Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
PİR SULTAN ABDAL Roman Hüseyin TURHAL
Sivas’ın Banaz köyünde doğan Hızır, sazının teliyle sadece âşık değil, aynı zamanda halkının vicdanı oldu. O’nun deyişleri, basit birer ezgi değil, Osmanlı’nın ağır vergilerine ve inanç baskısına karş...
4. Bölüm

Pir Sultan Abdal Romanı - 1. Bölüm Banaz'ın Sesi: Çocukluk ve Tohumlar

8 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Pir Sultan Abdal Romanı - 1. Bölüm
Banaz'ın Sesi: Çocukluk ve Tohumlar

Kış, Sivas'a her zaman erken gelirdi, ama Banaz'a geldiğinde, dağların heybeti altında adeta bir yorgan olurdu. Miladi takvim 1500’lerin henüz başlarıydı. Osmanlı’nın demir yumruğu, Sünni ulemanın katı kuralları kadar soğuktu. Fakat bu kural ve soğukluk, Banaz’ın kuytu vadisine, o vakitler henüz adı Hızır olan çocuğun ruhuna sızmaya yetmiyordu.
I. Ocakta Yanan Ses
Hızır, Sivas’ın bu küçük, dağ eteğindeki Alevi-Türkmen köyünde dünyaya gelmişti. Babası, köyün saygın ulularından, sazı sözü kuvvetli bir adamdı. Evleri, sadece kerpiç ve ahşaptan ibaret bir yapı değil, aynı zamanda Alevi erkanının nefesinin sürekli yandığı, bir ‘Ocak’tı.
Ocağın ortasındaki taşın üstünde, çıtırdayan odunlar sadece bedenleri değil, ruhları da ısıtırdı. Hızır, çocukluğunu hep bu ocağın çevresinde, babasının ve dedelerinin dizlerinin dibinde geçirdi. Daha konuşmayı tam sökmeden, babasının tellere dokunuşuyla çıkan ahenk ile tanışmıştı. Sazın sesi, onun için bir ninni, bir dua, hatta bazen bir sırdaş demekti.
Annesi, Hızır’ın sadece ismini değil, ruhunu da taşıdığına inanırdı.
“Oğlum, senin adın Hızır. Hızır, darda kalana yetişir, gönül gözü açık olana görünür. Senin dilin de, telin de darda kalana yetişsin.”
Bu sözler, küçük Hızır’ın kulaklarında yankılanırdı. Ancak küçük bir çocuk olarak, gönül gözüyle gördüklerini kelimelere dökme çilesi onu erkenden bulmuştu. Diğer çocuklar çamurla oynarken, Hızır tınılarla ve ritimlerle uğraşırdı.
II. Gurbet ve Saz
Köyün dışındaki dünya, Hızır için yabancı, tehlikeli ve büyük bir gurbetti. Köye nadiren gelen dervişler ve seyyahlar, Fars diyarından, Safevi coğrafyasından, Şah İsmail’in adaletinden ve şiirinden bahsedince, Hızır’ın gözleri parlamaya başlardı.
Babası, bir gün Hızır'a, yüz yıllık, cevizden yapılma, üzerinde kutsal işaretler bulunan eski bir bağlama verdi.
“Bu saz, sadece ağaç değildir oğul,” dedi babası, kalın sesiyle. “Bu saz, bizim geçmişimiz, geleceğimiz ve en önemlisi çığlığımızdır. Teline dokunduğunda, parmakların değil, ruhun konuşacak. Eğer haksızlık görürsen, korkma! Bırak bu saz, senin yerine Şah’a, Allah’a ve en önemlisi halka şikayet etsin.”
O günden sonra Hızır, elindeki sazla dağlara vurdu kendini. Tek başına kalıp, içindeki coşkuyu, haksızlığa karşı filizlenen öfkeyi ve derin inancı ilk deyişlerine dökmeye başladı. İlk nefesleri, acemiydi ama saftı, kristal gibi berraktı.
Şah kelimesi, onun şiirlerinde bir imgeydi; sadece bir hükümdar değil, aynı zamanda adalet ve kurtuluşun umut ışığıydı. Köyün uluları, Hızır’ın deyişlerini duyduğunda, derin bir nefes alır, aralarında fısıldaşırlardı: “Bu çocuk, sıradan bir âşık olmayacak. Bu çocuk, Pir Sultan’ın tohumlarını taşıyor.”
III. Hızır ve Hızır
Bir yaz ikindisinde, Hızır sazıyla bir su kenarında oturmuş, yeni bir deyişine çalışıyordu. Sazının sesini duyan bir gölge yaklaştı yanına. Gölge, Hızır’ın yaşlarında, zeki bakışlı, ama giyimi ve tavırları daha resmi olan bir delikanlıydı.
“Güzel çalıyorsun, Hızır. Ama deyişlerin çok tehlikeli sulara yelken açıyor,” dedi yabancı, sakin ama uyarıcı bir tonda.
Hızır, irkilerek başını kaldırdı. “Benim adım Hızır,” dedi, sazını göğsüne bastırarak. “Kimsin sen?”
Genç delikanlı, kibarca gülümsedi. “Ben de Hızır. Adımız kardeş, ama yolumuz farklı olabilir. Ben, okumayı, alimi olmayı seçtim. Sen ise, halkın feryadını… Unutma, bu imparatorluk, feryadı değil, itaati sever.”
Bu, onların ilk karşılaşmasıydı. İsimdaş, kaderdaş ve gelecekteki en büyük düşmanlar. Banaz'ın çocukluğu ve temizliği, iki farklı Hızır'ın yollarını ayırmadan önceki son huzurlu dönemdi.
O gün, bir Hızır, imparatorluğun kapısını çalmak için yola çıktı. Diğer Hızır ise, halkının kalbini çalmak için sazının teline dokunmaya devam etti. Ve Banaz'ın ocağında, Pir Sultan'ın ilk tohumları toprağa düşmüştü.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL