Rızalık Yolu İnsan-ı Kâmil’e Seyrü Sülûk Ve Mârifettulaha Erme
İnsanın içsel dönüşümünü bir köpek metaforu üzerinden anlatan tasavvufî bir seyrü sülûk risalesidir. Kümese girip tavukları yiyen köpeğin hikâyesi, bilinçsizlikten farkındalığa, suçtan telafiye uzanan...
Küçük Tohumun Büyük Yolculuğu: Gönül Bahçesinin Sırları
Bir varmış, bir yokmuş. Evrenin kalbinde, minicik bir tohum varmış. Bu tohum, diğer tohumlara benzer ama bir farkı varmış: İçinde, koskoca, rengârenk, mis kokulu bir çiçek olma hayali taşırmış. Tıpkı senin, benim, hepimizin içinde olduğu gibi. Her insan, işte böyle özel bir tohum olarak dünyaya gelir. Ama tohum, tohum olarak kalırsa, toprağın altında uyursa, onun ne kadar özel olduğunu kimse anlayamaz. Onun için bu tohumun bir yolculuğa çıkması, filizlenmesi, büyümesi ve en sonunda kocaman bir çiçek açması gerekir.
İşte bu yolculuğun adına “Seyrü Sülük” denir. Yani, “yola çıkıp olgunlaşma yolculuğu”. Bugün seninle, küçük tohumun, nasıl kocaman, güzel bir çiçeğe dönüştüğünü ve bu yolculukta neler öğrendiğini konuşacağız.
1. Tohum ve Toprak: İçimizdeki Bahçe
Küçük tohum, koca evrende, sıcacık, yumuşacık bir toprağın üzerine düşmüş. Toprak, tohumun annesi gibidir. Onu besler, korur, büyütür. Peki, bizim toprağımız neresi? İşte burası çok önemli: Bizim toprağımız, kalbimizdir. İçimizdeki sevgi, merhamet, doğruluk ve güzellikle dolu o muhteşem bahçedir.
Ancak bu bahçenin bir de bekçisi vardır. Tıpkı bir çiftliğin bekçi köpeği gibi. Bu bekçiye “İçgüdü” denir. Bekçi köpek, çok sadıktır, çok güçlüdür. Amacı, bahçeyi ve tohumu korumaktır. Aç olduğunda yemeğini yer, susadığında suyunu içer, bir tehlike hissettiğinde havlarlar. O, sadece “şimdi”yi düşünür. “Acıktım, ye!” der. “Uykum geldi, uyu!” der. “Oyun oynamak istiyorum, oyna!” der. Bunları yaparken, yediği yemeğin nereden geldiğini, oynarken bir çiçeği ezip ezmediğini pek düşünmez. Çünkü onun görevi sadece “istemek” ve “korumak”tır.
İşte, henüz yolculuğuna başlamamış bir insan da böyledir. Tohumu uyuyordur. Onu, bekçi köpeği yönetir. Canı bir şey istedi mi, onu hemen yapmak ister. Bir oyuncağı çok beğendi mi, “Benim olsun!” der, belki izinsiz alıverir. Arkadaşının kalemini kırdı mı, “O kırdı!” diyerek kendini savunur. Bu onun kötü olduğu anlamına gelmez. Sadece, içindeki kocaman çiçeğin, yani “Özü”nün henüz uyanmadığı anlamına gelir. Sadece dış görünüşüyle, “sûreti”yle bir insandır. Tıpkı bir çiçek tohumunun, dışarıdan bakınca sadece küçük, kahverengi bir şey olması gibi. Onun içindeki güzelliği henüz göremeyiz.
Peki, tohum nasıl uyanır?
2. İlk Filiz: Farkına Varma ve Pişmanlık
Bir gün, tohumun üzerine bir damla yağmur düşer. Yağmur damlası, tohumun kabuğuna hafifçe vurur ve “Hey! İçeride misin? Uyanma vakti!” der. İşte bu yağmur damlası, bize yaptığımız bir şeyin sonucunu görmemizdir.
Diyelim ki, bekçi köpeğimiz (içgüdümüz) çok acıkmıştır ve komşumuzun bahçesindeki leziz çilekleri görür. İçeri dalar ve tüm çilekleri yiyiverir. Önce çok mutlu olur, karnı doymuştur. Ama sonra yağmur damlası düşer: Komşumuzun, emekle yetiştirdiği çileklerin yok olduğunu görüp üzüldüğünü görürüz. İşte o an, kalbimizde bir şey hissederiz. İçimiz burkulur. Midemizde bir ağırlık olur. Bu hissin adı “Vicdan”dır.
