Rızalık Yolu İnsan-ı Kâmil’e Seyrü Sülûk Ve Mârifettulaha Erme
İnsanın içsel dönüşümünü bir köpek metaforu üzerinden anlatan tasavvufî bir seyrü sülûk risalesidir. Kümese girip tavukları yiyen köpeğin hikâyesi, bilinçsizlikten farkındalığa, suçtan telafiye uzanan...
Öz: Bu çalışma, Hacı Bektaş Veli geleneğinin temelini oluşturan ve "Eline, beline, diline sahip ol" ilkesiyle özetlenen ahlak metnini, disiplinlerarası bir yaklaşımla incelemeyi amaçlamaktadır. Metnin merkezinde yer alan "rızalık" (karşılıklı razı olma) kavramı, yalnızca dini bir öğreti olarak değil, aynı zamanda: Marksist bir perspektifle, sömürüye karşı "helal kazanç" ve emek söylemi,
Psikanalitik bir perspektifle, "cahilin kendini aklaması" ve "arifin özünü yoklaması" bağlamında bir nefs (ego) eleştirisi,
Sosyolojik bir perspektifle, Babai İsyanı sonrası travma yaşayan marjinalleştirilmiş kitleler için bir kimlik ve meşruiyet arayışı,
Felsefi bir perspektifle, "Allah'ı insan yarattı bakışı" üzerinden geliştirilen anti-dogmatik ve hümanist bir epistemoloji olarak analiz edilecektir. Çalışma, Hacı Bektaş Veli öğretisinin, 13. yüzyıl Anadolu'sunun sosyo-ekonomik çalkantıları içinde doğan, ezilenlerin sesi olmuş ve zamanla sistem içi bir mevkiye evrilmiş diyalektik bir hareket olduğunu savunmaktadır.
yüzyıl Anadolu'su, Moğol istilaları, göç dalgaları ve merkezi otorite ile yerleşik olmayan Türkmen grupları arasındaki çatışmalarla şekillenmişti. 1240 Babai İsyanı bu çatışmanın doruk noktasıydı. İsyanın kanlı bir şekilde bastırılması, heterodoks Türkmen zümrelerini derin bir kimlik ve meşruiyet krizine sürükledi. İşte Hacı Bektaş Veli'nin "Eline, beline, diline sahip ol" felsefesi ve "rızalık" merkezli etik sistemi, bu travmatik bağlamda, bir yandan içe dönük bir ahlaki disiplin, diğer yandan dışa dönük bir toplumsal barış projesi olarak ortaya çıktı. Bu makale, bu metni, birincil kaynak olarak ele alacak ve onu şekillendiren tarihsel arka planı ve evrensel felsefi çıkarımlarını disiplinlerarası bir bakışla irdeleyecektir.
1. Bölüm: Tarihsel ve Sosyolojik Bağlam: Babai Travmasından Bektaşi Sığınağına
Babai İsyanı, merkezi Selçuklu-beylik yapısına karşı, kırsal ve göçebe hayat süren Türkmenlerin bir ayaklanmasıydı. Bastırılması, bu grupların siyasi olarak dışlanması ve kültürel olarak aşağılanmasıyla sonuçlandı.
Sosyolojik Bir Okuma: Marjinalleşme ve Kimlik İnşası: Pierre Bourdieu'nün "sembolik şiddet" kavramı burada devreye girer. Selçuklu orthodoksisi, Türkmen inanç ve yaşam tarzlarını "sapkın" olarak damgalayarak meşruiyetlerini ellerinden aldı. Hacı Bektaş Veli'nin öğretisi, bu marjinalleşmeye bir tepkiydi. İsyanı doğrudan bir siyasi mücadeleye dönüştürmek yerine, alternatif bir yaşam tarzı ve değerler sistemi inşa etmeye odaklandı. "Dar gel doğru söyle" ilkesi, bu marjinal alanda ("dar") bile erdemli kalabilme çağrısıdır. Bu, bir tür "iç göç" veya kültürel otonomi arayışıdır.
Diyalektik Bir Evrim: İsyan'dan İkrar'a: Hareket, zamanla Osmanlı devlet sistemine entegre oldu. Yeniçeri Ocağı'nın piri olması, bu diyalektik evrimin en çarpıcı örneğidir: Bir zamanlar sistem tarafından ezilenlerin düşüncesi, şimdi o sistemin askeri elitinin resmi ideolojisi haline gelmiştir. Bu, Antonio Gramsci'nin "hegemonya" kavramıyla anlaşılabilir: Bektaşilik, bir yandan devletle uzlaşırken, diğer yandan kendi alternatif değerlerini (rızalık, helal kazanç) toplumsal dokuya nüfuz ettirmeye çalışmıştır.
