Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Rızalık Yolu İnsan-ı Kâmil’e Seyrü Sülûk Ve Mârifettulaha Erme
İnsanın içsel dönüşümünü bir köpek metaforu üzerinden anlatan tasavvufî bir seyrü sülûk risalesidir. Kümese girip tavukları yiyen köpeğin hikâyesi, bilinçsizlikten farkındalığa, suçtan telafiye uzanan...
22. Bölüm

Aydınlanma Aklı Işığında Evrensel Bir Etik İlke Olarak RIZALIK

22 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Aklın ve Rızanın Terbiyesi: Alevi-Bektaşi Rızalık Kavramının Aydınlanma Felsefesi ile Diyaloğu

Bir Metafor Olarak Köpek

"Hak, Muhammed, Ali. Ey Dede! Sana dil verdim, haktan ve hakikatten yana baş kaldır. Döktüğünü doldur, ağlattığını güldür, yıktığını yap. Bu yolda incinme, incitme; dar gel, doğru söyle." İşte bu yola girene, RIZALIK yolunda denir.

Şu örnek üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. O bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir (yani insan suretindedir), ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, o sîrette hayvan (yani özü itibarıyla) olarak kalır.

Kişi, yaptığı eylemin iyi veya kötü olduğunun bilincine varırsa, işte o zaman sûrette insan, sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat kemale ermek için bu da yetmez. O kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir ve gerçek rızalık yolunda ilerler.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır.

Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Alevi metnindeki "kümesdeki köpek" metaforu, insanlık durumuna dair derin bir fenomendir. Köpek, eyleminin etik sonuçlarından habersizdir; onun için eylem, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Buradan hareketle, bu metafor insanın bilinç, özgürlük ve sorumluluk üçgenindeki yerini anlamak için kullanabilir.


Öz: Bu çalışma, Anadolu Alevi-Bektaşi geleneğinin merkezinde yer alan “rızalık” (karşılıklı razı olma) kavramını, 18. yüzyıl Aydınlanma felsefesinin eleştirel aklı, bireysel özerkliği ve toplumsal sözleşme düşüncesi ile diyaloga sokmayı amaçlamaktadır. Çalışma, “eline, beline, diline sahip ol” üçlemesiyle somutlaşan bireysel etik disiplinin, “köpek metaforu” üzerinden tanımlanan insanlık durumundan, aktif sorumluluk ve telafi (tazmin) yoluyla “insan-ı kâmil” mertebesine nasıl evrildiğini inceler. “Ayağına taş dolansa suç sende mi taşta mı?” sorusundaki sorumluluk vurgusunun Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” metnindeki “kendi aklını kullanma cesareti”ni göster özerk birey tanımıyla; rızalık alma sürecinin ise Rousseau’nun “toplum sözleşmesi”ndeki “genel irade” (volonté générale) arayışı ve Hegel’in “tanınma mücadelesi” ile olan paralellikleri ortaya konulacaktır. Sonuç olarak, rızalık kavramının, dogmatik bir dini emir olmanın ötesinde, akıl, özeleştiri ve sosyal adalet temelinde evrensel bir etik ilke olarak yeniden okunabileceği savunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Rızalık, Aydınlanma, Kant, Rousseau, Özerklik, Toplum Sözleşmesi, Sorumluluk, Tazmin, İnsan-ı Kâmil.

Giriş: Akıldan Rızaya Giden Yol

Aydınlanma, Batı düşüncesinde kilise ve mutlak monarşi otoritesine karşı bireyin aklını ve özerkliğini merkeze alan bir devrimdi. Voltaire’in din eleştirisi, Montesquieu’nün kuvvetler ayrılığı, Rousseau’nun toplum sözleşmesi ve Kant’ın “kendi aklını kullanma cesareti” vurgusu, bu devrimin temel taşlarıdır. İşte bu makale, bu düşünce iklimini arka plana alarak, Anadolu’da gelişen Alevi-Bektaşi geleneğinin “rızalık” ilkesinin, şaşırtıcı bir şekilde, benzer bir insanlık durumu analizinden ve etik arayıştan mustarip olduğunu iddia etmektedir. Her iki gelenek de, insanı “reşit” olmaya, yani kendi ayakları üzerinde duran, sorumluluk alan ve toplumsal barışın aktif bir faili olmaya çağırır.