Vicdan, içimizdeki bahçenin en güzel, en nazik çiçeğidir. O, bekçi köpeğinden farklı olarak, sadece “ben”i değil, “biz”i düşünür. “Acaba onun yerinde ben olsaydım ne hissederdim?” diye sorar.
İşte o an, toprağın altındaki tohum hafifçe kıpırdanır. İçinden minicik, narin bir filiz çıkarır. Bu filiz, “Farkındalık” filizidir. Kişi artık, “Ben bir hata yaptım,” demeye başlar. “İçgüdümün, bekçi köpeğimin peşinden gittim ve birine zarar verdim.” der. Bu, çok önemli bir andır. Çünkü artık sadece “sûrette” (dış görünüşte) değil, “sîrette” (özde) de insan olma yoluna girmiştir. İçindeki gerçek çiçek filiz vermiştir.
Bu filiz çok narindir. Onu hemen güneşe çıkarmak, sulamak ve korumak gerekir. Yoksa kuruyuverir.
3. Kök Salmak ve Büyümek: Telafi ve Özür Dileme
Filiz toprağın üstüne çıkınca, hemen “Ben oldum!” diyemez. Önce, toprağın derinliklerine doğru köklerini salmalıdır. Kökler, çiçeği sıkıca tutar, rüzgârdan, fırtınadan devrilmesini engeller. Peki, bizim köklerimiz nedir?
Köklerimiz, “Özür Dilemek” ve “Telafi Etmek”tir.
Filizlenen kişi, komşusunun üzüldüğünü görünce, bekçi köpeğine “Dur!” der. “Bir dakika, bu senin yaptığın doğru değildi.” der. Ve kalbindeki o burkulma hissiyle, komşusunun yanına gider. Belki yüzü kızarır, belki sesi titrer. “Özür dilerim,” der. “Çileklerini ben yedim. Çok pişmanım. Bu hatamı nasıl düzeltebilirim?”
İşte o anda, filiz toprağa sıkı sıkıya kök salmaya başlar. Çünkü artık sadece “üzüldüm” demekle kalmamış, harekete geçmiştir. Belki kendi harçlığından yeni çilek fidanları alır, belki komşusunun bahçesini çapalayarak ona yardım eder, belki de onun için bir kurabiye yapar. Yaptığı zararı, elinden geldiğince doldurmaya, tamir etmeye çalışır.
Bu, çiçeğin en çok büyüdüğü andır. Çünkü artık bekçi köpeği değil, vicdan çiçeği yönetmektedir. Bu, “Rızalık Yolu”nun ilk adımlarıdır. “Rıza”, “tamam, oldu, helal ettim, gönlüm senden razı” demektir. Sen komşundan özür dileyip, onun gönlünü aldığın zaman, onun rızasını alırsın. O sana gülümser, “Önemli değil,” der. İşte o gülümseme, senin çiçeğine verilebilecek en güzel güneş ışığıdır. Çiçeğin bir yaprak daha açar.
4. Yapraklar ve Gövde: Kendini Bilmek
Artık kök salmış, güçlenmiş olan filiz, yukarıya doğru bir gövde çıkarır ve yapraklar açar. Yapraklar, çiçeğin nefes almasını, beslenmesini sağlar. Peki, bizim yapraklarımız, gövdemiz nedir?
Bu, belki de yolculuğun en zor ama en güzel kısmıdır: “Kusurunu aramak ve kendinden bilmek.”
Büyüyen çiçeğimiz artık şöyle düşünür: “Komşumun çileklerini yemek, bekçi köpeğimin hatasıydı. Ama onu durduramadığım, onu eğitmediğim için ben de hatalıyım. Ayağıma bir taş batsa, ‘Bu taş neden burada?’ diye sormam. Taşı kaldırır, yoluma devam ederim. Sıkıntılar da böyledir. Başıma gelen her sıkıntıda, önce kendi içime bakmalıyım. ‘Acaba ben bunu hak ettim mi? Benim bir eksiğim, kusurum mu var?’ diye sormak, olgun bir çiçek olmanın gereğidir.”
Bu, kendini suçlamak değildir. Bu, bir bahçıvanın, solan yaprakları budaması gibidir. Böylece çiçek daha da güçlenir. Mesela, oyun oynarken düşüp dizini yaralayan bir çocuk, “Lanet olsun şu taşa!” diyebilir. Ama olgunlaşmaya başlayan çiçek, “Galiba koşarken önüme bakmıyordum, bir dahaki sefere daha dikkatli olmalıyım,” diye düşünür. İşte bu, çiçeğin yapraklarının havaya, ışığa daha çok açılmasıdır.
