karmaşık ve katmanlı bir dünya görüşünü temsil ediyordu. Bu, saf bir Şiilik değil, heterodoks bir sentezdi.
Hurufilik ve Vahdet-i Vücud: Şah İsmail'in şiirlerinde Hurufi etkiler (harflerin gizemi ve numeroloji) ve Ibn Arabi kökenli Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği) felsefesi belirgindir. Bu onun, kendisini ilahi bir varlık olarak sunmasının felsefi zeminini oluşturur. "Kâlû Belâ" inancıyla harmanlanan bu düşünce, müritlerinin ona olan bağlılığını ezeli bir sözleşmeye (misak) dönüştürüyordu.
İmamet Doktrininin Siyasallaşması: On iki imam Şiiliği, Safevi Devleti resmi olarak bu mezhebi benimsedikten sonra devletin resmi ideolojisi haline geldi. Ancak başlangıçtaki Kızılbaş inancı, daha radikal (ğulāt) unsurlar içeriyordu. Şah İsmail, bu radikal imamet doktrinini, siyasi iktidar iddiasının meşruiyet dayanağı haline getirdi. Kendisi sadece bir kral değil, aynı zamanda Masum İmam'ın vekili ve zuhur etmekte olan Mehdi idi.
Diyalektik Sentez: Şah İsmail, iktidara geldikten sonra bir ikilemle karşılaştı. İran'ın yerleşik Fars nüfusunu ve Sünni ulemayı yönetmek için merkezi, Sünni karşıtı ama aynı zamanda Sünniliğe daha yakın duran On İki İmam Şiiliğini resmi mezhep olarak ilan etti. Bu, diyalektik sürecin nihai senteziydi: Göçebe Türkmen radikalliği (tez) ile yerleşik Fars-Pers devlet geleneği (antitez) sentezlenerek Şii bir İmparatorluk (sentez) yaratıldı. Bu sentez, zamanla onu iktidara taşıyan Kızılbaş radikallerini bile tasfiye sürecine sokacaktı.
Sonuç ve Eleştirel Değerlendirme
Şah İsmail Hatayi, tarihsel materyalist bir okumayla, ekonomik ve sosyal çöküntü içindeki marjinalleşmiş bir sınıfın (göçebe Türkmenler), mevcut düzene (Osmanlı) karşı geliştirdiği radikal bir hareketin karizmatik önderidir. Bu hareket, psikolojik olarak mesiyanik bir heyecan, sosyolojik olarak güçlü bir kolektif kimlik (Kızılbaşlık) ve felsefi olarak heterodoks bir sentez üzerinden meşruiyet kazanmıştır.
Ancak bu analiz, onun liderliğindeki çelişkileri de göz ardı etmemelidir. İktidara gelişiyle birlikte, onu iktidara taşıyan devrimci, heterodoks dinamiği, merkezi bir imparatorluk kurma ihtiyacıyla evcilleştirmek ve dönüştürmek zorunda kalmıştır. Bu, diyalektiğin kaçınılmaz bir sonucudur: Devrimci bir hareket, iktidarı ele geçirdiğinde, kendisini var eden koşulları yok etmeye ve yeni bir statüko (tez) inşa etmeye başlar. Nitekim Şah İsmail'den sonra gelen Şah I. Abbas döneminde, Kızılbaş ocakları büyük ölçüde tasfiye edilerek merkezi ordu ve bürokrasi güçlendirilmiştir.
Bu nedenle Şah İsmail, hem bir halk kahramanı ve heterodoksinin savunucusu, hem de sonuçta merkezi, otoriter bir devletin kurucusu olarak okunabilir. Bu ikili karakter, onun kişisel iradesinden ziyade, içine hapsolduğu tarihsel diyalektiğin bir yansımasıdır.
Kaynakça
Babayan, Kathryn. Mystics, Monarchs, and Messiahs: Cultural Landscapes of Early Modern Iran. Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 2002.
Melville, Charles (ed.). Safavid Persia: The History and Politics of an Islamic Society. London: I.B. Tauris, 1996.
Sümer, Faruk. Safevî Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1992.
Şah İsmail Hatayi. Hatayî Dîvânı: İnceleme-Metin. Haz. İlhan Başgöz. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.