1. Bölüm: “Köpek Metaforu” ve Aydınlanmanın ‘Reşit Olmayan’ İnsanı

Metindeki “Bir köpek kümeste tavukları yedi…” örneği, Aydınlanma düşüncesiyle doğrudan diyaloğa girer.

Köpek (Sûrette İnsan, Sîrette Hayvan): Eyleminin ahlaki sonuçlarından habersiz olan bu varlık, Kant’ın tarif ettiği “kendi aklını kullanma cesaretini gösteremeyen”, reşit olmayan, boyun eğen insana benzer. Kant’a göre bu insan, kendisini “aklını kullanmaktan alıkoyan” bu vesayetten kurtulmalıdır. Köpek metaforu, bu “vesayet” halini, ahlaki bilinç yoksunluğu olarak resmeder.

Bilinçlenen İnsan (Sûrette ve Sîrette İnsan): “Yaptığının iyi ya da kötü olduğu bilincine varan” birey, Kantyen anlamda aydınlanma sürecine adım atmış, kendi aklını kullanmaya başlayan özerk varlıktır. Bu, pasif bir kabullenme değil, aktif bir farkındalık halidir.

2. Bölüm: Özerklik, Sorumluluk ve “Ayağına Taş Dolanması”

Aydınlanma, bireyi tanrısal veya feodal bağlardan kurtararak onu özgür ve dolayısıyla sorumlu bir varlık haline getirir.

“Ayağına taş dolansa suç taşta mı sende mi?” sorusu, bu sorumluluğun en kesif ifadesidir. Bu, Voltaire’in “Candide” eserindeki Pangloss’un iyimser kaderciliğine yöneltilmiş bir itiraz gibidir. Kötülüğün kaynağını dışarıda, “taşta” aramak yerine, bireyin kendi eylemlerinde ve seçimlerinde araması gerektiğini söyler.

“Arif olan özünü yoklar, kâmiller kendini yoklar; CAHİLLER kendini AKLAR” ilkesi, Sokratik “kendini bil” düsturu ve Kant’ın pratik aklın eleştirisi ile birebir örtüşür. Kant için ahlak, dışarıdan dayatılan bir kural değil, özerk bireyin kendi aklıyla bulduğu evrensel yasa (kategorik imperatif) iken, burada da ahlak, dışarıyı suçlayan (“taşı suçlayan”) cahilin değil, özünü yoklayan arifin yoludur.

3. Bölüm: Rızalık: Toplumsal Sözleşme ve Tazminatın Rolü

Bu nokta, makalenin en özgün argümanını oluşturur.

Rızalık Alma ve Toplumsal Sözleşme: “Yediği tavukların parasını verip rızalık alan” birey, sadece kişisel bir günah çıkarma ritüeli gerçekleştirmemektedir. Rousseau’nun “toplum sözleşmesi”nde tarif ettiği ideal topluma doğru bir adım atmaktadır. Rousseau, bireylerin özel iradelerinden sıyrılıp “genel irade”ye (toplumun kolektif çıkarına) tabi olması gerektiğini söyler. Rızalık, tam da budur: Bireyin, mülkiyet hakkı ihlali gibi bir suçu işleyerek bozduğu toplumsal dengeyi, maddi tazminat (tavukların parası) ve manevi tazminat (gönül alma) yoluyla yeniden inşa etmesi, yani toplumsal sözleşmeyi onarmasıdır. Mağdurla varılan uzlaşı, yeni bir “genel irade” momentidir.

Hegelci “Tanınma” Mücadelesi: Bu süreç, Hegel’in efendi-köle diyalektiğindeki “tanınma” (Anerkennung) arzusuyla da okunabilir. İnsan-ı kâmil olma çabası, başkası tarafından ahlaki bir özne olarak tanınma arzusudur. Rızalık almak, bu tanınmanın somut kanıtıdır.