2. Bölüm: Psikanalitik ve Felsefi Bir İnceleme: Nefsin Aklanmasından Özün Yoklanmasına
Metin, bireyin içsel dünyasına dair derin bir psikolojik gözlem sunar.
Freudyen ve Post-Freudyen Bir Okuma: Ego Savunma Mekanizmaları: "CAHİLLER kendini AKLAR" ifadesi, psikanalizdeki "akla uygunlaştırma" (rationalization) ve "yansıtma" (projection) savunma mekanizmalarının mükemmel bir tasviridir. Cahil (bilgisiz, farkındalıksız) birey, suçu ve kusuru dışarıdaki "taşa" yansıtarak egosunu korur. Buna karşılık "arif", nevrotik ego savunmalarını bırakıp, "özünü yoklayarak" gerçek benliği (self) ile yüzleşir. Bu, Carl Jung'un "gölge" ile yüzleşme ve bireyleşme (individuation) sürecine benzer.
Felsefi Bir Epistemoloji: "Allah'ı İnsan Yarattı Bakışı": Bu radikal ifade, Ludwig Feuerbach'ın dinin özüne ilişkin tezini çağrıştırır: Din, insanın kendi özünün yabancılaşmış bir yansımasıdır; insan Tanrı'yı kendi suretinde yaratır. Bu, dogmatik, katı ve insan-biçimci (antropomorfik) din anlayışlarının reddidir. Metnin "akla, mantığa, bilime, fenne yakın olana İNSAN denilir" vurgusu, bu anti-dogmatik duruşla tamamen uyumludur. İnsan, kendi yarattığı tanrı imajına değil, akıl, bilim ve vicdan gibi somut değerlere yönelmelidir.
3. Bölüm: Marksist ve Ekonomi-Politik Bir Analiz: Emek, Sömürü ve Helal Kazanç
Metnin ekonomi-politik boyutu, onu sadece bir ahlak metni olmaktan çıkarıp bir sosyal adalet manifestosuna dönüştürür.
Emek-Değer Teorisi ve "Helal Kazanç": "Alınteri dökerek emek harcayarak... helal kazanç elde edene İNSAN denilir" ifadesi, Karl Marx'ın emek-değer teorisiyle (bir metaın değerini onun içerdiği soyut emek miktarının belirlediği) dikkat çekici bir paralellik gösterir. Burada "helal", dini bir kavram olmanın ötesinde, emeğin sömürülmediği, haksız kazanç elde edilmediği bir üretim ve bölüşüm ilişkisini tanımlar. "Elini yanlış cebe atma" ve "koymadığını alma" ilkeleri, metaforik olarak, gasp, rüşvet ve sömürüyü yasaklar.
Rızalık ve Sınıf İlişkileri: "Rızalık" kavramı, kapitalist sınıf ilişkilerinin doğasında bulunan çıkar çatışmasını yumuşatan bir mekanizma olarak okunabilir. Patron-işçi, ağa-köylü ilişkisinde, sömürüyü ortadan kaldırmasa bile, bir minimal etik uzlaşı zemini yaratma çabasıdır. Mazlumun "zararını ziyanını tazmin etmek", pre-kapitalist bir formda da olsa, bir tazminat ve sosyal adalet arayışıdır.
Sonuç
Hacı Bektaş Veli geleneğinin bu merkezi metni, 13. yüzyıl Anadolu'sunun sosyo-ekonomik çelişkilerinden doğmuş, ancak evrensel bir etik sistem önermiştir. Bu sistem:
Sosyolojik açıdan, marjinalleştirilmiş bir grubun kimlik inşa sürecinin ve diyalektik evriminin bir ürünüdür.
Felsefi açıdan, dogmatizmi reddeden, hümanist ve akılcı bir epistemolojiye dayanır.
Marksist açıdan, emeği yücelten ve sömürüye karşı "helal kazanç" ve "rızalık" ile bir direniş söylemi geliştirir.
Bu disiplinlerarası analiz, metni, sadece dini bir metin olarak değil, Anadolu'nun düşünce tarihinde son derece sofistike ve modern öncesi bir eleştirel teori metni olarak okumanın olanaklarını sunmaktadır. "İnsan" olmanın dört şartı (akıl, sevgi, adalet, emek), günümüzün yabancılaşmış, sömürücü ve dogmatik toplumlarında dahi geçerliliğini koruyan radikal bir hümanist manifestodur.
Kaynakça
Tarih ve Sosyoloji:
Ocak, Ahmet Yaşar. Babailer İsyanı: Aleviliğin Tarihsel Altyapısı. Dergah Yayınları.
→ Babai İsyanı'nın sosyolojik arka planı için temel kaynak.
Barkey, Karen. Empire of Difference: The Ottomans in Comparative Perspective. Cambridge University Press.
→ Osmanlı'nın heterodoks gruplarla ilişkisini analiz eder.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.