Bu yolda iki tür bahçıvan vardır:
Ârif Bahçıvanlar: Bunlar, daima çiçeklerini kontrol ederler. “Acaba suyu az mı verdim? Yaprağında bir leke mi var? Kökleri sıkışmış mı?” diye sürekli kendilerini yoklarlar. Kusur ve eksiklikleri kendilerinde ararlar.
Cahil Bahçıvanlar: Bunlar ise, çiçekleri solsa, “Hava çok sıcak!” der, “Toprak kötü!” der, “Yağmur yağmadı!” der. Hep başkalarını suçlarlar, kendilerini hep haklı görürler.
Gerçek insan olma yolundaki kişi, yani “İnsan-ı Kâmil” olmaya çalışan kişi, işte o ârif bahçıvan gibidir. Sürekli kendini yoklar, “Daha güzel, daha iyi nasıl bir çiçek olabilirim?” diye düşünür.
5. Çiçek Açmak: Rızalığa Ermek
Artık kökler sağlam, gövde güçlü, yapraklar yeşil ve canlıdır. Ve nihayet, o çok beklenen an gelir: Çiçek açma zamanı.
Bu, yolculuğun en güzel durağıdır. Çiçek açmak, etrafa mis gibi koku yaymak, renkleriyle herkesi kendine hayran bırakmaktır. Peki, insan çiçeği nasıl açar?
İşte bu, “Rızalığa Ermek”tir. Yani, sadece bir kişinin değil, etrafındaki herkesin, hatta tüm evrenin gönlünü kazanmaktır. Bu, “Herkes beni sevsin!” demek değildir. Bu, “Ben, kalbimdeki sevgi ve iyilikle o kadar dopdolu olayım ki, yaptığım her iş, söylediğim her söz, etrafıma güzellik saçsın” demektir.
Bu mertebedeki bir insan:
İncitmez. Çünkü bir çiçek, nasıl ki elini dürterek incitmez, sadece kokusuyla sararsa, o da öyle yapar.
Doğru Söyler. Çünkü güneş nasıl her yeri aydınlatırsa, o da içinde hiç karanlık, gizli saklı şeyler barındırmaz.
Döktüğünü Doldurur. Yanlışlıkla birinin kalbini kırsa bile, hemen o kırılan kalbi tamir etmenin, onarmannın yolunu arar.
Ağlattığını Güldürür. Birini üzmüşse, onu güldürmek, neşelendirmek için elinden geleni yapar.
İşte o zaman, o kişinin çiçeği tamamen açılmış olur. Artık o, sadece “sûrette” bir insan değil, “sîrette” de kâmil (olgun) bir insandır. Yani, içi de dışı gibi güzel, hatta daha da güzel olmuştur.
6. Tohumlarını Saçmak: Sonsuzluk Zinciri
Ama hikâye burada bitmez. Tamamen açmış, muhteşem bir güle, bir laleye bakarsın. O çiçek o kadar güzeldir ki, onun tohumları etrafa saçılır. Rüzgâr onları alır, uzak diyarlara, başka bahçelere götürür. O tohumlar, orada yeni filizler olur, yeni çiçekler açar.
İşte, olgun insan da böyledir. Onun güzelliği, sevgisi, erdemi, etrafına yayılır. O, küçük kardeşine sabırla davranarak, arkadaşıyla oyuncağını paylaşarak, büyüklerine saygı göstererek, aslında etrafına “iyilik tohumları” saçar. Sen ondan gördüğün bu güzelliği, belki farkında olmadan bir başkasına yaparsın. O da bir başkasına… İşte bu, sonsuza kadar sürecek bir iyilik zinciridir.
Son Söz
Sevgili küçük dostum,
İşte “insan olmak” dediğimiz şey, bu uzun ve keyifli bir yolculuktur. Hepimiz birer tohumuz. İçimizde bazen bekçi köpeğimiz (içgüdülerimiz) kazanır, hata yaparız. Önemli olan, o hatayı fark edip, içimizdeki vicdan çiçeğini sulayarak filizlendirmek, özür dilemek ve telafi etmekle kök salmak, kendimizi düzeltmekle büyümek ve en sonunda etrafımıza sevgi saçan güzel bir çiçek olarak açmaktır.
Unutma: En güzel çiçekler, en zorlu topraklarda yetişir. Hata yapmaktan korkma. Her hata, seni sulayacak bir yağmur damlası olabilir. Önemli olan, o hatadan sonra ne yaptığındır.
Kalbindeki bahçenin, rengârenk çiçeklerle dolsun. Sen, o bahçenin en güzel, en bilge bahçıvanısın.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.