4. Bölüm: “Allah’ı İnsan Yarattı” Bakışı: Aydınlanmanın Radikal Eleştirisi

Metnin sonundaki “Allah’ı insan yarattı bakışıyla bak” çağrısı, Aydınlanma eleştirisiyle mükemmel bir uyum içindedir.

Bu ifade, Ludwig Feuerbach’ın “Hıristiyanlığın Özü” adlı eserindeki tezinin (tanrı, insanın yabancılaşmış özelliklerinin bir yansımasıdır) Anadolu’daki yankısı gibidir.

Voltaire’in “tanrıtanımaz” değil ama “din eleştirisi” yapan, dogmaları akıl süzgecinden geçiren tavrıyla paralellik gösterir.

Bu, bir inkar değil, bir içselleştirme çağrısıdır. Aydınlanma, ahlakın kaynağını dinden ve tanrı iradesinden alıp insan aklına ve doğal hukuka yerleştirmiştir. “Allah’ı insan yarattı” bakışı da, kutsalı dışsal bir otorite olarak görmektense, insanın içindeki en yüce ahlaki değerlerin bir tezahürü olarak yorumlamaya davet eder. Ahlak, tanrı korkusundan değil, insani sorumluluk ve rıza talebinden doğar.

Sonuç: Evrensel Bir Etik İlke Olarak Rızalık

Alevi-Bektaşi öğretisindeki rızalık kavramı, Aydınlanma felsefesinin ışığında okunduğunda, onun yalnızca dini bir öğreti olmadığı, evrensel bir etik proje olduğu ortaya çıkar. Bu proje:

Kantyen Özerklik: Bireyi, aklını kullanarak ahlaki yasaları koyan özerk bir varlık olarak görür.

Rousseaucu Toplum Sözleşmesi: Toplumsal barışı, bireylerin karşılıklı rızası ve hakkaniyetli telafi mekanizmaları üzerine inşa eder.

Hegelci Tanınma: İnsan onurunu, başkasının rızasını ve tanımasını hak etme çabasının merkezine yerleştirir.

Feuerbachçı Eleştiri: Dini, insani değerler sisteminin bir parçası olarak içselleştirir ve dogmayı reddeder.

Dolayısıyla “Rızalık Yolu”, modern, seküler, çoğulcu ve hak temelli toplumlar için son derece değerli bir etik ve hukuki ilham kaynağı olmayı hak etmektedir. İnsanlık durumunun “köpek” metaforundan “kâmil insan” idealine evrilmesi, nihayetinde aklın ve diyaloğun terbiyesinden geçer.

Kaynakça (Örnek)

Alevi-Bektaşi Kaynakları:

Buyruk (Şeyh Safi Buyruğu).

Kaygusuz Abdal. Budala-name.

Aydınlanma Felsefesi:

Kant, Immanuel. “Aydınlanma Nedir?” (Beantwortung der Frage: Was ist Aufklärung?, 1784).

Rousseau, Jean-Jacques. Toplum Sözleşmesi (Du contrat social, 1762).

Voltaire. Felsefe Sözlüğü (Dictionnaire philosophique, 1764) ve Candide.

Montesquieu. Kanunların Ruhu (De l'esprit des lois, 1748).

Alman İdealizm ve Eleştiri:

Hegel, G.W.F. Tinin Görüngübilimi (Phänomenologie des Geistes, 1807). (Özellikle Efendi-Köle Diyalektiği bölümü).

Feuerbach, Ludwig. Hıristiyanlığın Özü (Das Wesen des Christentums, 1841).

İkincil Analizler:

Ocak, Ahmet Yaşar. Babailer İsyanı: Aleviliğin Tarihsel Altyapısı.

Melikoff, Irene. Uyur İdik Uyardılar: Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları.

Cassirer, Ernst. Aydınlanmanın Felsefesi (Die Philosophie der Aufklärung, 1932).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL